Kadıköy - Ümraniye arası Türk tipi komedi

Bu ay biraz gülmeye ne dersiniz? "Kitaplarda Kadıköy Satırlarda Hayat" köşemizin konuğu Fahrettin Eren Dinler’in “Bir Türkiye Mizahı” damgasını taşıyan “Lütfü” adlı kitabı

01 Kasım 2019 - 10:48

Beste NÂSIR ([email protected])

Bu ay biraz gülmeye ne dersiniz? Fahrettin Eren Dinler’in “Bir Türkiye Mizahı” damgasını taşıyan “Lütfü” adlı kitabı köşemizin konuğu. Kadıköy - Ümraniye arasında geçen bu hikâye bizi (okuru) yer yer güldürüyor yer yer düşündürüyor.

Aslına bakılırsa kitap şu döngüyle ilerliyor: Fahrettin Eren Dinler yani “(FED)”, Lütfü’nün oluşum - ilerleme sürecinde bir yayıneviyle bağlantı kuruyor. Bir yandan orada yaşananları anlatıyor FED bir yandan da merkezde Lütfü’nün olduğu, aralarda da konuşma baloncukları ve yazının kalın türü halinde FED’in ve editörün diyaloglarıyla karşılaştığımız hikâye akıp gidiyor.

Kitabın adının yazıldığı ilk sayfalara dikkatle baktığımızda hemen bir detayı fark ediyoruz: Lütfü’nün devamı gelecek! Bu, söz yerindeyse Lütfü 1. Yazar, bu birinci kitap için “Akışkanlar Mekaniği” alt başlığını kullanıyor. Belki de Lütfü 2’yle daha da anlam kazanacak bu alt başlık.

Şimdi biz kitaba biraz daha yakından bakalım. Her bir bölümün başlığı üniversite düzeyinde ders kodları ve isimlerine benzetilerek oluşturulmuş. Böyle başlıkların kullanılması bile kitabı okumaya başlarken yüzümüzü güldürüyor.

Lütfü, Ümraniye’de yaşayan, geleneksel Türk aile yapısında yetişmiş, meslek liseli, İTÜ’de uzay mühendisliği okuyan, 20 - 24 yaşlarında, renkli gözlü, siyah ve uzun saçları olan bir gençtir. FED, karakteri Lütfü için şöyle der: “Aah Lütfü, ah! Temiz çocuktur neme lazım. Az saf sayılırdı ama çok şükür ki o meseleyi de çözdü ilerde”. Yeri geldiğinde inatçıdır Lütfü!

Gerçekten “Hayattan rengi alınca geri neyi kalır ki?” diye düşündünüz mü?

O, kendi kendine cevabını bulamadığı sorular sorar; zaten, aslına bakılırsa, bu soruları sorarken bir cevap bulabilmek de değil niyeti. Sorduğu sorulara bakılınca bunun böyle olduğu açıkça anlaşılıyor, ama soruların dudaklarımızı hafifçe kıvırdığı da açık. Siz de hafifçe tebessüm etmek istersiniz belki. İşte o sorulardan birkaçı: “Sahi kuzum, şu tavanlar neden hep beyaza boyanır? Başka renk mi yok? Biz maymundan geldiysek eğer maymunlar da kendi aralarında konuşurken ‘Abi yalan o dedikleri, biz insandan geldik. Evire çevire maymuna dönüştük.’ derler mi? Evrim dediğin sonunda ‘Kız halaya oğlan dayıya çeker.’ meselesi değil mi? Hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki? Babam bu kadar güzel pasta yapmayı nerden öğrendi? Bir çita saatte 130 kilometre hıza çıkabiliyormuş. İyi de derdi ne?” Art arda sıralanmış bu sorulardan bazıları belki de zaman zaman çoğumuzun aklından da geçiyor olabilir hatta.

Bir de, Lütfü’nün üniversiteden arkadaşı Berkcan var. O da aynı üniversitede felsefe öğrencisi, ama gözlerini açtığı aile yapısı ve içinde yer aldığı ilişkiler ağı Lütfü’nünkinden farklı. FED, Berkcan’ı şöyle anlatıyor: “Berkcan; aklı başında, öz güveni tam, iyi eğitilmiş ve öğretilmiş, pek çok şeyi sindirmiş, sindiremediğini de çıkarmış seküler bir insan (...)”.

Kitapta Lütfü’nün ve Berkcan’ın başına gelen olaylara tanık oluyoruz. Bu olayların nasıl olduğundan ve hangi komik durumlara eşlik ettiğinden tek tek söz etmeyeceğim. Kitabı okumak isterseniz zaten görebilirsiniz.

