Müzik evleri rotasındaki ilk müzeye ulaşmak için Sultanahmet’ten aşağı doğru inebilir ya da yürümeye çok düşkünseniz Samatya sahilinden bir saatlik bir yürüyüşle Ahırkapı’ya varabilirsiniz. Burada sizi Dede Efendi bekliyor. Eminönü’ndesiniz ve vapura atlayıp Barış Manço’nun evini ziyaret edebilir ya da 15 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla Aynalıkavak Kasrı’nda 3. Selim’in besteleri yaptığı odalarda kaybolup usta luthierlerin elinden çıkma enstrümanları inceleyebilirsiniz. Ya İstanbul’un en özel semtlerinden Balat’ta çok özel bir eve ait bahçenin huzurlu ortamında çayınızı içerken bir prensin ilginç yaşamını ve Türkiye müziğine yaptığı katkıları öğrenip düşüncelere dalabilirsiniz. İstanbul’da dört müzik müzesini ziyaret ettik, hem müzisyenlerin hem de müzelerin ilginç hikayelerine tanık olduk.
Dede Efendi Evi
Hıdrellez Şenlikleri’nin değişmez adresi Ahırkapı huzur ve musiki de vaat ediyor. Tasavvuf müziği denilince akla gelen ilk isim Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin evi bu tarihi semtte yer alıyor. Dede Efendi, artık çok geride kalmış bir kültürün, Mevlevihanelerde ney eşliğinde sunulan musikinin en önemli icracısı. 1778 doğumlu Dede Efendi, o dönemin anlayışına uygun olarak Yenikapı Mevlevihanesi’nde musiki dersleri almış. Sonra tekkede çilesini doldururken bestelediği eser 3. Selim’e kadar ulaşmış ve padişah tarafından büyük beğeniyle karşılanıp ödüllendirilmiş. İlk bestesini yaptığında sadece 16 yaşında olan bu büyük müzik dehasının, çağdaşı Mozart’ı bile etkilediği söylenir. Dede Efendi Evi’nin ilginç bir restorasyon tarihi var. Evin restorasyonu tam 12 yıl sürmüş. Bir süre Akbıyık Polis Karakolu olarak kullanılan bina 1984 yılında Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği tarafından aslına uygun olarak Dede Efendi Evi’ne dönüştürülmek için satın alınmış. Sonra da 12 yıl sürecek bürokratik süreç başlamış. Nihayetinde ziyaretçilere açılan ev ahşap Dede Efendi hakkında daha çok bilgi sahibi olmak ya da bu önemli müzik insanını tanımak isteyenler için çok değerli bir fırsat sunuyor. Ev, Mevlevi müziğinin huzur verici atmosferini insana hissettiren bir havaya sahip. İki katlı ahşap evin iç dizaynı 18. Yüzyıl Osmanlı Evi anlayışına tamamen uygun olarak tasarlanmış. Odalarda sanki birazdan bir sohbet ya da ney dinleti başlayacakmış gibi bir hava hakim. Üst katta Dede Efendi’nin hayatı ile ilgili detaylı bilgi içeren bir yazıya yer verilmiş. Evin girişinde dönem dönem söyleşi ve dinletiler de yapılıyor. Dede Efendi Evi’ne giriş ücretsiz. (Ahırkapı Sokak no:17 Cankurtaran, Sultanahmet)
Aynalıkavak Musiki Müzesi
Aynalıkavak Musiki Müzesi’ne geçmeden önce müzenin içinde bulunduğu kasrı anlatmakta fayda var. Zaten girişte 5 TL ödeyip biletinizi aldığınızda müze kapısına gidip rehberin sizi davet etmesini bekliyorsunuz. Rehber önce kasrı gezdirmeye ve odalar hakkında bilgi vermeye başlıyor. Sultan 3. Selim bu kasırda bestelerini yaparmış. Sultan iyi bir tanburi ve neyzen olmasının yanında birçok makamda yaptığı bestelerle döneminin en önde gelen müzisyenlerinden biri. Gerçekten odaları gezdikçe ince işlemelerle bezenmiş detaylar, göz alıcı avizeler ile pencereden görülen bahçenin dinlendirici manzarası içinizi açıyor. Rehberin yönlendirmesiyle gezilen üst kattan sonra müzik aletlerinin olduğu alt kata geçiliyor. Burada yapan ustanın adı ile birlikte tanbur, ney, ud gibi enstrümanlar sergileniyor. Müzede yer alan müzik aletlerinin çoğu koleksiyoner Zeki Bülent Ağcabay tarafından bağışlanmış. Müze genel olarak hoş bir musiki müzesi olmakla birlikte ses ve video imkanlarından yararlanılarak biraz daha renklendirilebilirdi diye düşündürtüyor. Müze pazartesi ve perşembe günleri haricinde her gün 17:00’a kadar ziyaret edilebilir. (Aynalıkavak Caddesi, Hasköy)
