Kadıköy ve Edebiyatımız -2

Haluk Öner’in “Bir Dünya Cenneti Kadıköy ve Edebiyatımız” kitabından alıntılarla edebiyat tarihinde Kadıköy anlatıları

12 Temmuz 2024 - 04:12

 

Kadıköy geçmişten beri edebiyat tarihinin en kadim mekanlarından biri. Fenerbahçe’den Haydarpaşa’ya,  Kızıltoprak’tan Erenköy’e, Moda’dan Fikirtepe’ye pek çok yazara hem ev sahipliği yaptı hem de ilham oldu  

Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Haluk Öner de  “Bir Dünya Cenneti Kadıköy ve Edebiyatımız” kitabıyla romanlarda, öykülerde ve anılardaki Kadıköy’ün peşine düşmüş.  Ziya Osma Saba’dan Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Nazım Hikmet’ten Ahmet Rasim’e edebiyatımızın unutulmaz kalemlerinin Kadıköy’ü anlatışlarına yer veren kitap hem Kadıköy tarihini hem de edebiyat tarihindeki Kadıköy’ü anlatıyor. Biz de yeni yazı dizimizle Öner’in kitabından küçük alıntılar yaparak edebiyat tarihindeki Kadıköy’ü anlatacağız.

Kadıköy’de Geçen Hikâyeler 

Ziya Osman’ın çağdaşı Kenan Hulusi Koray (1906-1943), Güneş Balıkları hikâyesinde tatillerini Moda Plajı’nda geçirmek isteyen bir grup çocuğun, anlatıcı yazarın yardımıyla kendilerine yer yapma uğraşısını kurgular. Hikâyede ana mekân, Kadıköy’ün en karakteristik bölgelerinden biri olan Moda’dır. Hikâyede Moda’nın ele alınış biçiminden yola çıkılarak elde edilebilecek en somut yargı, bir zamanlar Moda Plajı’nda denize girilebildiğinin anlaşılmasıdır.(…)

“Sakin bir hava idi. Bir salı günü idi. Küçük koyda denize yeni indirilmiş birkaç sandal vardı. Birkaç yelkeni inik kotra bir tenezzüh yapabilmek için bir pazar gününü bekliyordu. Sular masmaviydi ve deniz hamamının tahta direkleri henüz tamir olunuyordu.” (s.92)  

 (…)

Şahane Bir Tuvalet biyografik okumaya uygun bir Selim İleri hikâyesidir. Çocukluk döneminde annesi ile arasındaki ilişkiyi annesinin iki yakın arkadaşını da hikâyeye dâhil ederek hatırlayan anlatıcı, Jüliyet Hanım’ın giydiği tuvalet, annesinin özel günlerde kullandığı çanta gibi nesneler yardımıyla çocukluğunu yeniden yaşar gibidir.

(…)

Hikâyede anlatıcının hatırladığı çocukluk yıllarının ana mekânı Kadıköy’ün Şifa, Kalamış, Moda ve Bahariye semtleridir. Başta annesi olmak üzere, hafızasındaki insanlarla bu semtlerde gezinir ve semtler olayları, insanları hatırlaması için en büyük yardımcısı olur. Annesiyle Nezihe Hanım’a yaptıkları ev ziyaretleri, Jüliyet Hanım’ın da katılımıyla gidilen düğün, bahsi geçen semtlerin yardımıyla hatırlanır. Bahariye’de oturan anlatıcı, annesiyle birlikte Nezihe Hanım’ın Şifa’daki evini ziyarete giderken Şifa’dan bahseder:

“Şifa, Kadıköyü’nden ayrı bir yer gibiydi. Bahariye’den çıkıp oraya yürürdük. Şifa denize uzanınca çıkmaz sokak olurdu. Birkaç sakız ağacı... Dik kayalıklardan denize inilir miydi, unutmuşum.” (s.17)

 (…)

Fotoğrafı Sana Gönderiyorum kitabında yer alan Perisiz Evler, Selim İleri’nin hayatıyla paralellikler kurularak okunması gereken hikâyelerden biridir. Hikâyede anlatıcı yazar, çocukluğunda yaşadığı evleri anlatır. Evlerden, evlerdeki insan ve nesnelerden, evlerin bulunduğu semtlerden bahseder. Evler, anlatıcının hafızasında yalnızca yaşadığı yer olarak kalmamış; onun hayal dünyasının birer parçası hâline gelmiştir. Öyle ki anlatıcı, yaşadığı her evin bir mevsimi ifade ettiğini düşünür. Perisiz Evler hikâyesi anlatıcının sanatçı kimliğini kazanmasında ve anlatılan zamandaki ruh hâlinin oluşumunda etkili olan evleri, bağlı oldukları dış mekânlarla birlikte anlatır. Anlatıcının resim, müzik, edebiyat gibi sanat dallarına karşı hassasiyeti çocukluk yıllarında yaşadığı bu mekânlarda ve bu mekânlarla başlar. Anlatıcı, yazarken bazen kendisiyle ve yazdıklarıyla hesaplaşma içine girer. 

Anlatıcı yazarın yazma anına ilham veren, şimdi ile geçmiş arasında mekânlar aracılığıyla kurduğu köprüdür. Kadıköy, bu köprünün önemli ayaklarından biridir. Anlatıcının çocukluğunda yaşadığı evlerden biri Kadıköy Bahariye’dedir.

Her evin bir mevsimi olduğunu düşünen anlatıcıya göre, Bahariye’deki bu evin mevsimi yazdır. 

(…)

Füruzan’ın Sevda Dolu Bir Yaz eseri çocukluğa dair hatırlamalar üzerine kurulmuş ve otobiyografik unsurlar barındıran hikâyelerden oluşmaktadır. Hikâyenin ana karakteri -ailenin kabul etmediği bir ilişkinin meyvesi olan çocuk- Erenköy,Kozyatağı’nda evin hizmetçisiyle küçük kızı arası bir konumda bazen dışlanarak bazen kabullenilerek yaşar. Bunun nedeni evin hizmetçiliğini yapan annesi ile evin oğlu olan babasının yaşadığı yasak ilişkinin meyvesi olmasıdır. Ev halkının kabullenmek istemese de bakmak zorunda hissettiği kız çocuğuyla yalnızca özel günlerde kendisine kıyafet alınırken ilgilenilir. Anlatıcı yazar, yaşadıklarından yıllar sonra çocukken köşkün olduğu sokağa gelir ama köşkün yerinde olmadığını görür. Yalnızca bahçe kapısı ayakta duran, geri kalan kısmı yıkılan köşkün yerine apartman yapılacaktır.

Sevda Dolu Yaz hikâyesinde mekân genelde Kadıköy, özelde Erenköy semti ve civarıdır. Çocuk doğmadan önce evin hizmetçiliğini yapan annesi ile evin oğlu olan babasının yaşadığı yerlerden biri de Kadıköy’dedir. Aile, kışları Şişli’de yazları ise Güllü Köşk’te geçirir. Bu köşkün Moda’da olduğuna dair somut izler olmasa da yapılan tasvirler bu köşkün Moda’da olduğuna dair ipuçları verir:

“Adalar yönünden mimoza kokuları eserdi… Bir gün büyüdüğümde, yeşilliklerin üstünden yürüyerek vapura binmeden İstanbul’a varırım, diye düşünürdüm.” (s.9)

(…)

 
 

ARŞİV