Kadıköy’de gizemli cinayetler!

Polisiye yazarı Çağatay Yaşmut, yeni kitabı ‘’Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü?’’de, Kadıköy’de işlenen 7 cinayeti anlatıyor

05 Aralık 2017 - 17:03

Onunla ilk röportajımızı bundan tam 5 yıl önce, soğuk bir kış gününde, Kadıköy rıhtımdaki o zamanlar Balon’un olduğu alanda yapmıştık. Çünkü cinayetler orada işleniyordu!

Eski bankacı, yeni polisiye yazarı Çağatay Yaşmut’tan sözediyorum. 2008’den beri polisiye romanları yazan Yaşmut’un ilk öykü polisiye kitabı geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yaşmut, 5 yıl aradan sonra ‘’Başkomiser Galip Hikayeleri’’ serisinin 5. kitabı ‘’Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü?’’ ile okurlarını karşısına yeniden çıkmış oldu.

Bize de onunla –yine hayali bir cinayet mahali olan- Moda’da buluşup, sorular sormak düştü.

  • Okurlarınızı Galip’in yeni maceralarından neden 5 yıl mahrum ettiniz?

 Açıkçası biraz rehavete kapıldım fakat esas neden; bu arada felsefe yüksek lisansı yaptım. O tüm vaktimi aldı. Hem yazarlığı hem tez yazmayı  aynı anda yürütemeyince 5 yıl geçmiş oldu.

  • Siz aslında bankacısınız, 2012 yılına dek bankacılık yaptınız. Şu an kendinizi tamamen bir ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? Yazarlıktan geçiminizi sağlayabiliyor musunuz?

Hayır, hiçbir şekilde sağlayamıyorum, tamamen manevi tatmin diyelim. Eşim çalıştığı için geçimimizi sağlıyoruz. Beni ‘Sen yaz, senin mesleğin bu’ diyerek destekliyor. Öyle olunca ben de daha rahat yazıyorum. Ama şunu gördüm; bankada çalışırken, ‘Ah keşke tüm gün benim olsa, akşama kadar roman yazardım’ diyordum ama hiç de öyle değilmiş. Ben günde üç saat verimli yazabiliyorum. Sabahları 10’da başlıyorum mesai gibi, öğlen 1’e kadar yazıyorum.  Ondan sonra ara veriyorum, öğleden sonra işlerimi hallediyorum, akşamleyin o enerjiyi tekrar bulabilirsem 1 – 2 saat daha yazıyorum.

  • Felsefe eğitiminin etkisi oldu mu yazdıklarınıza?

Aslında çok olmadı. Yani sosyoloji falan olmuş olsaydı belki olabilirdi. Çünkü biz daha çok teorik felsefe gördük.  Eğer varoluşçulukla ilgili bir roman yazsaydım, Camus’u katardım içine. Fakat benim yazdığım polisiye, sokak polisiyesi olduğu için o sulara girmiyorum.

Ama şöyle bir şey var; yeni çıkacak romanımda Galip felsefi bir tartışmaya giriyor, Tanrı’yla ilgili, onun ölümsüzlüğüyle ilgili filan. Orada felsefeyi kullandım.

  • Peki mezunu olduğunuz ekonometri işinize yarıyor mu?

Evet. Mesela roman kurgusunda bir yere bir şey koyduğunuz zaman onun mutlaka diğer tarafta etkileri oluyor filan ki o sayısal zeka gerektiriyor. Ama matematikten daha ziyade, bugüne dek okuduğum binlerce polisiye romanın, seyrettiğim dizilerin etkisi daha büyük oluyor.

‘’POLİSİYE BİR KURMACADIR’’

  • Polisiye türü ne kadar gerçekçi?

Hayat düzensiz akar. Bugün başımıza bir şey geliyorsa, yarın onun neticesinde bir başka şey olmayabilir mesela. Neden-sonuç ilişkisi yoktur, tesadüfler vardır. Oysa kurguda tesadüfe yer yoktur, mutlaka bir akış olması lazım.

