İran’dan Türkiye’ye, şiirden tiyatroya…

İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın hayatı tiyatro oyunu oldu. Yönetmen Harun Güzeloğlu, ‘’Onun yaşamı bir inat hikayesi ve bunu seyirciyle buluşturmak önemli’’ diyor

30 Mayıs 2018 - 10:44

           ‘’sesim şiirle çoğaldı

             sesim şiirle çoğaldı

            sesim şiirle yankılandı duvarların ardında’’

İranlı şair Furuğ Ferruhzad, bir şiirinde böyle diyor. Ve bu sözler şimdi, onun hayatını anlatan tiyatro oyunun afişinde yer alıyor... Zira Oyun Sandalı ekibi, şairin hayatını ‘’Furuğ Ferruhzad’’ adlı oyunla sahneye taşıyor. Şairi, oyuncu Derya Günaydın’ın canlandırdığı, tek kişilik tek perdelik oyunu; hayatı ve eserlerinden oyunlaştıran kişi ise yazar-yönetmen Harun Güzeloğlu. Geçtiğimiz günlerde Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde dünya prömiyerini yapan oyunu Güzeloğlu’na sorduk.

  • Bu oyun, Furuğ Ferruhzad’ı anlatan ilk oyun mu?

Bildiğimiz kadarıyla öyle. Türkiye'de oyun olarak oynanmadığından eminiz. Yurt dışı için çeşitli dillerde sosyal medya taramaları yaptık ve oyun olarak rastlamadık. Bolca şiir dinletisi ve hakkında paneller var.

  • Bu oyunun sizin için özelliği ve anlamı nedir? 

Öncelikle çok sevdiğim bir şair. Trajik bir şekilde çok erken yaşta hayatını kaybedişiyle birlikte, yaşasaydı kim bilir daha neler yazacaktı dedirtecek kadar üretken ve iyi bir şair. Böylesine güçlü dizeleri olan bir şairi seyirciyle buluşturmak önemliydi benim için. Bir başka anlamı ise, kendini tarif ederken söylediği ‘Bana göre yaşamın gülünç alışkanlıklarına bağımlı olmak, sınırlara ve duvarlara boyun eğmek doğaya aykırıdır’ cümlesi, ülkemizdeki ve dünyamızdaki kadın mücadelesinde özel bir anlam taşıyor. Bu söz sadece söze dönüşmüş bir cümle değil, Furuğ'un bütün bir yaşamının kısacık bir özeti. Çocukluk yıllarından itibaren babasıyla kurduğu ilişkiden başlayarak, çok genç yaşta evlendiği adama karşı tutumu, İran gibi bir toplumda boşandıktan sonra başına gelenlere karşı duruşu vb diye devam eden tavizsiz bir inat hikayesi yaşamı. Bu inat hikayesini bugün seyirciyle buluşturmak çok önemliydi. Çünkü bugün toplumsal yaşamımızda bir şeyler değişecekse, boyun eğmeyen kadınlar ve ezilenler sayesinde olabilir. En şairene örnekse bana göre Furuğ Ferruhzad. 

  • Peki Ferruhzad’da sizi çeken ve onu sahnelemeye yönelten şey ne?

 Furuğ'un yaşamından bağımsız düşünülemeyecek kadar öznel ve güçlü bir şiiri var. İlk bakışta öznel, ancak okudukça ve derinleştikçe içinde yaşadığı toplumsal dokunun bu öznelliği nasıl etkilediğini ve eleştirel bir tutuma dönüştüğünü anlıyorsunuz. Sözünü şiirinin içinde sakınmadan söyleyen bu öznel tutum, onu neredeyse tüm okuyucularıyla toplumsal bir ortaklığa yöneltiyor. Aynı sorunları yaşayan herkeste anlamını pekiştiriyor ve dilden dile, akıldan akıla, yürekten yüreğe çoğalıyor. Bu sebeple de sahnelemeye çok uygun şiirleri var. Ve tabi ki bu şiirlerin seyirciyle çok çabuk kuracağı bağ da yine sahnelemeyi çok istediğim yanlarıydı.

  • -Trajik bir biçimde kısa sürmüş olsa da- bir ömrü tek perdeye sığdırmak zor olmadı mı? Hayatından bir kesit mi sahneliyorsunuz yoksa tümünü mü?

Elbette çok zordu. Ama, ‘bu oyunu bir belgesel tiyatro yapmamalıyım, yaşamının ana izleğini şiirlerine yüklemeliyim’ fikri işimi kolaylaştırdı. Tabi ki o da çok kolay olmadı. İmdadıma yine Furuğ yetişti. Çünkü şiirleri o kadar çok Furuğ'la birlikte yaşıyor ki, şiirinden herhangi birini ele aldığınızda Furuğ'un kısa yaşam öyküsünün mutlaka bir yerine denk düşüyor. Bu yüzden hayatına dair dört beş anlatıdan başka bir şeye ihtiyaç kalmadı.

  • Bir şairi, sahneden tiyatro sanatıyla anlatmak… Nasıl oluyor?

