Kadıköylü polisiye yazarı Çağatay Yaşmut : ‘Polisiye yazarken çok eğleniyorum’

  Çağatay Yaşmut’un son kitabı ‘Kadıköy Cinayetleri’nde Başkomiser Galip, Kadıköy sokaklarında katilin izini sürüyor.

21 Mart 2013 - 13:50
 
Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: Tunahan YURDAKUL
 “Balon’un önünden geçip İDO İskelesi’nin yanından cinayetin işlendiği yere vardım. Rüzgâr sert esiyordu. Deri kabanımın fermuarını çektim. Olay yeri, sarı bantlarla çevrilmişti. Sahilde yürüyüş yapmaya çıkanlar, olay yerine bakıp yollarına öyle devam ediyorlardı. O iki yaşlı teyze yoktu ama onların beslediği kuşlar oradaydı.”
Kadıköy'de bir katil dolaşıyor... Çok sayıda cinayet işlendi... Eldeki ipuçları ise ölü bir karga ve patlamış bir balon... Katili yakalamak ise Kadıköylü Başkomiser Galip'e düşüyor!
Bu durum gerçek değil neyse ki... Sadece bir kitap. Ama iyi bir kitap, sağlam bir yerli polisiye... Kadıköylü yazar Çağatay Yaşmut'un son kitabı “Kadıköy Cinayetleri”nden bahsediyorum. “Başkomiser Galip Polisiyeleri” dizisinin 4. kitabında, Kadıköylü Başkomiser Galip bu kez kendi muhitindeki cinayetleri aydınlatmaya çalışıyor.
Biz de kitabın Kadıköylü yazarı Çağatay Yaşmut ile kitaptaki cinayet mekânlarından olan Kadıköy İskele’deki Balon’da buluştuk. Katilin kim olduğunu elbette ki sormadık ama başka pek çok şeyden bahsettik....
 
-Çağatay Bey sizi biraz tanıyalım dilerseniz. Zira sizi daha ziyade polisiye okurları biliyordur.
İktisat mezunuyum, uzun yıllar bankacılık yaptım. Bankacılık yıllarımdan itibaren kendimce ufak ufak yazıyordum. Ama iş yoğunluğu nedeniyle, yazıyı bir meslek haline getiremiyordum. 2001 krizinde işimi kaybedince, yazıya daha fazla yöneldim.
Sonra bir yazarlık atölyesini gitmeye karar verdim. Bir gün Pınar Kür’ün bana “Sende yazarlık altyapısı var, bunu devam ettir” demesi beni fişekleyen cümle oldu.
 
-Birilerini örnek alıp mı bu yola çıktınız?
Kimisi Kafka’nın, kimisi Dostoyevski’nin peşinden gider. Ben de polisiye yazarı Celil Oker’i örnek alıyorum.
 
-Nasıl bir örnek alış bu?
Her kitabını en az 5’er kere okuyarak! Artık hatmettim kitaplarını!
 
-Yazarlık atölyesine devam ediyorsunuz. Sonra?
Öykülerimi insanlarla paylaşınca, beğenildiğini gördüm. Hoşuma gitti. Artık yazarlık hobi olmaktan çıkmaya başladı. Bu arada tekrar bankada işe girdim.
 
-O zamanlarda da polisiye mi yazıyordunuz?
Evet hep! Hiçbir zaman edebiyat yapmayı düşünmedim ben. Çünkü polisiye okumayı çok seviyorum. Polisiyenin verdiği günlük hayattan kaçış zevki çok başka. Bir muammanın içine girmek bana çok keyifli geliyor.
 
-İlk romanınız Beyoğlu Çıkmazı, değil mi?
Evet, 2007’de yazdım, 2008’de basıldı kitap. Orada Başkomiser Galip'i okurla tanıştırdım.
 
-Böyle dediğinize göre taa en baştan beri eseri yazmayı planlamıştınız herhalde?
Aynen! Polisiyede kalıcı olmak istiyorsanız bir seri yapmanız lazım. Ünlü polisiye yazarların hep serisi vardır. Bağımsız yazan da var ama o durumda her öyküde yeni bir kahraman yaratmak gibi bir zorluk oluyor.
 
-İlk kitap çıktıktan sonra, devamı nasıl geldi?
Bankada çalışıyorum, akşam yorgun argın gelip yazmaya devam ediyorum. 2009’da “Şarkılar Susunca”, 2010’da da “Beni Yavaş Öldür”ü yayınladım. Her yıla bir Galip romanı! 2011’e dek böyle sürdü. 2011’de işten ayrıldım, bankacılık sayfasını tamamen kapattım. Bu arada hep hayalim olan bir şey vardı; felsefe... Varoluşsal meselelerim vardı. Doğru cevapları bulmak için felsefe yüksek lisansına başladım. Geçen yıl da Kadıköy Cinayetleri’ni yayınladım.
 
-Kadıköy Cinayetleri’ne ayrıca geleceğiz ama şunu sormak istiyorum önce;
iyi bir mesleğiniz varken, bunu bırakıp bilmediğiniz sulara dalmak nasıl bir duygu?
Bizim zamanımızda “İktisat, işletme filan oku, gir bankaya, iyi para kazan” denirdi. Bende 2001’de bir aydınlanma oldu felsefi anlamda. Hayatı görmeye, varoluşu hissetmeye başladım. O günde dek çalışmak için yaşıyordum! Günde 15 saat filan... Sonra anladım ki para bir şekilde kazanılır, çok da önemli değil.
 