Polisiye kitabı, tamamen hesaplanmış, planlanmış bir kurmaca dünyasıdır. Gerçek sokaklar, gerçek dükkanlar vardır bu romanda olduğu gibi ama hepsi bir amaca hizmet eder. Mesela gerçek hayat bir kafeye girer oturursunuz,  olağandışı hiçbir şey olmayabilir. Ama bir polisiyede biri bir kafeye girerse er ya da geç bir şey olur! (Gülümsüyor) Yoksa okur, kendini hiçbir sonuca ulaştırmayacak bir şey niye okusun ki?

  • Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü? Bir roman değil, bu kez 7 polisiye öykü yazmışsınız.  Neden tarz değiştirdiniz?

Aslında biraz zorunluluktan oldu. Öykü yazmak benim hep aklımda vardı,  hayalimdi. Her yazarın bir öykü kitabı olmalı bence. Yazarı olduğum polisiye dergisi 221B editörleri benden sürekli öykü istediler. Onlara öykü yetiştirmek için ben de epey yazdım. Kitaptakilerin bir kısmı –kısa halleriyle- o dergide yayınladı.

Sonra bir baktım ki bu öyküler epey birikmiş. Üzerinde biraz çalışıp, genişletip kitap haline getirdim. Yani 221B dergisine teşekkür ederim öykü kitabı çıkarmama vesile oldular.

  • Peki öykü daha kolay mı zor mu romana kıyasla?

İyi yanları da zor yanları da var. İyi yanı olayı çabuk bitiriyorsunuz. Fazla detaya girmiyorsunuz, karakterlerle çok fazla uğraşmıyorsunuz. Zor yanı ise yoğun yazmak, olayı çabuk toparlamak zorundasınız. Ayrıca da çok konu bulmanız gerekiyor ki konu bulmak pek de kolay değil. Bazen öyle zamanlar oluyor ki hiç konu bulamıyorum, bazen de tam tersi. Manik depresif haller gibi (gülüyor)

  • Nelerden ilham alıyorsunuz yazarken? Mesela 3. sayfa haberleri?

Sokak polisiyesi, semt polisiyesi yazıyorum.  Öyle olunca da tabi ister istemez üçüncü sayfadaki haberler benzeşiyor benim kullandığım kurgularla. Onların daha bir muamma içeren hali benimkiler. Yani hepimizin başına gelebilecek cinayetler bunlar aslında.

  • Şahsen ben bu kitabı diğerlerine göre biraz daha sert buldum.

Doğrudur... Belki içimdeki gölge karakteri çıkartamadım diğer kitaplarda. Belki ‘Yeter, artık biraz kan, vahşet olsun’ dedim. İnsanın psikopotolojik durumlarını yazmak hoşuma gitti. İleride de toplumsaldan ziyade bireysel suça yönelik yazmaya yoğunlaşabilirim.

Adli psikoloji okuyorum, çok acayip şeyler var. Özellikle Kuzey Avrupa polisiyelerinde görüyorum, mesela seri katiller. Zaten her zaman asıl ilgiyi çeken seri katiller oluyor. Mesela Kadıköy Cinayetleri romanın çok ilgi çekmişti çünkü seri katil dolaşıyordu Kadıköy’de.

  • Bu kitabınızda tarzı diğerlerinden farklı, fantastik bir öykü de var.

Gerçeğin dışında hayaletler de var bu dünyada ve hayaletler tutuklanamıyor!

Okuru kanla değil de hayaletle korkutmak istedim. Yeni kitabımda yine benzer

Bir metafizik hayalet öyküsü olacak.

  • Kahramanınız Başkomiser Galip ile yazar olarak Çağatay Yaşmut’un benzer ve farklı yönlerinizi merak ediyorum.

İkimiz de Kadıköy’de yaşıyoruz, ikimiz de Fenerbahçeliyiz. Fenerbahçeli olmamızı çok dile getirmiyorum ama yeni romanımda dile getireceğim. Aslında Galip benim olmak istediğim bir adam. Bende olmayan şeyleri ona yansıtmaya çalıştım.

  • A öyle mi? Ama Galip kitap okumayan, sinema/tiyatroya gitmeyen boş bir adam.

