Küçükken kendisine takılan lakabı gruba isim olarak seçen Utku Öğüt, “Müzik sonsuz bir öğrenme alanı. Bulmaktan çok aramaya yönelik…” diyor.
Röportaj: Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: Dağhan İŞ
Çeşitli klasik ve çağdaş müzik projelerinde yer alan müzisyen Utku Öğüt, kendi bestelerini dinleyicilerle paylaşmak için çıktı müzik yolculuğuna. Başlangıçta tek kişiydi, sonraları çoğaldılar ve ‘kutu’yu oluşturdular. 5 müzisyenli kutu grubu, niceliği nispeten sınırlı olan dinleyicilerine, içlerinden gelen müziği aktarıyor. “Bazı müzikal oluşumların, şarkısından çok görsel materyali var. Bu durum bana gülünç geliyor. Tabii ki kutu’nun sesini duyurmak için çaba sarf etmeye niyetliyiz ama önce üretim…” diyen Öğüt’e kulak veriyoruz.
-kutu nedir, kimlerden oluşmaktadır temalı klasik sorularla başlayalım...
kutu; ben Utku Öğüt, Yaren Eren Budak, Matt Loftin, Tolga Ayıklar ve Murat Yakupoğlu'ndan oluşuyor. Ben Alman Dili ve Edebiyatı ve Sosyoloji (İ.Ü.) üzerine Sanat ve Tasarım yüksek lisansı yaptım. Müzikal geçmişime gelince MSGSÜ Konservatuvarı Yarı Zamanlı Keman Bölümü'nden son sınıfta atıldım (gülüyor). Bu süre içinde çeşitli profesyonel olmayan klasik müzik topluluklarında kemancılık ve koristlik yaparken bir yandan da şu an ekibimizdeki Tolga ile oldschool punk çalıyordum. Sonradan yine kendisiyle Clique ve Dabbet-ül Arz adlı projelerle birçok konser verdik. Yaren (çello) ekibimizin en genç üyesi. Çeşitli kurumlarda müzik eğitimi gördü, şu an Müzikoloji lisansı yapıyor. O da benim gibi çeşitli klasik ve çağdaş müzik topluluklarının etkinliklerinde yer aldı. Matt (bass) ise Houston, Teksas'tan. Dilbilim ve Edebiyat mezunu ve Yaratıcı Yazım yüksek lisansı yaptı. Çeşitli ülkelerde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra Türkiye'de Bilgi Üniversitesi Sağlık Bilimleri'nde okutmanlık yapıyor. ABD'de yaşadığı sürece alternatif müzik gruplarında gitaristlik ve basçılık yapmış. Tolga (synth) ise liseden beri beraber yol arkadaşım. Türkoloji mezunu. Kendisi ile neredeyse anlattığım tüm müzikal aktivitelerimizi beraber gerçekleştirdik. Ayrıca kendisinin KamAta isimli Orta Asya motiflerini kullandığı başka bir deneysel projesi var ve ben de ona destek oluyorum. Murat (davul) da Reklamcılık mezunu. Özel bir radyoda teknik yönetmen. Üniversite döneminde birçok uzun soluklu müzik projelerinde davulculuk yaptı.
-Sizinle ilgili bazı yazılarda kutu’nun bir müzik grubundan ziyade bir ‘proje’ olduğu belirtiliyor. Ne projesi kutu?
Kutu, benim evde tek başına bestelediğim ve düzenlediğim parçaları canlı çalmak odaklı lokomotifliğini yaptığım bir solo proje. Yanımda bu hayalimi gerçekleştirmem için bana güvenen, desteklerini esirgemeyen adı geçen dostlarım var. Yine de canlı performansta, kayıtlardaki düzenlemeleri dayatmıyorum. Sonuçta müzik her bireyin kendini aktif bir özne olarak ifade ettiği zaman etkisi güçlenen bir alan. Bu noktada konserlerde hatta bazen ortak üretime açık parçalarda herkes için esnek alanlar var..
