‘’Herkes için klasik müzik’’

Kadıköy Belediyesi’nin beste yarışmasında birinci olan genç müzisyen Cem Oslu, ‘’Klasik müzik bence herkese hitap edebilmeli. Müzisyenlerle dinleyici arasında daha kuvvetli bir bağ kurulmalı, konserler daha ilgi çekici hale getirilmeli’’ diyor

15 Mart 2017 - 15:12

“Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın genç besteciler için düzenlediği ‘’Ulusal Beste Yarışması 2017” geçtiğimiz günlerde sona erdi. 6 Mart Pazartesi akşamı Süreyya’da gerçekleşen Final Konseri ile tamamlanan yarışmayı 24 yaşındaki genç müzisyen Cem Oslu kazandı. Biz de siz okurlarımıza bu genç müzisyeni daha yakından tanıtmak istedik ve şuan ABD’de yaşayan Oslu ile elektronik mektup aracılığıyla bir röportaj yaptık.

Önce sizi biraz tanıyalım lütfen… Siz bir besteci/piyanistsiniz değil mi?

Mersinliyim. 12 yaşında piyano dersleriyle müzik eğitimine başladım. Bilkent Üniversitesi ve Viyana Konservatuvarı’nda piyano, Berklee College of Music'te film müziği ve elektronik müzik eğitimi aldım. 24 yaşındayım. Los Angeles’ta yaşıyorum. Şu anda hayatımı piyano öğretmenliği ve müzikal yönetmenliği yaparak kazanıyorum. Diğer vakitlerimde beste yapıyorum, ara sıra konser veriyorum. Film müziği alanında da çalışıyorum.

Müziğe ilginiz ne zaman, nasıl başladı?

Çocukken evimizde abime alınmış bir org vardı. Ara sıra onu kılıfından çıkarıp çalardım. Ortaokulda müzik dersi başladığında blok flütü çabuk öğrendim. Müzik öğretmenimiz bir gün “piyano dersi almak isteyen varsa tanıdığım bir piyano öğretmeni var“ dedi. Hayatımda hiç piyano görmemiş olmama rağmen ilgimi çekti. Annemle piyano hocasının evine gittik. İlk başta derslerin fiyatı yüksek olduğu için başlamadım. Okuldaki müzik öğretmenim Hande Çobanoğlu yeteneğimi farkedince bana ücretsiz piyano öğretmeyi teklif etti. Onun bu cömertliği sayesinde piyano çalmaya başladım. Birkaç hafta içerisinde nota okumayı öğrendim, besteler yapmaya başladım. Hande Hanım’ın bu yaptığım bestelerden arkadaşına bahsetmesi üzerine piyano hocası Meri Aduashvili beni tekrar yanına çağırdı. Bestelerimi dinledikten sonra annemle tekrar konuştu ve dersleri almam için ikna etti.

Müziği/piyanistliği bir meslek olarak seçme kararınız nasıl gerçekleşti?

Piyano dersi aldığım Meri Aduashvili bir gün "çok iyi bir orkestra şefi Adana’ya konsere geliyor, ona çalmanı istiyorum" dedi. Trene atlayıp Adana’ya gittik. Şef İbrahim Yazıcı’ya o zamanlar üzerinde çalıştığım Beethoven’ın 8. piyano sonatını çaldım. Hemen o an telefon açıp arkadaşı Sanem Berkalp’le konuştu. Sonra anneme dönüp ‘Bilkent’in sınavına girmesi lazım’ dedi. O yaz annem ve piyano hocam Meri’yle Ankara’ya gittik. Bilkent Üniversitesi Müzik Fakültesine okul ve yurt bursuyla kabul edildim. Piyano çalmaktan çok keyif aldığım için hiç düşünmeden kararımı verdim.

Ailenizin size desteği nasıl?