“Ve hayat Nazan Öncel ile Sezen Aksu arasındaki volüm çabasından çok daha ciddidir.”

Kitapta bir Kadıköy - Üsküdar karşılaştırması var. Bu mekân karşılaştırması aynı zamanda bize yaşam tarzları ve sosyoekonomik durum hakkında da bilgi veriyor. FED’in karşılaştırmasına bakalım: “Üsküdar’da sıklıkla demlenmiş sıcak bitkisel içecekler tercih edilirken, Kadıköy’de sıklıkla mayalanmış ya da damıtılmış badeler rağbet görür. Üsküdar’da kafalar, sarı kantaron çayı iken Kadıköy’de daha Prozac’tır. (...) Üsküdar sahilde yer alan büfelerde istediğiniz her dergiyi bulamazken, Kadıköy’de bulmanız mümkündür. Üsküdar’ın Kanaat Lokantası varsa Kadıköy’ün Baylan Pastanesi vardır. Kadıköy’de makaron alırken Üsküdar’da tercihiniz kaymaklı kadayıftır. (...) Kadıköy’ün kakao kokusuna Üsküdar’dan güllü lokum gevrekliği gelir. (...) Kadıköy’de Cadde’den aldığınız bir gömleğin ederiyle Üsküdar’da iki artı bir, giriş kat dairenin iki aylık kirası artı depozitosu ödenir. (...) Üsküdar’ın Kız Kulesi varsa Kadıköy’ün Haydarpaşa Garı vardır. Kadıköy’ün Bağdat Caddesi varsa Üsküdar’ın Meydan Çarşısı vardır. Bağdat Caddesi’nin sabaha kadar açık bistrolarına karşın Üsküdar’ın en geç 23.00’te sakinleşen caddeleri vardır. Aynı işkembeyi Kadıköy’de sabaha karşı dörtte, Üsküdar’da sabah yedide içersiniz. Birinde ayılmak diğerinde güne başlamak için. Kadıköy Sezen Aksu ise Nazan Öncel Üsküdar’dır. Ve hayat Nazan Öncel ile Sezen Aksu arasındaki volüm çabasından çok daha ciddidir (...)”. Yer yer esprili anlatımla sıralanan farklar işte böyle.

Çağımızın en tipik cevabı: “Normal” olan budur

Bu arada, Berkcan’ın Kadıköy’de beş aydır kirası ödenmemiş evinin sahibi Tahsin amca da FED’in ifadesiyle “tipik bir Kadıköy yaşlısı”dır. FED, Tahsin amca için şunları söylüyor: “(...) tipik bir Kadıköy hatta Bağdat Caddesi yaşlısıydı. Zamanında Kadıköy’ün bu bölgelerinde oturmuş, ardından belli ki kafa dinlemek için Suadiye taraflarına göçmüştü. (...) Bakın Tahsin amca gibiler çok enteresandır. Bu tarz tiplerin Kadıköy gibi pahalı ve lüks bir semtte sekiz tane evi de olsa onların asıl derdi, emekli maaşlarına yapılacak zamdır. Kapıda eski model bir cipi vardır ama nedense altmış beş yaş üstü ücretsiz seyahat kartı kullanır. Bedava olan her şeye karşı çok ince bir hassasiyetleri vardır. Kuralcıdırlar. Otobüs saatinde gelmesin, gerekirse Anayasa Mahkemesi’ne bile çıkarlar (...)”. Aslında, bu tip insanları sadece Kadıköy’de değil her yerde görebiliriz. Hayattaki tek amacının, en genel anlamda, kendi yararı olduğunu gösteren insanlar o kadar çoktur ki... Bence asıl enteresan olan şudur: Bu tipteki “insan”lar bu hayatı yaşarken bu tipte olmayan insanlara göre daha az zorlukla karşılaşırlar ya da karşılaştırılırlar. Onların aklı ve yaptıkları da çok daha fazla “değer”lidir, çünkü en nihayetinde ve kısaca “normal” olan budur. Haydi bakalım, çık içinden çıkabilirsen; anlat anlatabilirsen!

Düğüm nasıl ve ne zaman çözülür? Hatta böyle bir ortamda çözülebilir mi? Biraz zor tabii, ama bütün bunlar böyle diye hayata devam etmemek de olmaz. Hem zaten gülmek, gülebilmek çok daha fazlasını içinde taşıyan bir eylemdir her zaman; bunu da unutmayalım. E öyleyse haydi, bu ay gülebilmek için “Lütfü”ye de yer açalım!


ARŞİV