Kadıköy'de yeşeren sanat ağacı; Nar Film

​2009’dan beri Kadıköy’ün kültürel topraklarında kök salan Nar Film, sinemayı yalnızca bir sanat değil, bir ifade ve direniş biçimi olarak gören yapımlar üretiyor. Kadıköy’ü yuvaları, sinemayı dirençleri bilen Özcan & Soner Alper kardeşlerle bu yolculuğu konuştuk

29 Temmuz 2025 - 15:45

Kadıköy merkezli Nar Film, 16. kuruluş yılını “Nar Film 15+1: Sonbahar’dan Karanlık Gece’ye” adlı film seçkisiyle kutladı. 2009 yılında Soner Alper, Ersin Çelik ve Özcan Alper ortaklığında kurulan Nar Film, bugüne dek ulusal ve uluslararası festivallerde 100’den fazla ödül kazanan filmleriyle Türkiye’nin önde gelen bağımsız yapım şirketlerinden biri haline geldi. Geçtiğimiz günlerde Kadıköy Sineması’nda gerçekleşen gösterimlerde, Nar Film imzası taşıyan 11 film izleyiciyle buluştu. Biz de bu vesileyle, kuruculardan Özcan ve Soner Alper’le bağımsız sinemacılık, Nar Film’in üretim anlayışı ve Kadıköy’le kurdukları bağ üzerine konuştuk.

  • Nar Film adını nereden alıyor?

Soner Alper: 2009’da kurulduk. Ortadoğu coğrafyasındaki bereket, bolluk anlamlarından ilhâm aldık.

  • Türkiye gibi kaygan ve belirsiz bir zemine sahip bir ülkede bağımsız bir film yapım şirketini bu kadar uzun süre ayakta tutmak kolay olmasa gerek.

S. Alper: Her yeni başlayan şey gibi uzun soluklu olmasını temenni ediyorduk ama  -dediğiniz gibi- bu kadar da zor olacağını tahmin etmiyorduk. Ülkenin politik durumu ve atmosferi, yaşadığımız süreçteki sansür politikaları derken, çok zorladı ama ayakta kalmaya devam ettik.

Özcan Alper: Türkiye’de ve dünyada sinemanın, özellikle dijital platformlarla beraber sinemaların kendisi çok ciddi zorluk içerisine girdi. Her durumda, her şekilde aslında sinema salonunda film izlemenin etkisini yitirmeyeceğini düşünüyoruz. O yüzden de biz, elimizden geldiğince sinemada göstermek için film üretmeye devam etmek istiyoruz. Umarız bir 16 yılımız daha olur.

“BAĞIMSIZ SİNEMA İNADI”

  • Nar Film’in “bağımsız” bir yapım şirketi olması ne anlama geliyor? Sinema sektöründe bu tabir sıkça kullanılır. Nar Film bu tanımı nasıl dolduruyor?

Ö. Alper: Çok tartışılan bir kavram. Buradaki temel mesele, gerçekten hiçbir sansür, otosansür uygulamadan kendi yapmak istediğiniz, üretmek istediğiniz hikâyeleri anlatmak, filmleri yapmak. Ama Türkiye’de film yapmanın kendisi endüstriden bağımsız bir şey değil, bu da demek oluyor ki sermaye gerektiriyor. Böyle olunca da, bakanlık desteği, platform/TV satışları, Eurimages sinema fonlarından dolayı insanlarda “demek ki bağımsız filmlerin kendisi de bağımsız değil” gibi bir algı oluşuyor. Ama aslında hiç öyle değil. Biz de açıkçası herhangi bir sinema kuruluşuna bağlı olmadan ya da etik olarak, başka türlü sermayeyle ilişki kurmadan, -tabii ki projenin gerektirdiği ortaklıklarla-, sadece sinema yaparak bağımsız kalmaya devam ediyoruz.

  • Türkiye’de bağımsız sinemacılık yapmak nasıl bir deneyim? Finansman, dağıtım, seyirciyle buluşma gibi açılardan bağımsız sinema üreticisi olmak ne tür zorluklar ya da avantajlar içeriyor?

Ö. Alper: Bağımsız filmler ve gösterimler bir olanaklar meselesi. Bunun için de tabii bir kültür politikasının olması gerek. Dünyada da böyle. O yüzden Avrupa sinemasını destekleyen Eurimages diye bir şey var. Aslında her ülkede kültür bakanlığının sinema destekleme fonları var ki bunların daha fazla olması lazım. Sadece filmler yapılırken değil, diğer aşamalarda da destek gerek. Mesela sinemateklerin sayısının artması... Türkiye’de bu çok yaygın değil. Kültürel amaçlı salonlar daha çok olsa aslında bu filmler çok fazla seyirciye ulaşabilecek. Bir dönem böyle çalışma yapmıştık; böyle salonlar olsaydı, 1 milyona yakın seyirciye ulaşılabilir... Bu da aslında milyona ulaşan bu tarz filmlerin yeniden yapımını kolaylaştırabilirdi. Ama Türkiye’de bu tarz filmler çok az salonda ve az hafta olarak vizyona girebiliyor. TV ya da farklı mecralarda reklam vermek şansları da olmadığı için maddi olarak, çok az duyuluyorlar. Böyle olunca da çok az seyirciye ulaşıyor gibi görünüyor. Bu bir dezavantaj buradan baktığınızda. Ancak öte yandan yine de kendi çizgisini sürdüren bu filmlerin, sinema adına varlığını sürdürmesi başka bir inat ve avantaj diyebiliriz.