Ailemde başka müzisyen yok. Dolayısıyla onlar için beklenmedik bir tecrübe oldu. 12 yaşında onlardan ayrılıp Ankara’ya, 17 yaşında Viyana’ya, 19 yaşında Amerika’ya taşınma kararlarımın her biri onlar için zor oldu. Ama kararlılığımı ve isteğimi görünce hepsine razı oldular, destek çıktılar. Bütün başarılarımı onların sevgi ve desteklerine borçluyum.

Müzik ne demek sizin için..?

Müzik benim için bir iletişim formu gibi. Kelimelerden öte anlamların, duyguların aktarılabildiği; bestecisini, yorumcularını ve dinleyicisini duygu bütünlüğüyle birbirine bağlama gücüne sahip bir iletişim formu. Sanatın başka dallarıyla bir araya geldikçe daha da güzelleşir ve güçlenir. Diğer sanatlar gibi, sanatçının seçtiği duygu ve fikirleri ailesine, arkadaşlarına ve toplumuna, onların da görmekten keyif alacağı bir şekilde sunmasını sağlar. Benim zaman geçtikçe müziğe ve sanata verdiğim değer artıyor. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde insanlığa katkısını daha iyi anlıyorum.

“Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Ulusal Beste Yarışması 2017”de birinci oldunuz. Bu yarışmaya katılmaktaki motivasyonunuz neydi?

Yarışmaya katılmaktaki en büyük motivasyonum kazanan eserlerin canlı çalınacak ve CD kaydının yapılacak olmasıydı. Bu fırsat ne yazık ki kolay bulunmuyor. Onun dışında Türkiye’de böylesine kapsamlı ve profesyonel bir proje düzenlenmesine çok mutlu oldum ve dahil olmak istedim.

Bu ödül size ne hissettirdi? Önemi nedir sizin için?

Yarışma finalinin düzenlendiği akşam(buraya göre sabah saatleriydi) heyecanla telefon başında bekledim. Haberi aldığım zaman çok mutlu oldum. Bu yarışma sayesinde Türkiye’de ilk defa besteci olarak adım duyuldu. Parçamın İstanbul’da sayın Gürer Aykal şefliğinde çalınmış olması ve kaydının yapılacak olması da benim içim çok değerli.

Gerçi bu ilk ödülünüz değil. Diğerleri nedir?

2009’da düzenlenen 1.Kamuran Gündemir Piyano Yarışması’nda 3.lük ödülü almıştım. 2014 yılında ise Amerika’da düzenlenen üç kademeli MTNA beste yarışmasında Massachusetts eyaleti genelinde ve doğu Amerika genelinde birincilik, Amerika genelinde 2.lik ödülü aldım.

Notaları söze dökmek zor olabilir ama birinci olan bestenizi bize anlatır mısınız?

Yarışma şartlarında belirtildiği üzere eser “Oda orkestası için Süit”. Başka bir isim vermedim. Türk müziği etkileri içeren ama çağdaş çok sesli batı müziği stilinde bir eser. 25 kişilik orkestra için. 4 bölümlü. 15 dakika uzunluğunda. Uzun havayla başlıyor. Ana teması sade bir ezgi.

 “Dinleyici Özel Ödülü” de kazandınız. Dinleyicin de bizzat beğenisini kazanmak nasıl bir his?

Hem akademik bir jüriye hem de salonda oturan dinleyiciye hitap etmek zor bir iş. Çocukken ilk defa klasik müzik dinlediğimde çok yoğun duygular hissetmiştim. O yüzden klasik müzikten anlamak ve keyif almak için herhangi bir bilgi veya alışkanlık gerekmediğine inanıyorum. O zamanlar nota, akor, ritm duymuyordum. Sadece müziğin üzerimde bıraktığı etkiyi hissedebiliyordum. Şimdi de yazdığım müziklerde bu etkiyi ön planda tutmaya çalışıyorum. Kendime “11 yaşımdaki nota bilmeyen halimle bunu dinlesem ne hissederdim” diye düşünüp, akademik ve teknik olarak öğrendiğim bilgileri bu yönde kullanmaya çalışıyorum. Klasik müzik bence herkese hitap edebilmeli, istenen duyguyu herkese aktarabilmeli. Bu hedefim açısından dinleyici ödülünü de almış olmak beni çok mutlu etti.