İlk önce zor olduğunu söylemeliyim. Hele de çok okunan bir şairi sahneye taşıyorsanız işiniz ve sorumluluğunuz daha çok artıyor. Bir kere hata yapmak, yanılmak gibi ilk korkular yakanızı hiç bırakmıyor. Herkesin o şiirleri okurken kafasında yarattığı Furuğ imgelemini siz kanlı canlı bir oyuncuyla sahneye taşıyorsunuz. Elbette bu yüzden oyuncunun Furuğ'a benzeyip benzemediğinden tutun da, şiirlerinin bu kadar dinamik okunmasından ve de okunmamasından yana olanlar ve olmayanlar arasında epey bir tartışmaya sebep olacak. Bu durumdan hiç şikayetçi olmadığımı bilmenizi isterim. Furuğ'un şiiri ve yaşam tarzı döneminde ne kadar çok tartışıldıysa, bugün bizim yorumumuzun da tartışılıyor ve tartışılacak oluşu çok normal değil mi?

  • ‘’Furuğ'u kadınların daha iyi anladığı savı bence doğru... Çünkü çok özdeş duygular’’ demişsiniz. Siz erkek bir sanatçı olarak onu nasıl anlayıp da sahneliyorsunuz? Oyuncu seçimini nasıl yaptınız?

Furuğ'u çok kolay içselleştirebilecek bir oyuncu seçmek işin başından itibaren içimi çok rahatlattı. Bir kez daha teşekkür etmeliyim Derya Günaydın'a. Evet ben Furuğ'u kadınlardan daha kolay ve iyi anlayamam, bunu bilerek başladım. Ama iyi anladığımı düşündüğüm bir şey var. O da bir oyun karakteri haline gelmiş bir kişiliği anlayabilecek olmam, yani mesleğimin zorunluluğu. Bir yönetmen ve yeni bir yazar olarak sahne üzerine taşıyıp boyutlandırdığınız her karakteri sonuna kadar çözümlemek gibi bir zorunluluğunuz var. Ben de Furuğ'a buradan baktım. Onu bir tarihsel karakter olarak, bir kadın karakter olarak ele aldım. Şiirine olan özel ilgim kolaylaştırıcı oldu tabi ki bu süreçte. Onu yine ondan, yani en çok şiirinden öğrendim ve anladım diyebilirim.

  • Hazırlık aşaması ne kadar sürdü?

Metnin uyarlanması ve masa başı çalışmaları dahil dört ay sürdü. Böyle bir iş için gerçekten kısa denebilecek bir süre. Ama herkes çok çalıştı.  Projede birlikte ter döktüğümüz arkadaşlarım Alev Topal, Karahan Kadırman, Beril Usluduran, Seray Sever, Mete Yılmaz' teşekkürler. Ve en çok da seksen beş dakika soluk kesen bir performansla sahnede olan, oyunun hareket düzenini de oluşturan, ilk günden prömiyere kadar uyumla çalıştığımız Derya Günaydın iyi ki varsın. Furuğ'un ulaşabildiği her şiirini, mektubunu, anılarını vb Türkçe’ye kazandırmak için çırpınan Haşim Hüsrevşahi hocamızın önerileri ve desteği bize güç verdi.

‘’FURUĞ’A YABANCI DEĞİLİZ’’

  • Sizce kökleri İran’a dayanan bu oyun, Türkiyeli seyirci için ne ifade edecek?

Furuğ'un dert edindikleri o kadar çok bizim de derdimiz ki, bizim seyircimiz hiç yabancılık çekmedi. Türkiye son 16 yıldır İran'a benzetilmeye çalışıldıkça anlam daha kolay paylaşılıyor seyircimizle. Bu ifadem şöyle anlaşılmasın, İran mı oluyoruz? Tabi ki olmayacağız. Birileri çok öyle istese de, Furuğ bunun olamayacağını sahneden haykıracak. Ve boyun eğmeyen bir kadın ve sanatçı olarak yıllar sonra bugün de izleyenlere örnek olacak.

  • Oyunu 6 Haziran Çarşamba 20.30 İzmir Konak Halk Sahnesi ve 8 Haziran Cuma 20.30 Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde oynadıktan sonra, yeni sezona dek yaz arası mı vereceksiniz? Sezon kapanırken, sizin yeni bir oyun sahnelemenizdeki motivasyonunuz nedir?

Evet, mecburen ara vereceğiz. Herkes veriyor, bu da algıyı ortaklaştırıp alışkanlığa dönüşüyor. Özel tiyatrolar ara vermemekte bir kaç yaz hep birlikte ısrar edebilse bence bu algı kırılabilir. Özel tiyatrolar neden üç ay tatil yapsın ki? Ödenek yok, maaş yok, ücretli izin yok. Tiyatronun bize göre sezon gerekliliği yok. O alışkanlık devlet ve şehir tiyatrolarıyla yerleşti algımıza. Yaz aylarında neden tiyatro izlenmesin ki? Artık klimalar da var. Ya da tatil yörelerinde antik tiyatrolar. Bana göre "tiyatro sezonu" deyimi özel tiyatrolar için geçerli olmamalı. 12 ay pekala tiyatro yapılabilir. Dünyanın pek çok ülkesinde bu böyle.


ARŞİV