Barış Manço Evi
Barış Manço’nun tarihi bir köşk olan evinde gezinirken kulağınıza her odadan bir Manço şarkısı gelecek. Manço Evi, gerçekten çok ince ve hoş detaylarla süslü. Daha girişte bahçedeki domates, biber, patlıcan heykellerini gördüğünüzde müzenin sanatçıya yaraşır bir mizah duygusunu da yaşattığını fark ediyorsunuz. İki katlı evin girişinde piyano başında ayakta duran balmumu Barış Manço heykeli’ni görüyorsunuz. Müzede daha birkaç yerde daha bir Barış Manço heykeliyle karşılaşacaksınız. Ev son derece şık antika eşyalarla döşenmiş, bodrum katta ise çok ilginç bir oda var: Şövalye Odası adı verilmiş bu oda aslında Manço’nun çalışma odasıymış ve Manço bu odayı, Belçika Kraliyeti’nin kendisine verdiği şövalyelik unvanından esinlenerek dekore etmiş. Yine bodrum katta bulunan yazlık ve kışlık bahçe ise göz hoş gelen birçok ayrıntıyla donatılmış. Barış Manço Evi'nde solfej biçimli sandalyelerden Kurtalan Ekspresi grubunun enstrümanları başındaki heykellerine varana dek her şey düşünülmüş. Solfej biçimli sandalyelerden Kurtalan Ekspresi grubunun enstrümanları başındaki heykellerine varana dek her şey düşünülmüş. Birinci katta salon ve yemek odasının yanı sıra Manço’nun nev-i şahsına münhasır karakterinin ayrılmaz bir parçası olan ilginç kıyafetlerinden birkaç örnek sergileniyor. İkinci katta ise Barış-Lale Manço çiftinin ve çocukları Doğukan ve Batıkan’ın yatak odaları bulunuyor. Batıkan’ın odasına Adam olacak Çocuk odası adı verilmiş ve buradaki ekrandan Manço’nun programı Adam Olacak Çocuk’u izleyebiliyorsunuz. Pazartesi günleri kapalı olan müze diğer günler saat 17:00’a kadar ziyaretçi kabul ediyor. (Moda 81300, Kadıköy)
Dimitrie Cantemir Müzesi
Tarihçi, yazar ve Türkiye klasik müziği uzmanı olan Boğdan Prensi Dimitrie Cantemir 1688-1710 yılları arasında Fener’de yaşamış. Cantemir, geliştirdiği nota sistemiyle birçok besteyi notaya dökmüş ve günümüze kadar gelmesini sağlamış bir isim. Bu kadar önemli birinin Balat’ta 22 yıl yaşadığı evi ise şu an garip bir belirsizlikle baş başa. Fener durağından içeri girip Vodina Caddesine doğru yürüdüğümüzde tabelasını gördüğümüz müze bizi Aziz Nesin hikayelerine benzer bir hikaye karşılıyor. Dimitrie Cantemir’in yaşadığı ev yaklaşık dört yıl önce restore edilmiş, sokak girişine halen duran müze tabelası konulmuş. Yine girişte Müze Cafe yazısı ve içeride sahiden de bir kafe mevcut. Ancak gelin görün ki ortada müze yok. Evin restorasyonundan sonra ne olduysa müze açılmamış. Aslında bu restorasyondan önce bir restorasyon daha yapılmış ve ev 2007 yılında müze olarak ziyaretçilere açılmış ama sonrasında yine restorasyona alınmış ve o günden bugüne de kapalı. Gelinen noktada müze kafesi ve tabelası olan ama müzesi olmayan bir garip yapıyla karşı karşıyayız. Müze Kafe çalışanlarından biri evin kapısında da müzeye dair bir tabela olduğunu ama sahipsizlikten hırsızlığa kurban gittiğini söyledi. Bu olumsuzluğa rağmen kafenin bahçesinde oturmanın çok keyifli olduğunu söyleyelim. (Balat Mahallesi, Sancaktar Yokuşu)
(Bu yazı Zero İstanbul sitesinde Emel Altay imzasıyla yayınlanmıştır)