Tek kişilik oyunlar, sadece bir karakteri değil, o karakterin içinden geçtiği toplumu da anlatabildiklerinde iz bırakır. Sumru Yavrucuk’un 10 yıldır aralıksız sahnelediği Shirley de tam olarak böyle bir oyun. Hem kişisel, hem politik, hem tanıdık hem de sarsıcı. Hem gülüyorsunuz hem canınız yanıyor. İngiliz yazar Willy Russell’ın kaleme aldığı Shirley Valentine, Yavrucuk’un ustalıklı yorumuyla yıllar içinde Türkiye’nin dört bir yanında izleyicilerle buluştu, seyircinin hem gülerek hem düşünerek ayrıldığı, kadınların “Ben de bir Shirley’yim” dediği bir sahne deneyimine dönüştü.
10 yıl önce gazetemize verdiği röportajda Shirley’nin sahnedeki ilk adımlarını anlatan Yavrucuk, bugün aynı oyunla hâlâ salonları dolduruyor. Bu 10 yıl içinde sadece Shirley büyümedi; Türkiye’de kadınların mücadelesi, seyircinin algısı ve tiyatronun politik zemini de değişti. Oyun Kadıköy’de de defalarca oynandı ve her seferinde büyük beğeni topladı. Son olarak 30 Temmuz'da Özgürlük Parkı Sanat Günleri’nde oynanan oyun öncesi Sumru Yavrucuk’la bu uzun yolculuğu, karakterle kurduğu bağı, tiyatronun bugünkü hâlini ve elbette umut ve inatla direnen kadınları konuştuk.
Bundan 10 yıl önce gazetemizden Gökçe Uygun sizinle Shirley’i konuşmuştu. 10 yıl sonra Shirley ile kurduğunuz ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz? Shirley sizin için kim?
Shirley ile kurduğum ilişki anne-kız ilişkisi gibi. Oyun başladığında seyirciye 42 yaşında olduğumu söylerken, şimdi 49 yaşında olduğumu söylüyorum. Yıllarla birlikte Shirley'nin yaşı da zamana karşı yenik düşüyor ve büyüyor.
Bir rolün sürekli gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz? “Shirley” karakteri bu 10 yılda nasıl bir değişim geçirdi?
Ben oyunculukta bir rolün durduğu yerde durmayacağına inanırım. Hiçbir rol yerinde durmaz; 10 yıl önce izlediğiniz Shirley ile şimdiki arasında dünyalar kadar fark var. Çok daha detaylı, farklı esprilere sahip ve daha fazla düşünülmüş mizansenler içeriyor. Sahneye çıkıp işinizi bitirip eve gitme mantığıyla çalışırsanız rolünüzü geliştiremezsiniz. Ancak her gece “Acaba bugün ne olacak?”, “Gecenin artıları eksileri nelerdir?” diye bir envanter defteri tutmak gerekiyor. Bu sayede oyun gittikçe ballandı, tatlandı ve güncellendi. Seyirciden de geri dönüşler alıyorum. Bazen sahnede tatlı atışmalarımız oluyor.
Farklı şehirlerde farklı seyircilerle karşılaştınız. Sizi şaşırtan bir izleyici tavrı oldu mu?
Çok mutluyum ve gurur duyuyorum, çünkü özel tiyatro sahibi olarak yardımsız ulaşabildiğim her noktaya ulaştım. İlk defa tiyatro seyreden seyircimin çokluğu beni mutlu ediyor. Oyuna verilen tepkiler de bölge bölge değişiyor. Mesela İzmir seyircisi daha rahattır. Ankara seyircisi çok dikkatlidir, farklı bakar. İstanbul'da kozmopolit bir seyirci vardır. Bazı şehirlerde oyun 15 dakika kadar geç başlar çünkü seyirciler salona çok yavaş gelirler. Her bölgenin ve kitlenin kendine has özellikleri var.
Peki Kadıköy seyircisi?
Kadıköy seyircisini çok seviyorum. Çok uzun yıllardır bana inanılmaz güzel eşlik ettiler. Bu yıl oyunun 10. yılını oynuyoruz. 10 yıl boyunca Kadıköy’de her temsil dolu geçti. Bu benim için çok önemli ve motive edici bir şey. Çünkü seyirciden ve bazı belediyelerden başka motive eden, destekleyen unsur bulamıyorsunuz. Bu yüzden seyircime çok inanıyor ve güveniyorum.
Bu kadar uzun süre sahnelenen ve dolu salona oynanan bir oyunun kalıcılığı sizce neye bağlı? Karakterin gücü mü, metnin evrenselliği mi, izleyicinin ihtiyacı mı, yoksa memleketin hali mi?
(Gülüyor) E şıkkı hepsi demek istiyorum. Oyunun sürekli kendini yenilemesi çok önemli bir unsur. Oyuna güncel esprilerin dahil olması ve daha yerli hale gelmiş olması da etkili. Ayrıca, kendimiz olmasak bile çevremizde çok sayıda Shirley görüyoruz. Özellikle ülkemizdeki kadın, kendini unutan, adayan, kurban eden bir aile ferdi gibidir. Gözle görülmeyen, sadece ihtiyaç listeleri verdiğimiz ve sessiz sedasız yerine getiren, yeri geldiğinde komi, kat hizmetleri yapan, aşçı, hizmetçi olan, ama bir kere bile isteği sorulmamış bir kadın. Oynadığım bu kadın tipi her evde var.
Her evde bir Shirley var yani?
Her evde var. Hepimiz bir zaman Shirley olduk. Bu yüzden oyun seyirciyle bağ kuruyor.