  • 16 yılda kaç farklı yönetmenin kaç filmini hayata geçirdiniz? Bir filmin “Nar Film” çatısı altında üretilmesine karar vermenizi sağlayan temel ölçüt nedir?

S. Alper: Bugüne dek Özcan Alper, Lusin Dink, Kıvanç Sezer’in projelerine ana yapımcı olmanın yanı sıra, kısa ve belgesel filmlere ortak yapım desteği sunduk. Ayrıca, Orhan Eskiköy ile Özgür Doğan’ın “İki Dil, Bir Bavul” (2008) ve  Hüseyin Tabak’ın “Çirkin Kral’ın Efsanesi” (2017) belgesellerinin de dağıtımlarını üstlendik. Temel ölçütümüz, bizim vizyonumuza uygun olan, içinde var olmaktan mutluluk duyacağımız projeler olması.

  • Nar Film imzası taşıyan filmlerde toplumsal ya da politik bir duruş görülüyor. Sizin için sinema sadece sanatsal bir alan mı, yoksa aynı zamanda bir ifade ve direniş biçimi mi?

Ö. Alper: Filmlerimiz kim çekerse çeksin, -Nar Film de durduğu yerden kaynaklı olarak- yaptığımız filmler birbirine bakan, birbiriyle konuşan yapımlar. Türkiye’de bir film şirketi olmamızdan kaynaklı, ülkenin toplumsal tarihi, toplumsal hafızası ve toplumsal meselelerini dert edinen işler bunlar. Öyle baktığımızda evet, sanatın kendi ereği olduğunu düşünüyorum. Provakatif bir şey değil politik bizim için, ama aynı zamanda hem sanatsal fayda anlamında toplumsal kaygılar, toplumsal meseleleri dert edinen, diyalektik olarak iç içe geçmiş şeyler diye düşünüyorum, filmlerimizin kendisi de böyle aslında.

  •  Yapım yelpazenizi genişletmeyi planlıyor musunuz? Yakın dönemde izleyiciyle buluşacak yeni projeleriniz var mı?

S. Alper: Başında olduğu gibi, uzun vadede de içinde mutluluk duyacağımız projelere imza atmak istiyoruz. Güncel projelerimiz; Özcan Alper’in Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde prömiyer yapan belgeseli “Bölük Pörçük – Bir Tuncel Kurtiz Biyografisi”, özel gösterimler yapacak, ardından bir platformda izlenebilecek. Timuçin Esen ve Leyla Tanlar’ın oynadığı, yine bir Özcan Alper projesi olan “Erken Kış”ın festival süreci başlayacak pek yakında. Ayrıca geliştirdiğimiz film ve platform projeleri var.

  • Kökleriniz Hopa’da, ama siz de Nar da Kadıköy’de. Nar Film’in, Kadıköy gibi kültür-sanat açısından canlı bir ekosistemde olması size nasıl katkı sağlıyor?
  • S.Alper: İkimiz için de Kadıköylü diyebiliriz. Ben liseden beri, 1997’den bu yana Kadıköy’deyim. Özcan da üniversite yıllarından beri burada. 30 yılı geçmiş… Kadıköy’ü çok seviyoruz. Şirketler genelde Avrupa yakasında ama biz Nar Film’i kurarken neden Kadıköy’de kurmuyoruz dedik ve Kadıköylülükten gelen bir sıcaklıkla da 16 yıl önce burada başladık. 

  • Ö.Alper: Kadıköy’ün kendi bir habitatı var. Burada yaşayan ve sanatla ilgilenen biri olarak bu ortamlar sizi de ister istemez şekillendiriyor. Ama son zamanlarda burada çok fazla bir nüfus yığılması, buna paralel olarak maalesef mekansal olarak daralma var. Bunun yanı sıra aslında çok daha farklı kültür ve sanat alanının hayata geçmesi de gerekiyor. Son yıllarda Türkiye’deki ilk Sinematek’in burada kurulmuş olması bir avantaj. Alan Kadıköy’ün açılmış olması büyük bir alan. Bütün bunların yanısıra çok daha fazla kültürel odaklı merkezlerin Kadıköy kültür hayatına katılması gerekiyor. Sinemalar çok önemli mesela. Kadıköy Sineması’nın kapanmayıp, bizim gibi filmlere yer açarken kendi kimliğini de koruyarak varlığını sürdürmesi, onun ne kadar önemli bir kamusal alan olduğunu gösteriyor. Bizi en çok mutlu eden şeylerden biri bu. Tiyatro alanında mesela, Moda Sahnesi gibi bir alanın şehrin ve semtin sanat hayatına kazandırılmış olması bizi mutlu ediyor. Öte yandan Rexx’in kaybediliyor olması çok üzücü. Kültürel ve kamusal bir mekana, şehrin hafızasına ortak edilebilecek bir mekana dönüştürülebilirdi.

  • Kadıköy Sineması gibi bağımsız yapımlara kapı açan salonların burada olması sizi nasıl etkiliyor?

Ö. Alper: Kadıköy’deki kültürel hayat için en güzel kazanımlardan biri olduğunu düşünüyorum. Hem dünya sinemasının sanat filmleri örneklerini sunması, hem zaman zaman kendi içinde programları olması… Nar Fim 15+1 programımızın da gösterildiği yer ve bize kapılarını açmalarından da görüyoruz ki, bu tarz programların yapılıyor olması, bağımsız sinema için büyük bir şans…







 


ARŞİV