Ben mesela her boş vaktimi bir şeyle değerlendiriyorum. ‘Kitap okumam lazım, şu filmi görmem lazım’ gibi görevler ediniyorum kendi kendime. Bu da beni strese sokuyor. Zihnim hep dolu, yoruluyorum.Oysa Galip böyle bir adam değil. Ne kitap okur ne sinemaya gider. Hiçbiriyle alakası yok. O yüzden kafası rahat. Ben de böyle boş bir hayat istiyorum ama yapamıyorum. Yapamadığım için de böyle bir adama özlem duyuyorum ve onu yazarak yaratıyorum.

Galip’i entelektüel bir polis de yapabilirdim ama gerçeklikle bağdaşmazdı. Hem de  istemedim. Zaten gerçek hayatta da uğraşıyorum bunlarla, bir de romanda da mı yazacağım? (gülüyor) Yani Galip adalet duygusunu yitirmemiş ama boş bir adam olmasını özellikle istedim.

  • 5. kitabını yazmış bir yazar için geç ve klişe bir soru belki ama; Neden polisiye?

Meselem var bu tip adamlarla, katillerle, başkasının hayatına kastedenlerle… Gerçek hayatta bir şey yapamıyorum, ben de romanlarda onlarla yüzleşiyorum. 

  • Sizin tarzınız, içinde az biraz mizahı da barındırıyor.

Keyif almaya çalışıyorum. Keyif almazsanız yazamazsınız. Sizinle ilk röportajımızda Polisiye yazarken çok eğlendiğimi söylemiştim. Hala böyle bu. Bu eğlenceyi de kitaptaki bazı diyaloglarda belli etmeye çalışıyorum. Aslında daha da komik diyaloglar yazabilirim ama bu sefer de polisiyenin o ciddiyeti,  karanlığı azalır diye endişe ediyorum.

‘’HAYAT RUTİNİNDEN KAÇIŞ…’’

  • Peki okur niye okuyor acaba? Zaten bir sürü cinayet oluyor ülkede,  çok da aydınlık zamanlardan geçmiyoruz. Üstüne bir de bunları okumak nedendir ki?

Gündelik hayatın rutininden, sıkıcılığından, tek düzeliğinden, yoğun siyasi atmosferinden bir kaçıştır polisiye romanlar… Aslında farklı nedenler var. Bu yüzden okuyanı da var, şehre tapmak isteyeni de var, Galip’i seveni de var, muamma çözmek, biraz heyecanlanmak isteyeni de var, kafa dağıtmak isteyeni de… Çeşit çeşit polisiye okuru var.

  • Galip’i beyazperdede ya da beyazcamda görür müyüz dersiniz?

Hayalimde şöyle bir görüntü var; karanlık bir kış akşamı, yağmur var, Kadıköy sokaklarında iki polis katil avındalar...

Ben roman, öykü yazmaktan keyif alıyorum. Senaryo yaz desen yazamam, yazmam. O işe girdiğinizde karışanınız çok oluyor, reyting odaklı olarak. Ben öyle planlı yazamam, içimden geldiği gibi yazmayı seviyorum. Yapımcı arayışı içinde değim ama teklif gelirse neden olmasın?

  • Son dönemlerde polisiye, suç dizleri pek revaçta. Siz takip ediyor musunuz? Bu popülariteyi neye bağlıyorsunuz?

Evet çok kaliteli yabancı dizler var. Yerli diziler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hep izlenir yabancı diziler çünkü 45 dakika, reklam yok, yormuyor ve hakikaten güzel çekimler, güzel konular… Benim ben tek seyrettiğim polisiye dizisi Behzat Ç’ydi. Arka Sokaklar uzunca bir süredir devam ediyor. Artık ailemizin dizisi oldu, ona arada bir bakıyoruz. Sonra Kanıt yapıldı, tutmadı. Benim de şaştığım bu; işin içinde olan insanlar bir dizinin tutup tutmayacağını nasıl öngöremiyorlar. Onca masraf yapılıyor, emek, zaman harcanıyor. Bence tutmamasının esas nedeni; hiçibr senaryoda bu edebiyat yapıtlarını kullanmıyorlar, kendi kafalarına göre yapıyorlar. Bakın Behzat Ç romandan çıktı, nasıl da tuttu.

