Genç müzisyen Kadirhan Ayter, ağustos ayında yayımladığı “Delip Geçer” teklisinin ardından yaşamından hikâyeleri “Gitmem Gerek” EP’si ile dinleyicilerine ulaştırmaya devam ediyor. Dört şarkıdan oluşan albümünü Universal Müzik Türkiye etiketiyle müzik severlerle buluşturan Ayter, “Şehrin kaosundan, yüzeysel ilişkilerinden ve kendi rutininden bunalmış, bunlardan uzaklaşmış ve bir şekilde hayata tutunmaya devam eden insanların kendilerinden çok şey bulabileceği bir EP” diyor.
Müzik kariyerine çok küçük yaşta basgitarla başlayan Kadirhan Ayter, Haliç Üniversitesi Konservatuvarı’nda Klasik Türk Müziği ve piyano eğitimi aldı. Alternatif sahnede düzenli olarak konserler veren Ayter’le konuştuk.
Gitarı elime aldığım ilk günden beri en çok istediğim şey müzisyen olmaktı. Bunun bir tercihten ziyade buraya geliş amacım olduğunu düşünüyorum. Müzikte beni çok farklı etkileyen, kelimelerle anlatamayacağım bir şey var. Bu yüzden ilk günden beri ona sımsıkı tutundum. Hepimizin müziğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Müziğe küçük yaşlarda basgitar çalarak başladım. Daha sonra elektrik gitar çalmaya ve kayıt, düzenleme gibi konularla ilgilenmeye, bunların yanında da beste yapmaya, şarkı söylemeye başladım. Yani ‘hadi müzisyen olayım’ diye bu noktaya gelmedim. Müzikle tanıştığım günden beri onun bir parçası olduğumu ve müzik yapmam gerektiğini biliyordum. Sanırım müziğin beni en çok etkileyen tarafı uçsuz bucaksız olması ve kendimi en iyi ifade edebildiğim ve yaparken en iyi hissettiğim, beni en çok tatmin eden şey olması.
Açıkçası üreten taraf olduğum için ve işin sadece icracı kısmında bulunmadığım için kendimi sağlam bir yerde görüyorum. Sesime ve müzikaliteme inanıyorum. Tabiri caizse hatırı sayılır ölçüde sahne tozu yuttum. Tabii ki sektör yoğun fakat bu kimse için engel olmamalı, üreten ve tamamen bağımsız müzik yapan birçok yetenekli müzisyen var. Ben de inandığım çizgide yürüdüğüm sürece beklediğim geri dönüşü alacağımı düşünüyorum.
Eğer sanat ile ilgileniyorsanız okul okumak belli bir yere kadar işinize yarayabilir ama bir noktadan sonra sadece yaratıcılığı kısıtladığını düşünüyorum. Bence kişinin alaylı veya mektepli olması bir şey değiştirmez, ben yaptığı işin kalitesine ve bana hissettirdiklerine bakarım.
“KENDİ MÜZİĞİMİ YAPIYORUM”
Müziğe etiket yapıştırmayı sevmiyorum, insanların dinleyip kendi karar vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ben kendi müziğimi yapıyorum ve kendimi müziğimle ifade etmeye çalışıyorum.
Genelde beste yaparken aranjeyi kafamda duyuyorum ve düzenlemeyi kendi yaptığım zaman hissettiğim şeyi daha iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Bu yüzden yıllardır kendimi enstrümanist olarak geliştirmenin yanında kompozisyon, armoni ve kayıt konularında da geliştirmeye çalıştım ve devam ediyorum. Daha fazla bilgi sahibi olmak daha fazla kontrol sahibi olmanızı sağlıyor ve işin her kısmında yer almayı seviyorum.
Şu an için ara verdik ve kendi projelerimize yoğunlaştık. Solo projeme yoğunlaşmam başka bir projeyi bitirdiğim anlamına gelmiyor. Bunun dışında “The Cranky Cats” isminde bir grubum var ve konserlerimiz devam ediyor. Hatta yakın zamanda İngilizce bestelerden oluşan bir EP kaydetme planımız var.
Ayrılık sonrası yazdığım bir şarkı. Yazdığım bütün şarkıları neden yaratıyorsam aynı sebepten; beni rahatsız eden hisleri dışa vurmak, söylemek istediklerimi söylemek ve az da olsa rahatlamak için yazdım.
İleride mutlaka bir albüm yapmak istiyorum.
Yönetmenliğini kendim yaptığım bir klip çekmek istiyorum, onun dışında yurtdışında albüm kaydetmek gibi bir isteğim var. Bunlar dışında sadece elimden geldiğince ve nefesim yettiğince müzik yapmak istiyorum. Yaptığım şeyin iyi olduğuna inanıyorum ve umuyorum ki her şey çok güzel olacak.
KADIKÖY’DEN PEK ÇIKMIYOR
İstanbul’da kendimi en rahat hissettiğim yer burası diyebilirim. Her yere yürüyerek gidiyorum ve işim olmadıkça Kadıköy’den çıkmıyorum, kasaba hayatı yaşıyorum aslında. Artan insan popülasyonu ve mekan sayısıyla biraz kasabalıktan çıksa da burayı seviyorum.
Kadıköy insanı zaten sıcak ve samimidir, yolda sürekli tanıdık birini görür ve selamlarsınız. Dinleyici kitlesi de aynı şekilde kaliteli müzik dinleyen, birbirine saygı duyan ve muhabbetten çekinmeyen güzel insanlardan oluşuyor. Özellikle Ağaç Ev, güzel müzik yapılan, güler yüzlü ekibi ve müdavimleriyle gerçekten ev gibi hissettiren bir mekân.
Tabii ki Barış Manço’nun yaşadığı, Yavuz Çetin’in dolaştığı sokaklarda gezinmek ve sahnelerde çalmak inanılmaz bir keyif. Buranın bir ruhu var ve bana gerçekten ilham veriyor. Bana sorarsanız hepsinin ortasında bir yerdeyim, bir sürü müzisyen ve sanatçıyla iç içeyiz ve güzel bir ağımız var. Ben de herkes gibi buranın ruhundan olabildiğince yararlanmaya ve beslenmeye çalışıyorum.