Abd’de Hollywood filmlerinin müziklerini yapıyorsunuz değil mi?

‘The Thirty-Nine Days’ ve ‘Alien’s Sister’ adlı iki kısa filmin, bir de ‘Interior Night’ adlı uzun metraj filminin müziğini yazdım. Şu anda üzerinde çalıştığım bir film yok.

Görme engellilere piyano dersi de veriyorsunuz sanırım.

Los Angeles’a ilk geldiğim zaman “Academy of Music for the Blind”dan bir arkadaşım vasıtasıyla haberim oldu. 5-18 yaş arasındaki görme engelli çocuk ve gençlere müzik eğitimi veren bu akademide bir buçuk yıl çalıştım. Her biri muhteşem, dünya tatlısı 30 civarı öğrencimiz vardı. Duyuşları ve hafızaları çok gelişmiş olduğundan oldukça hızlı öğreniyorlar. Enstrüman çalmakta hiç sıkıntı yaşamıyorlar. Müziğin onları ne kadar mutlu ettiğini görmek, ve o mutluluğu onlarla paylaşmak çok güzeldi. Film müziği üzerine olan çalışmalarımın yoğunlaştığı dönemde bırakmam gerekti Akademideki işimi. Fakat öğrencilerimle hala iletişimimi sürdürüyorum, onların başarılarını takip ediyorum.

Genç bir yaşta  eğitimler almış, besteler yapmışsınız, öğrenciler yetiştiriyorsunuz… Bunlar size nasıl hissettiriyor?

Eğitimimi tamamladığımdan beri artistik anlamda daha özgür hissediyorum. Kendimi şu anda başarılı hissetmiyorum ama başarmayı umduğum çok şey var. 

Peki bu başarıların ABD’de olmanızla ne kadar ilgisi var sizce? Mesela Türkiye’de yaşıyor olsaydınız…?

Farklı ülkelerde yaşamak, değişik kültürlerden insanları, eğitim ve eğitimciler tanımak bana hem birey olarak hem de müzisyen olarak yeni bakış açıları kazandırdı. Bundan dolayı çok mutluyum. Eğitimim açısından ise Bilkent’te her ne kadar sağlam bir klasik müzik temeli almış olsam da ne yazık ki Türkiye’de caz armonisi, elektronik müzik teknolojisi ve film müziğini bir arada öğrenme imkanı bulunmuyordu. Bu açıdan Berklee’ye gelmiş olmamın bir katkısı oldu. Los Angeles’ta çalışmak da bana film ve sahne yapıtları hakkında çok şey öğretti.

Türkiye’de müzik eğitimi ve klasik müziğe bakış/ilgi hakkında gözlemleriniz neler?

Türkiye’deki eğitimi şu anki görüşlerimle hatırlayınca ne kadar geliştirilebilecek yönü olduğunu farkediyorum. Keşke daha çok yönlü bir müzik eğitimi verilse. Klasik müziğe olan ilgi hakkında ise düşüncem ise müzisyenlerle dinleyici arasında daha geniş ve kuvvetli bir bağ kurulması gerektiği. Konserlerin ve sergilerin özellikle gençlere daha ilgi çekici hale getirilmesi, genç sanatçılara daha fazla destek ve imkan verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bundan sonrasına dair hedefleriniz, dilekleriniz neler?

Önümüzdeki yıllarda daha fazla yazmayı umuyorum.  Müzikal, opera yazmak ve sahnelemek istiyorum. Türkiye’de de projeler yapmak, özellikle genç orkestralar, yönetmen ve yapımcılarla tanışmayı ve beraber çalışmayı diliyorum.


ARŞİV