 Türkiye’de polisiye çok eser var. Hatta Türkiye Polisiye Yazarları Birliği kuruldu. Ben de o birlikteyim. Tek kitabı olan arkadaşlarımız da var benim gibi 5 kitabı olan arkadaşlarımız da var. Türk eserlerinin isimlerini dünyaya duyuracağız, çeviriler yapacağız, atölyeler düzenleyeceğiz.

‘’KADIKÖY’E HAYRANIM’’

  • Biraz da Kadıköy’ü konuşalım. Neden tüm cinayetler Kadıköy’de işleniyor Çağatay bey? (Gülüyorum)

Çok seviyorum Kadıköy’ü! Nasıl Ahmet Ümit’in Beyoğlu’su varsa, benim de Kadıköy’üm var. Kadıköy’ü bu kadar yazıyorum kitaplarımda ama hala istediğim gibi yazabilmiş hissetmiyorum. İlçemizin bugününü yazıyorum ama aslında tarihini de yazmak istiyorum fakat okur sıkılır m diye çekincelerim var.

  • Yeni kitapta yine Kadıköy var mı?

Elbette. Moda’da geçiyor. Kadıköy’den ayrılmayı kolay kolay düşünmüyorum. Burası bana iyi malzeme veriyor. Kadıköy çünkü eski Kadıköy değil. Akşamları artık Kadıköy’de kriminal bir atmosfer oluyor;  barlar sokağı, hayat kadınları, sarhoşlar… ‘yok artık, bu cinayet Kadıköy’de olur mu?’ diye yadırgamıyoruz. Kriminal anlamda çok gelişti Kadıköy!  Farklı kesimlerden insanlar olduğu için Kadıköy’de, farlı suç türleri de var; yaşam mücadelesi için cinayet işleyen de var, zevk için de…

Her suç yakışıyor Kadıköy’e (gülüşmeler) Farklı insanların peşinde koştuğu bir yer Kadıköy. Galip de onların peşinde koşuyor. Bir gün Suadiye’deki cinayete bakıyor, bir gün Fikirtepe’deki cinayete bakıyor.

Doğup büyüdüğüm ve hala yaşadığım bu ilçeyi iyi bilirim. İnsanın bildiği yerleri yazması taraftarıyım zaten. ‘Kadıköylü yazar’ olarak anılmak güzel bir duygu benim için. Kadıköy’ü terk etmem de, bu anlamda kimseyi de sokmam! (gülüşmeler)

  • Kadıköy’ün bugününü anlatırken ‘kentsel dönüşüm cinayetleri’ne de vurgu yapıyorsunuz. Polisiye ama sosyal bir duruma da işaret ediyorsunuz.

Çünkü sabah 7’de inşaat sesiyle uyanıyorsanız, ister istemez bir takıntı haline getiriyorsunuz ve yazdıklarınıza da yansıyor! Suadiye’de yaşıyorum ben, mesela bizim sokakta 7 apartman aynı anda yıkılıyor. Hafriyat kamyonlarının trafiği, gürültü, toz toprak… Yeni romanımda da dile getiriyorum bunu. Her Kadıköylünün de dile getirmesi gereken bir şey bu. Başka ne yapabiliriz ki…

  • Yeni romanınız Moda Cinayetleri ne durumda?

İsmini şimdilik Moda Cinayetleri koydum ama değişebilir. Büyük kısmını yazdım bitirdim. Yaklaşık 500 sayfalık bir roman olacak. Moda’da başlayan bir cinayette bir profesör ve eşi öldürülüyor. Fakat kentsel dönüşümlerden tutun da dergahlara kadar pek çok toplumsal meseleyi irdeliyorum. Arkasından da yine yeni bir öykü kitabı gelecek ki o da Kadıköy’de geçen öyküler olacak.

  • Kadıköy’den çıkmıyorsunuz.

Evet. Ama dediğim gibi kimseyi de sokmuyorum. Berna hariç.

  • Bilmeyen okurlarımız için açıklayalım; amatör dedektif Berna; Kadıköylü yazar Esra Türkekul’un ‘Cadıbostanı Cinayeti’ romanının kahramanı. Ben diyorum ki aslında Galip’le Berna karşılaşsalar Kadıköy’de bir yerde…?

A çok iyi fikir… Galip Berna’dan bir bilgi filan alabilir. Esra’ya da danışayım, izin verirse harika olur vallahi.


ARŞİV