-Facebook sayfanızdaki tanıtımda “kapan kaplumbağa, barışçıl ve hepçil bir tür olmasına rağmen çenesi, en tehlikeli etçil büyük beyaz'ınkinden 2 kat güçlüdür. carl sagan bir havuzda bariyer ile dişilerinin erkeklerinden ayrılmış olmasına rağmen yunusların işbirliği yaparak bariyerleri aştığını gözlemlemiş, ancak hiç unicorn görmemiştir” yazmışsınız. Ne demek bu, ne anlatmak istiyorsunuz bize?
Logomuzun metinleştirilmiş hali diyebiliriz. Buradaki hayvanlar birçok mitolojide önemli temsiliyetlere sahip. Bu temsiliyetler ise kutu'nun müziğinin içinde gizlenmiş kodlardan bir bölümü. Öte yandan Carl Sagan beni son derece derinden etkileyen bir bilim insanı ve belki de bir filozof. Kısacası bu metin müziğimizin biraz ezoterik, biraz bilimsel ve biraz da nüktedan bir tanımı.
“LAKAPTI, GRUP ADI OLDU”
-Müzik kutusundan ilhamla mı ‘kutu’ adını seçtiniz? Bana bu çağrışımı yaptı.
Çok ince düşünmüşsünüz ancak buna gerek yoktu. kutu benim küçük yaştan beri lakabım. Ben küçük bir çocukken pek de yaygın olmayan Utku ismimin yadırganması, hatta dalga geçilmesi sonucu oluştu. Küçükken üzülürdüm (gülüyor). Ancak şimdi anlıyorum ki bana büyük bir iyilik yapmışlar, müzik projemi isimlendirirken yaratıcı olmak adına, kelime oyunları veya uzun cümlelere kadar varan ifadeler bulma zahmetinden azad etmişler.
“MÜZİK, SONSUZ BİR ÖĞRENME ALANI”
-Şubat 2009’da kuruldunuz. Oldukça tazesiniz. O zamandan bugüne geçen zamanı nasıl anlatırsınız? Yola ne diye çıkmıştınız? Ne umdunuz, ne buldunuz?
kutu ilk konserini yine müzikal olarak aktif arkadaşlarımın katkılarıyla verdi, ancak halihazırda grupları olan bu arkadaşlar yoğunlukları yüzünden devam edemedi. Dolayısıyla ilk dönem daha elektronik bir soundla tek kişilik konserler verdim. Sonra 2’den 7 kişiye kadar sürekli değişen kadrolarla konserler oldu, albüm çıkışına doğru da şimdiki kadro şekillendi. Besteler zaten tek bir tarz ve sound boyunduruğunda olmadığından sürekli değişkenlik gösterdi ve halen gösteriyor. Yola çıkarken sadece sesi bedenleştirmek ve konserde an ve mekan içinde gerçekleştirmek (veya edimlemek) hedefti. Hâlâ hedef bu. Mekân ve zamanların hacmi değişiyor sadece. Öte yandan müzik sonsuz bir öğrenme alanı. Bulmaktan çok aramaya yönelik.
-Grubun adını taşıyan ilk albümünüz (ve şimdilik tek) geçen yıl çıkmıştı. Nasıl bir albümdü?
Albüm o döneme kadar yapılmış kutu parçalarından 10 tanesini içeriyor. Sound olarak parçalar arasında değişiklikler gösteriyor. Aynı zamanda, o güne gelene kadar dinlenilip etkilenilen müziklere de selam çakıyor.
-Albüm Müzik Hayvanı’ndan çıkmıştı. M.H’nın müzik anlayışı, diğer ‘plakçılar’dan farklı. M.H albümleri internetten ücretsiz olarak indirilebiliyor, dinleyiciler basılı formattaki cd’leri istediği fiyattan satın alabiliyor. Bunlar az alışıldık durumlar. Bundan hoşnut musunuz? Böyle olması bir tercih mi?
