SeritanA, 2008’in son aylarında Eskişehir’de kuruldu. Kurucularından Niyazi Koyuncu, tüm ülkeye Karadeniz müziğini sevdiren Kazım Koyuncu’nun kardeşi. Soyismini kullanarak kolay yolu tercih etmeyen Niyazi Koyuncu okul arkadaşı tulumcu Muhammet Arnavutoğlu ile birlikte bu grubu kurdu ve iki yıl boyunca sokakta, fakültede, şenliklerde şarkılarını insanlara duyurmayı ve sevdirmeyi başardı. SeritanA artık yoluna İstanbul’da daha çok da Kadıköy’de devam ediyor. Vokalde Niyazi Koyuncu, tulumda Muhammet Arnavutoğlu, saksafon ve flütte Göksel Bektaş, elektrik gitarda Murat Çolak, bass gitarda Orkun Gezer, keyboardda Hakan Solmaz ve davulda Yasin Yiğit’ten oluşan grup Lazca şarkılar söylüyor.
Grubun kurucuları Niyazi Koyuncu ve Muhammet Arnavutoğlu ile Kadıköy’de bir kafede buluştuk, SeritanA’yı konuştuk.
* “SeritanA” Lazca’da ne anlama geliyor?
-Niyazi Koyuncu: Seritana karanlıktaki ışık demek. Yaptığımız müzik Lazca. Sert bir müzik yapıyoruz. İsimle örtüşmesi gerekiyordu. Karanlıktan da beslenen insanlarız. O yüzden en uygun isim SeritanA olur diye düşündük ve Muhammet’le gruba bu adı verdik.
-Muhammet Arnavutoğlu: Yok olan bir dilden, bir kültürden besleniyoruz. Haliyle de bu karanlıktan bir ışık çıkması gerektiğini düşünüyoruz.
* Gruptaki herkes Karadenizli ve Laz mı?
-Niyazi Koyuncu: Grup 7 kişiden oluşuyor. Bunların sadece ikisi Laz. Yani tamamen Karadenizlilerden ya da Lazlardan oluşan bir grup değiliz. Aramızda, Türkler, Kürtler ve Zazalar da var. Önemli olan hissetmek.
* SeritanA nasıl kuruldu?
-Niyazi Koyuncu: SeritanA 2008 yılında kuruldu. Ondan önce her birimiz farklı gruplarda müzik yapıyorduk. Biz Muhammet’le Eskişehir’de üniversitede tanışıp bir araya geldik. Sonra da diğer arkadaşlarımız bize katıldılar ve böylece SeritanA müzik serüvenine başlamış oldu.
İstanbul’a taşınalı 5 ay oluyor. Ondan önce de sürekli buradaydık zaten, gelip gidiyorduk. Bir ayağımız İstanbul’da bir ayağımız Eskişehir’deydi. İstanbul’a taşınma fikrimiz vardı zaten, orada sınırlı kalamazdık. Bir geçiş yeri, araçtı Eskişehir, iyi de bir araçtı. Çok güzel bir kitlemiz oluştu orada.
* Bütün şarkılarınız Lazca mı?
-Niyazi Koyuncu: Birçok bestemiz Lazca. Bu dilin kaybolmasından dolayı bir kaygımız olduğu için bu dilde şarkılar söylüyoruz. Karadeniz müziği yapan çok fazla insan var ama genelde orada kaybolan dillerden yola çıkmıyorlar. Biz de henüz istediğimiz sayıda beste yapamadık ama ürettiklerimizin hepsi Lazca. Derleme çalışmalarımız da var. Ninelerimizin okuduğu türküleri bizim de okumamız lazım. Hem üretip hem derleyerek bir çalışma yürütmemiz gerekiyor. Kültür aktarımı da ancak böyle mümkün olabilir diye düşünüyoruz.
* Siz etnik bir dilde rock tarzında müzik yapıyorsunuz. Bu tarzı biraz da muhalif bir duruşu olduğu için mi seçtiniz?
-Muhammet Arnavutoğlu: Rock tarzını özellikle tercih etmedik. Daha çok hissetmekle alakalı bir şey.
-Niyazi Koyuncu: Rock müzik muhalif bir duruşu simgeler. Belki Türkiye’de eskisi kadar örneklerine rastlamıyoruz ama rock müzik bir muhalif müziğidir. Biz de buradan yola çıkıyoruz. Rock müziğin sertliğinde bir şeyler söylemek gerçekten çok başka bir duygu.
* Biraz da Kadıköy’den bahsedelim. İstanbul’da onca yer varken neden Kadıköy’e yerleştiniz?
-Muhammet Arnavutoğlu: Çok fazla Karadenizli var, o yüzden tercih ettik (gülüyor). Şaka bir yana Kadıköy’ün sakinliğini seviyoruz ve kendimizi güvende hissediyoruz.
-Niyazi Koyuncu: Kadıköy’den her yere ulaşım çok kolay. Aslında ben gözümü Taksim’de açtım ama bir süre sonra gördüm ki oradaki insanlar değişmiyor. Oysa Kadıköy bir geçiş bölgesi. Dolayısıyla çok farklı insanlarla karşılaşabiliyorsunuz. Burada daha sağlam ilişkiler kurabileceğimizi düşünüyoruz.
* Peki insanlar sizi dinlemek isterlerse nasıl ulaşabilirler?
-Niyazi Koyuncu: SeritanA’nın internet sitesi şu an yapım aşamasında. Gelecek haftadan sonra bizi oradan takip edebilirler; www.seritana.com. Kasım ayından itibaren de ayda bir Kadıköy’deki Livane Pub’da çıkacağız. Şu an için sabit bir programımız yok.
Albüm çalışmaları ne aşamada?
Niyazi Koyuncu: Albüm çalışmalarına başladık. Mayıs, haziran gibi çıkartmayı düşünüyoruz.
Röportaj: Semra ÇELEBİ