İstanbul'un zirvesinde Uğurlu'nun notaları...

Piyanist Tuluyhan Uğurlu, İstanbul'da 236 metre yükseklikte verdiği konserde, piyanosuyla sonbaharın hüzünlü gecelerine renk kattı...

20 Ekim 2011 - 08:12

2003 yılından beri konserlerini konser salonlarının dışına taşıyan ve müziği ile mekânın enerjisini birleştiren piyanist Tuluyhan Uğurlu, konser verdiği farklı mekânlara her geçen gün bir yenisini daha ekledi. Geçtiğimiz ağustos ayında İstanbul’un en yüksek binası Sapphire’de 236 metrede sahneye çıkan Uğurlu, büyük ilgi gören konserlerini aynı mekanda tekrar etti. Uğurlu, 14 Ekim Cuma ve 15 Ekim Cumartesi akşamları saat 20.30’da, Sapphire Seyir Terası’nın bir üst katında (55. Kat) 360 derece İstanbul manzaralı etkinlik salonunda konser verdi.

Gazete Kadıköy ekibinin de yağmurlu bir sonbahar gecesinde katıldığı bu konserde Uğurlu, “Sonsuza Kadar İstanbul” isimli eserini seslendirdi. Tuluyhan Uğurlu, “Dünya Başkenti İstanbul”un ardından İstanbul için yazdığı ikinci eser “Sonsuza Kadar İstanbul”da İstanbul’un geçmişi kadar geleceğine de bakarak, dünden bugüne ve yarına bağlar kuruyor. Konser, Asya ve Avrupa’nın Büyülü Buluşması/Aşkın ve Aşıkların Şehri/Sinan Göklere Yükseliyor/İstanbul’da Sonbahar/Sana Dün Bir Tepeden Baktım/İstanbul Esaretle Tanışıyor/Kurtuluşa Doğru/24 Saat İstanbul olmak üzere 8 bölümden oluşuyor. Konserde Uğurlu'nun eşsiz melodilerine İstanbul üzerine hazırlanmış özel bir görsel gösteri de eşlik ediyor.
 
‘İSTANBUL'A BİR DE YUKARIDAN BAKIYORUZ’
 
Tuluyhan Uğurlu, Avrupa’nın en yüksek binası olan Sapphire İstanbul’da konser vermesinin nedenini ise şöyle anlatıyor:
“Yaşam sizin dünyaya ve hatta kâinata nereden baktığınıza bağlı olarak gelişiyor. 2006’dan beri dinleyicimi Dünya Başkenti’nin tarihi mekânlarında gezdirmeye, yaşadığımız bu muhteşem kenti farklı bir bakışla görmeye ve düşündürmeye çalıştım. Şimdi hep birlikte insanın yapabileceği en ileri teknoloji ile imar edilen bir çağdaş başyapıta, İstanbul’un zirvesine çıkıyoruz ve kente bir de yukarıdan bakıyoruz. Günlük karmaşadan uzak, güzellikleri ve eksikleriyle İstanbul’u izliyoruz. Ve zirve noktasında kendimize soruyoruz: ‘Ben bugüne kadar türlü güzelliklerini yaşadığım, o büyük enerjisini paylaştığım bu kent için ne yapabilirim, ne düşler kurabilirim’. Birlikte düşlerimizde İstanbul’u geleceğe hazırlıyoruz. Düşlerimizin sınırı yok, düşlerimize kimse karışamıyor. Ve şunu çok iyi biliyoruz ki, her şey düşlerle başlıyor ve dünya geleceğe hazırlanıyor.”

ARŞİV