MH, müzik endüstrisinin, genelgeçer olduğu zannedilen ve tamamen kâr odaklı ticari düsturlarını takip etmiyor. Ücretsiz dinlemenin ötesinde internetten indirilebiliyor. Ancak belli bir bağış yapmak isteyenlere de bu imkanı sağlıyor. Ama fiziksel basımlar, dışarı çıktığınızda bir kahveye verdiğiniz parayı geçmeyen minimum bir ücret ve üzeri bir bağışla edinilebiliyor. Zira bunun nedeni kârdan ziyade bu basımların belli bir matbaa ve prodüksiyon masrafı olması ve çıkacak yeni albümlerin finanse edilebilmesi. Bu katkıyla siz de müziğin tüketicisi olmanın ötesine geçiyorsunuz, fiziksel olarak gerçekleşmesinin bir öznesi oluyorsunuz. Bu bence hem müzisyen hem de dinleyiciyi, basit ve sabit üretici-tüketici ilişkisi içindeki sıfatlarından kurtarıyor. Burada hoşnutluk bir değişken değil, bu müzik adına bir evrim ve evrim sizi tercih eder.
-Klasik anlamda bir albüm yapıp-turneler yapıp para kazanmıyorsunuz sanırım müzikten. Gruptaki herkes–siz dahil-geçinmek içi yaptığı başka işler mi var?
Şu an böyle bir akışımız yok. Müzik yaygın akım, hip (hype), söylem veya eğlence sektörünün talep ettiği temel estetiklere göre rafine edilmeden tam ve varlıklı bir yaşam vaat veya garanti eden bir uğraş değil. Ancak bu yas tutulacak bir durum değil. Bu endüstriyel döngüde de sizi bağlayan arz-talep dengeleri, buna bağlı yaratıma vurulan ket veya siyasal doğruculuk (politically correctness) değişkenleri mevcut. Müzik ile ekonomik bağ kurmamak sizi tüm bu kısıtlamalardan muaf tutuyor. Ancak bu özgür alanın korunup yine başarılı bir müzik kariyerine sahip olmak da zor da olsa mümkün. Bunu tabii ki biz de isteriz ve umarız zamanla bu da gerçekleşir. Hayatın gerçeklerine dönmek gerekirse ben şimdilik öğretmenlik ve çeşitli sanat etkinliklerinde teknisyenlik yaparak geçiniyorum ancak akademik bir kariyer hedefliyorum. Yaren ise hala üniversite öğrencisi, ancak özel enstrüman dersi veriyor. Matt, Bilgi Üniversitesi'nde okutmanlık, Murat radyoda teknik yönetmenlik, Murat da freelancer olarak editörlük yapıyor.
-Müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Tanımlamak zor. Ancak ilk albümde electronica, psychedelic, indierock, shoegaze, folk, new wave vb.... gibi tarzlara referanslar oluşturan bir soundumuz vardı. Ancak bu tam olarak bir ses manifestomuzu tanımlamıyor. Bundan sonraki çalışmalarımız başka soundlarla da etkileşime geçebilir hatta başladı bile.
-Şarkı isimleri de sözler de neden İngilizce? Buradan hareketle; yurt dışında herhangi bir müzikal çalışmanız oldu/olacak mı?
Bunun dinlenilen etkilenilen müziklerle alakalı olduğunu ve Batı odaklı bir edebiyatla yoğun bir şekilde uğraşmış olmama bağlayabiliriz. Sözlerin ve prozodinin zorlama bir Türkçe ile “çeviri” ve “aranjman” kokmasından ziyade bağlamsal ve akışkan olmasını yeğliyorum. Ayrıca ekibe bakıldığında tek ulusluluk ya da etnik homojenlik de yok. Stüdyo iletişimimiz de çok dilli. (gülüyor) Yurt dışına gelince; daha önce ufak çaplı işbirlikleri, konserler oldu ve önümüzdeki yıl bu artacağa benziyor. Zira yurt dışında kitleler olmasa bile belli bir dinleyicimiz var. Ayrıca kabuğun dışına çıkmaya iddialı olmasa da niyetli olmakta bir sakınca görmüyorum.
“ŞİDDET, HAYAL, CİNSELLİK…”
-Şarkı söz-besteler size mi ait?
Tamamen.
