Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Doç.Dr. Haluk Öner de “Bir Dünya Cenneti Kadıköy ve Edebiyatımız” kitabıyla romanlarda, öykülerde ve anılardaki Kadıköy’ün peşine düşmüş. Ziya Osman Saba’dan Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Nazım Hikmet’ten Ahmet Rasim’e edebiyatımızın unutulmaz kalemlerinin Kadıköy’ü anlatışlarına yer veren kitap hem Kadıköy tarihini hem de edebiyat tarihindeki Kadıköy’ü anlatıyor. Biz de yeni yazı dizimizle Öner’in kitabından küçük alıntılar yaparak edebiyat tarihindeki Kadıköy’ü anlatacağız.
Denemelerde Kadıköy
Kadıköy, edebî türlerin hemen hepsinde yer alan önemli İstanbul mekânlarındandır. Deneme türünde yazılmış eserlerde çoğunlukla kendine has kıraathaneleri, gazinoları, vapurları, mesire yerleri, köşkleri ile anlatılan Kadıköy, sayfiye yeri olma, sakinliği ve huzur verici atmosferiyle tercih edilen bir mekân biçiminde ön plana çıkar. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gazete yazıları ve denemelerde bahsedilen Kadıköy, zamanla pek çok İstanbul yazarının öncelikli mekânlarından biri olmuştur. Kadıköy hakkında yazılan ilk denemelerden biri Basiretçi Ali Efendi’ye aittir.
(…)
Dönem İstanbul’unu ayrıntılı olarak anlatırken Kadıköy’den de havadisler vermeyi ihmal etmeyen Ali Efendi, Kadıköy’deki azınlıklardan, gazete haberi sayılacak ilginç olaylardan bahseder. Bu olaylardan biri, Kadıköy’deki bir eczaneden aldığı ilacı içtikten sonra ölen bir gençle ilgilidir: “2160 numaralı Ruzname, Kadıköyü ahalisinden ve Yusufyan familyasından bir delikanlının karye-i mezkûrede bir eczacıdan aldığı ilacı yemesiyle müteessiren vefat eylediğini yazıyor. Bunun zirine de güzel bir mütalaa ilave etmiş.” (s.144)
(…)
Bakırköy ve Kadıköy’de yaşamış olan Ahmed Rasim, İstanbul’a (Avrupa yakasına) gidip gelirken kullandığı Şirket-i Hayriye vapurları hakkında sıkça bilgi verir. Bu bilgileri aktarırken bir taraftan İstanbul ulaşımının önemli bir parçası olan vapurları İstanbul’un gündelik hayatının bir parçası hâline getirmiş olur diğer taraftan vapurları yazılarının önemli bir karakteri hâline getirerek nesne olmaktan çok canlı birer varlık olarak gösterir. Onun yazılarında yaşlanan, bozulan, yorulan, ağırlaşan vapurlar canlı birer varlık gibidir. Ahmed Rasim’in anlattığı vapurların çoğu Kadıköy-İstanbul arasında işleyen vapurlardır. Şehir Mektupları’ndan birinde 4 ve 5 numaralı Kadıköy vapurlarının deniz üstünde ilerleyemediğini anlatırken ironik bir dil kullanır.
(…)
Kızıltoprak’ta meydana gelen ve çabuk yayılan bir hadiseden de bahseder. Çakırkeyif oluncaya kadar içki içen iki üç kişi Göztepe’ye doğru şarkı söyleyerek gezerken Kızıltoprak halkı bu gürültüye ’cop’la karşılık vermiştir. (s.601) Bu hadisenin bir benzeri de Kalamış’ta meydana gelmiştir: “Saat dörde kadar Feneryolu’nda Otel Belvüde seyr-i mehtab ve idare-i akdah- şarab eyledikten sonra mest ü harab bir halde azm-i aşıyan- ahbab eden bir zatın nasılsa Kalamış bostanlarında tevcih-i pay-ı şitab eyleyerek sabaha kadar oradaki gübrezar-ı fenada horul horul meyl-i hab kıldığı rivayat-ı ahire-i mestanedendir.”
(…)
Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul hakkında yazdığı denemelerde Kadıköy’den de bahseder. İstanbul’un Mevsimi ve Sanatlarımız başlıklı denemesinde her mevsim başka bir güzellikle karşıladığımız İstanbul’un sonbaharda ayrı bir güzelliği olduğundan bahseder. Ahmet Haşim’e ait bir sonbahar beytinde anlattığı kuşa Kozyatağı’nda rastladığını belirtir. Ahmet Haşim ve bahsettiği kuş üzerine düşünen yazar, bu sırada Kozyatağı’nı da tasvir eder: “Kozyatağı’nın yüzlerce ayna kırılmış, yüzlerce ipek kervanı yağma edilmiş gibi renklerle dolu, sade parıltı ve kamaşma sonbaharında Haşim bana şakağında vehmettiği kan ve gözlerinin suda parlayan yıldız hüznü ile geldi.”
(…)
Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul’un İmarı adlı 1946 yılına ait denemesinde çehresi değişen şehrin yeni imar düzeninden ve bunun doğurduğu sonuçlardan bahsederken Suadiye ve çevresinde yaşanan değişimi de anlatır. Yazara göre yeni imar düzeni Suadiye gibi İstanbulluların ferahladığı sayfiye yerleri özelliğini kaybetmek üzeredir: “Suadiye ve Anadolu kıyısını ne kadar çabuk kaybettik ve acayip mimari nasıl ancak yeni raksların çılgınca modasında eşi görülen bir sür’atle ilerledi. Her tarafı bürüdü. Bir kısım halkımız şimdi sayfiye diye Allah’ın sıcağında cam bir kavanozda oturup rahat rahat terliyor…”
(…)
Osman Cemal Kaygılı, Caddebostan ve civarı hakkında yazarken bu bölgeye halk arasında “Cadı Bostanı” dendiği bilgisini de verir: “Kızıltoprağın, Feneryolu’nun, Göztepe’nin, Erenköyü’nün cuma günleri bile ıssız birer köyden farkı yok! Çünkü Cadıbostanı’na herkes şimdi ‘Caddebostanı’ diyor. Zaten oranın asıl ismi ‘Cadde Bostanı’ iken eskiler buraya hep ‘Cadı bostanı’ derlerdi.”