Son 10 yıl içinde Türkiye'deki kadınların, toplumsal cinsiyet meselesinin geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz? Shirley'ye daha mı yakınlar, daha mı uzaklar?
Kadının konumu Türkiye'nin içinde bulunduğu politik yapıyla da ilgili bir şey, çünkü o politik yapı zaten kadının durduğu yeri belirliyor. Bu anlamda, Türkiye'de daha iyi bir şeyler olduğunu düşünmüyorum. İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Kadın cinayetleri her geçen gün normalleştiriliyor. Bütün bunlara alıştırılmak beni isyan ettiriyor. Bir yılda 380 kadının öldürülmesi ve bunun en yakınları tarafından yapılması, kadınların korumasızca yaşamaya çalışmaları bugünün Türkiye'sine yakışmıyor. Bu tablo 2025'e hiç yakışmıyor.
Bugünün Sumru Yavrucuk'u, 10 yıl önce ilk kez sahnede oynadığı Shirley'e ne söylerdi ve Shirley ona ne cevap verirdi?
“Kuzum, hiçbir şey değişmeyecek. Boşuna kendini zorlama. Tamam dene ama denerken kendini yorma” derdim.
O size ne derdi?
“Mücadele edeceğim. Ben de denemek istiyorum ve senin geldiğin yere bakalım gelecek miyim? Belki o çıtayı aşacağım.” derdi. Çünkü umut, hayatımızda asla göz ardı edemeyeceğimiz bir şey.
Shirley inadının ardından Türkiye'de kadın oyuncu olmanın nasıl bir şey olduğunu sorayım, siz bu süreçte geçirdiğiniz “inatlar” hakkında neler söylemek istersiniz?
(Gülümsüyor) Çok ciddi inatlardan geçtim. Şimdi baktığımda ailemin, özellikle babamın bana olan tutumunu çok iyi anlayabiliyorum; bu benim için büyük bir sınavdı. Konservatuvara girebilmek için ailemle 1 buçuk yıl süren büyük bir mücadele verdim. Babamın bana karşı olan tutumuyla mesleğime olan sevgimin, bağlılığımın sağlamasını yapmış oldum. Gerçekten isteyip istemediğimi sorguladım. Babamın inadı karşısında vazgeçebilirdim ama vazgeçmedim.
Sonrasında babanızın başarılarınıza karşı tavrı ne oldu?
Babam hayatım boyunca benim en iyi eleştirmenim ve izleyicim oldu, en büyük destekçim oldu. Hatta menajerliğimi yaptığını sanıyorum. Vefat ettiğinde birçok insan arayıp “Baban bizi senin oyununa davet etmişti.” gibi şeyler söyledi. Benim bu çabasından haberim yoktu, bu beni çok etkiledi. Annem ve babam mesleğe başladığım zamandan itibaren başarılarımı tanıklık ettiler.
Son 10 yılda artan baskılar, sansür tartışmaları ve kutuplaşmalar tiyatroya, sanata nasıl yansıyor?
Rejimin renkleri ve mantığı genelde dizilere yansıyor. Ciddi sansürler hissediyorsunuz. Ancak bu sansürlerin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum, ihtiyacımız olan sansür olmamalı. Örneğin, öpüşmeyi sansürleyip 50 kişiyi taramayı göstermek tehlikeli bir yönlendirme. Gündüz programlarını izlediğinizde dehşete kapılıyorsunuz. Toplumun yozlaşmasında televizyon dizilerinin ve izlenen programların etkisi büyük. Mesela şimdi kötü kaynana modası var. Herkes birbirine kötülük yapıyor. Biz böyle bir toplum değiliz. Biz “Yabancı Damat” diye bir dizi çektik, orada silahın ucunu görmeden, bir kişi bir kişiye tokat atmadan üç sezon birinci olduk, bunu sorgulamak lazım. Eskiden ne güzel dizilerimiz vardı.
“Yabancı Damat” gibi bir dizi bugün çekilir miydi? Seyirci bu tür şiddet içerikli yapımları mı istiyor?
Bence çekilirdi. İnsanlara doğru ve güzel bir şey yaptığınız zaman inanırlar ve eğer onda bir samimiyet varsa, mutlaka seyrederler. Yoksa işimiz vahim.
Yani ‘seyirci bunu istiyor’ söylemini doğru bulmuyorsunuz?
Ne münasebet! Seyirciye doğru bir şey sunduğunuzda, karşılık buluyorsunuz. “Seyirci bunu istiyor” bahanesine inanmıyorum. Bunun sonu yok. Bütün dizilerde herkesin elinde bir silah var. Şiddeti bu kadar sıradanlaştırıp, normalleştirmemek lazım. Şiddet izleyen kişi, o şiddeti kendine hak görmeye başlıyor. Eğer bir dizide kadına şiddet gösterirseniz, onu seyreden adam da “ben de şiddet gösterebilirim” der. Kadın da “demek ki ben de şiddet görebilirim.” der. Bazı şeyleri normalleştiriyoruz, sürekli aynalıyoruz. Bu çok tehlikeli bir durum.
Shirley’nin sahne yolculuğu sürecek mi? Yeni projeler var mı?
Seyircimiz varken, özellikle özel tiyatro sahibi olarak bitirmeyi düşünmem. İlgi devam ettiği sürece, ihtiyaç da var demektir. Ayrıca Yeşim Koçak’la oynadığım “Tatavla’da Son Dans” da devam ediyor. Üçüncü bir oyun daha gelecek.