-Şarkılarda genelde temalar ne oluyor, nelerden bahsediyorsunuz?
İlk albümdeki baktığımızda bireysel deneyimler, benlik algısı ve bilinç, özgürlük problematikleri, doğa ve evren tasavvuru, kozmos, şiddet, hayal, cinsellik şu an aklıma gelebilecek kavramlar. Sözyazımının edebi bir etkinlik olduğu düşünüldüğünde kutu'nun lirisizminde bu kavram öbeğinin genişlemesi de doğal olacaktır.
-Anladığım kadarıyla (bunu kötü algılamayın lütfen) ‘milyonları peşinden sürükleyen bir grup’ değilsiniz. Bu durum arzuladığınız bir şey miydi? Az ve öz olsun tavrı... Yoksa değil mi?
Yanlış anlaşılacak bir şey yok. Bunlar sayısal veriler (gülüyor). Üreten kimsenin, kültür belleğinde silik kalma ya da yok olup gitmeye niyeti olduğunu düşünmüyorum. Ama popüleriteye bağlı müzikal başarı biraz da bireysel network, PR, sosyal medya mesaisine bağlı. Zira ek iş yapan insanlar olarak bu enerjiyi yaratımsal alana harcamanın gerekliliğini duyuyoruz. Zira son zamanda bazı müzikal oluşumlarım (yerli-yabancı/ana akım-alternatif akım) şarkısından çok görsel veya promosyonel materyali (video, foto vb...) mevcut. Bu durum bana biraz orantısız, başka bir deyişle grotesk hatta belki de gülünç geliyor. Tabii ki sesimizi duyurmak için biraz daha çaba sarf etmeye yönelik bir niyetimiz var ama önce üretim. Zira plak şirketimiz MH bu konuda bize orta vadede bir destek sunmaya da niyetli. Biz de elimizden geleni yapacağız ve hatta belki bir menajer arayışına başlayacağız yakın zamanda.
-Bugüne dek kaç konser verdiniz? Konserlerde dinleyici ile iletişiminiz nasıl?
30’u geçmiş olmalı diye tahmin ediyorum. Oldukça sıcak ve ancak birebir sözel iletişimden çok beden dilini de kapsayan kolektif ve etkileşimli bir iletişim söz konusu. Zira performansçının enerjisi seyircinin müziği alımlamasını ve seyircinin tepkisi de sahnedeki performansı etkilediği gerçeğinin farkındayız ve ekip olarak sözkonusu iletişimi bu bilince göre en şeffaf ve geçirgen bir biçimde oluşturmaya gayret ediyoruz
-Düzenli olarak sahne aldığınız bir mekân var mı?
Düzenli bir sahne eğer coverlardan oluşan bir repertuvar ile program yapıyorsanız genelde mümkün oluyor. Ancak kutu kendi bestelerini çalıyor. Dolayısıyla konserlerimizi davet aldığımız veya bizim seçtiğimiz çeşitli mekânlarda gerçekleştiriyoruz.
-Bağımsız/alternatif/deneysel müzik yapan müzisyenlere sorduğum bazı temel sorularım var. Bu tür müzik yapmak zor mu Türkiye’de? Sahne bulmakta zorlanıyor musunuz?
Müzik yapmak ile bir zorluk, tamamen sizin azminizle alakalı. Türkiye’de belli bir mekân ve kaynak kısıtlılığı mevcut. Üstelik arz-talep ilişkilerinden uzak durduğunuzda bu örneklem daralıyor. Ama eğer müziği yapmaktaki kastınız üretimse bu zorluk dünyanın her yerinde aynı. Ama kastınız müziğin sunumu ise bu yine kaynak problemine dayanıyor. Zira bu kaynak kısıtlılığı ülkenin hem kültürel hem de finansal “önceliklerine” ya da “stratejilerine” bağlı oluşmuş durumda.
-Yeni bir albüm planlıyor musunuz?
