Kadıköy'de define mi var?

Türkiye'nin öncü gazetecilerinden ve döneminin en üretken yazarlarından Suat Derviş’in 89 yıl evvel yazdığı “Kadıköy'de Muhakkak Bir Define Var” romanı tekrar okur karşısında... Bizans dönemine dayanan bir efsaneyi işleyen roman, sürükleyici bir define hikâyesini anlatıyor

19 Kasım 2024 - 15:19

Yerli edebiyatın, kıymeti şimdilerde anlaşılan isimlerinden gazeteci-yazar Suat Derviş’in gizli kalmış bir eseri daha okurla yeniden buluştu. Derviş romanlarından yirmi sekiz tanesini yeniden basan İthaki Yayınları şimdi yine bir romanını hazırladı; “Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var”

Kırkın üzerinde romanı, iki yüzün üzerinde öyküsü, röportajları ve köşe yazılarıyla edebiyatın en üretken isimlerinden biri olan Derviş’in  1935 yılında Son Posta Gazetesi’nde Hatice Hatip müsteari ile 27 Temmuz-10 Ekim 1935 tarihleri arasında toplam 72 tefrika olarak yayımlanan bu eseri, tekrar okur karşısına çıktı. Derviş bu romanında Bizans efsaneleri, arkeolojik macera, aşk ve polisiye türlerini bir araya getirerek İstanbul’un tarihi zenginliklerine ve sosyal hayatına değiniyor. Romanın başkarakteri Handan, kayıp bir Bizans hazinesini ararken şehrin gizemli yeraltı dünyasında yolculuğa çıkıyor. Derviş’in yaşadığı dönemdeki gözlemlerini ve İstanbul’un kültürel mirasına olan ilgisini yansıtan eser, aynı zamanda o dönemin modern İstanbul’u ile geçmişin unutulmuş değerleri arasındaki çatışmayı da resmediyor.

HEM AŞK HEM POLİSİYE 

Romanın sonunda “Suat Derviş'in İstanbul Manzaraları” başlıklı bir yazı kaleme alan yazar-akademisyen Didem Ardalı Büyükarman, Derviş ile ilgili çalışmaların ortak noktasının âdeta bir yazı makinesi gibi çalıştığı, aynı anda birçok dergi ve gazetede eserler yayımladığı olduğuna işaret ediyor. Büyükarman, şunları ifade ediyor: “Hayatın lezzetlerini tadan, modayı takip eden, şık ve yeni mekânlarda bulunmaktan hoşlanan Suat Derviş, romanında hem aşk hem polisiye özelliklerini bir arada kullanıyor, eser bir yandan da İstanbul efsanelerine dayanıyor. Bizans döneminden 1930'ların İstanbul'una tarihi bir perspektif içinde şehrin  sokaklarında gezinirken bir yandan da yeni moda yaşamların “monden” İstanbul manzaralarından, geçmişin kaybolmuş gizemli dünyasına tanıklık ediyoruz. Bir taraftan gece yarıları ayazmalarda, kilise dehlizlerinde, tünellerde define arayanlar; diğer tarafta gündüzleri Moda'da, Kadıköy'de zengin mekânlarda partilere katılan, kotralarda gezen gençler ve onların evlilik hayalleri... Roman iki farklı mekân algısından iki farklı zamanın gündelik hayatını bize gösterirken ayrıntılar arasından geçmiş zamanın unutulmuş, terkedilmiş artık birer harabeye dönmüş mekânları da resmi- geçit hâlinde önümüzden geçer. Suat Derviş günün modasını, “Erkekler beyaz pantolon ve kolları sıvalı beyaz gömlek (...) genç kızlar da ince keten veya eponj elbiseler giymişlerdi,” diyerek verirken hemen ardından okuyucuyu karanlık, rutubetli dehlizlere sokar. Arkeolog Handan cesareti ve yılmaz enerjisiyle bizleri Fener sırtlarındaki Kanlı Kilise'nin, İsa Kapısı Mescidi'nin, Edirnekapı'daki Tekfur Sarayı'nın yıkıntılarında dolaştırır. Hayatın içinde olup gazetecilik yapmanın, İstanbul'u karış karış gezmenin Suat Derviş'in romancılığını geliştirdiği muhakkak, zaten pek çok edebiyat araştırmacısı da bu noktada hemfikir. Zamanın ve insan acımasızlığının mimari eserler üzerindeki etkisinin Suat Derviş'i epeyce etkilediğini anlıyoruz. He men ardından İstanbul'un Bizans'a dayanan tarihi değerlerine odaklanan bir tür arkeolojik macera romanı yazmak da tesadüfi olmasa gerek. Romanın son bölümü “izdivaç ve saadete odaklanır; her ne kadar Kadıköy'ün define avcılarından kurtulması mutlu bir son olsa da okuyucunun merakı define ve ona ne olduğundan çok aşıkların akıbetinin ne olduğu yönünde olacaktır.”

 

 


ARŞİV