Evet, elimizde oldukça işlemek üzere olduğumuz ve işlediğimiz malzeme var. Hatta çok uzak olmayan bir zamanda bir konsept EP (Extended Play-ortalama bir albümden daha kısa, genellikle 4-5 şarkı içeren kayıtlar) yayınlamayı düşünüyoruz. Şarkıların bir bölümünün ana hatları çoktan çıktı. Bu sefer, ilk albümden farklı olarak, bireysel bir prodüksiyondan ziyade kolektif bir üretime açık bir taraf var. Yeterince olgunlaştığı fikrine vardığımız an bu albümü beğeninize sunmayı tasarlıyoruz.
-Sizi en yakın ne zaman/nerede dinleyebiliriz?
7 Kasım'da Müzik Hayvanı'nın düzenlediği Bağımsız Festival'de sahne alacağız. İlerleyen zamanlardaki etkinlikleri FB sayfamızdan duyuracağız. Yurt içi ve dışı etkinliklerimiz 2015'te daha yoğunlaşacak.
“KADIKÖY SOUNDU, BİR YANILSAMA…”
-Ben ve Tolga Kadıköy'de doğup büyüdük. Avrupa yakasındaki okullara gitmiş olmaktan ve orada çeşitli konserler vermiş olmaktan dolaylı her iki tarafa da aşinayız, Ancak insanın evinin olduğu yer başkadır (gülümsüyor). Yaren de Kadıköy doğumlu ancak ailesinin mesleki görevleri itibariyle birçok şehrin yaşamını deneyimlemiş bir Kadıköylü. Murat ise uzun zamandır İstanbul'da ve bizim yüzümüzden Kadıköy'e sürükleniyor. Matt'e gelince HAS KADIKÖYLÜ! (kahkahalar)...
-Son zamanlarda özellikle sanatsal ve entelektüel üretim yapan insanların bu semte yoğun bir şekilde geldiğini hatta yerleştiğini görüyoruz. Bu dolayısıyla müzik ortamını doğrudan etkiliyor. Öte yandan Kadıköy İstanbul'un gerçekten “ikamet” edilen ve aynı zamanda gece yaşamı ve dolayısıyla müzik etkinliklerinin gerçekleştiği bir yer. Bu yoğunluktan dolayı bir “Kadıköy Müziği/Müzisyeni” imgesi yayıldı hatta müzik alanında etkin olan bazı insanlar için bu bir prestij haline bile geldi. Zira bu son zamanlarda sıkça zikredilen “Kadıköy Soundu” yanılsamasına yol açtı. Oysa buradaki her müzikal oluşum birbirinden farklı. Yine de bu “yanılsama” Kadıköy’ün hal-i hazırda onyıllardır bir kültür merkezi imajını taze tutuyor. Unutmayalım ki Barış Manço’dan tutun da 90'ların Moda Konserleri’ne kadar birçok müzikal fenomen burada gerçekleşti.
-Kadıköy her ne kadar nüfus yoğunluğunun ve hem ekonomik hem kültürel sirkülasyonunun artışına ve bazı bölgelerinin şehircilik açısından soylulaştırma girişimlerine maruz kalsa da yine de sunmaya halen/şimdilik devam edebildiği mütevazi ve sakin bir yaşam tarzı barındırıyor. Bunun getirdiği yer yer zihinsel dinginlik de üretime direkt olarak etki ediyor. Öte yandan son zamanlarda gözümüze sokulan Yeni Türkiye'nin çapraşık yeni muhafazakarlığının bu bölgeye baskın bir biçimde sirayet etmemesi burada yaşamı ve dolayısıyla sanatsal üretimi daha rahat kılıyor. Bu durum da Kadıköy'de müzik yapan bireyler için memnuniyet verici. Zira muhafazakârlığın temel özgürlükleri kısıtladığı bir yerde özgün üretim zorlaşır, hatta mümkün olamaz.
kutu’cular
Utku Öğüt: vokal, gitar, viyola, violin, synths (synths synthesizer isimli elektronik enstrümanın kısaltması. Çoğu zaman klavyelidir)
Yaren Eren Budak: çello
Matt Loftin: bas gitar
Tolga Ayıklar: synths, perküsyon
Murat Yakupoğlu: davul, perküsyon