-Polisiyeyi neden seçtiniz ve bu aydınlanma halinize ne kattı?
Edebiyat hayatla bağlantımı sağladı. Yerli yabancı çok kitap okuduktan sonra, polisiye türünü seçtim. Polisiyeyi daha çok seviyorum. Çünkü muammayı seviyorum. Kelimelerle insan ruhunu girmek, derin toplumsal analizler yapmak, dünyaya büyük mesajlar filan vermek... Bunlar bana göre değil. Verecek mesajım da yok (gülüyor).
Amacım kurgu! Polisiye yazarken çok eğleniyorum.
 
-Suç kavramına yaklaşımınız nasıl?
Suça hiç tahammül edemem! En küçük trafik ihlalinden en büyük organize suçlara dek... Suçlu insanlar benim takıntı, onlar mutlaka adalete teslim edilmeli. Kural tanımazlığa karşıyım. Suçluların ceza çekmediğini görüyorum zaman zaman. Bari bunu romanlarımda yapayım diyorum.
-Okur açısından düşündüğünüzde...
Okuru eğlendirme çalışıyorum.. Cinayet can sıkıcı bir şeydir sonuçta, okuru daha da karamsar hale getirmemek gerek.
 
-İktisat mezunusunuz ya, matematik bilginiz polisiye kurgularken işe yarıyor mu?
Matematikle eğitilmiş bir zihin o karışık kurguları daha iyi yapabiliyor sanırım. Aşk romanı kurguyla değil duyguyla yazılır. Ama polisiye okuru, yazarın açığını yakalamak ister. Bir mantık hatasına düşerseniz mahvoldunuz, okur hemen atar kitabı elinden!
 
-Yazdıklarınızda, 3. sayfa haberleri etkili mi?
Yıllardır polisiye okumanın etkisi... 3. sayfa haberlerinden beslenmiyorum açıkçası. Onlar çok vahşi. Bende de cinayet var ama mantıklı bir sebep var. Benim kaynağım daha çok sinema, kitaplar, ve seyahatlerim...
 
-Yakın çevreniz, tanıdıkları birinin cinayet romanı yazmasına ne diyor?
Bilinçaltında katil mi yatıyor diye soruyorlar bana! (kahkahalar)...
 
-Evet, tam da onu sormaya çalışıyordum kibarca! (gülüşmeler)
Kitaplarımda vahşi cinayetler yok. Ben daha çok muamma ile ilgileniyorum.
Bilinçaltımda öyle bir katil tabi ki yok! Yoksa her polisiye yazarı katil olurdu. (kahkahalar) Belki benim için deşarj olma yoludur. Bir de şöyle bir şey var; ben önce öldürtüp, sonra katili yakalatıyorum. Ben o öldürmeden değil yakalanmasından zevk alıyorum. Bir de şunu söylemek istiyorum; “Türkiye’de planlı cinayet yok. Siz nasıl besleniyorsunuz?” diye soruyorlar. Bizde de planlı cinayetler var bence. Adam Müge Anlı’nın programına çıkıyor. Ağlıyor filan. Sonra katil o çıkıyor.
 
-Kadıköy Cinayetleri'nde polisleri iyi analiz etmişsiniz. Ancak polisleri kızdırabilecek detaylar var. Olumlu-olumsuz tepki aldınız mı?
Hayır. Belki de okumamışlardır (gülüyor) Zaten çok sert yazmıyorum ki...
 
-Kadın pazarlama olaylarının “Ahlak Büro”da yaşanması yeterince sert değil mi?
Evet sert! (gülüyor) Onu yazdıktan sonra farkettim, biraz sert kaçtı dedim kendime... Ama belki de oluyordur öyle şeyler bilmiyoruz. Sonuçta bu bir kurgu, tamamen hayal ürünüm.
 
-Biraz da Kadıköy'ü konuşalım....
Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Hatta kitapta Galip’in “doğup büyüdüm” diye gösterdiği evde doğdum! 7 yaşından beri Suadiye'de yaşıyorum. Kadıköy benim hayatım. Kitaplarımda genelde Beyoğlu’nu kullanırım aslında ama bu kez öyle olmadı.
 
-Kadıköy şaşırtıcı bir seçim olmuş bence...
Çünkü bu romanda karakterlerden birinin meselesi Galip’le. Galip de Kadıköy’de yaşıyor. Zaten Kadıköy’ü de kullanmak istiyordum, denk düştü.
-Bazı mekân isimleri geçiyor. Reklam mı aldınız? (gülüyoruz)
Sokak sokak yazdım. Gerçeğe yakın olsun diye o mekân adlarını yazdım ki zaten normalde de gittiğim yerler.
 
-Yine Kadıköy olacak mı kitaplarınızda?
Elbette, zira Galip Kadıköy’lü! 
 
-Bu kitapla ilk ödülünüzü de aldınız. Dünya Kitap dergisi tarafından verilen “Altın Sayfa Yılın Polisiyesi Ödülü”...
Türkiye’de polisiye dalında verilen ilk ödül.. Geçen yıl sevgili Ahmet Ümit almıştı. Bu sene beni değer gördüler. Hatta ödül haberini 23 Kasım’da yaş günümde öğrendim. Sürpriz oldu, çok sevindim.
 
-Başkomiser Galip'in yeni macerası yolda mı?
5. kitap yolda ama Galip macerası değil. O seri cepte. Ama şimdi yeni 2 kahraman yarattım. 2 erkek polis olacak sadece romanda. Konu daha karanlık. 
 
Kadıköylü Başkomiser Galip’i tanıyalım!
Kendi ağzından Başkomiser Galip; “Ben işimden başka bir şey düşünmem. Kültürlü bir adam değilimdir. Sana ayak uyduramam. Tiyatro sevmem, sinemaya gitmem, birkaç polisiye roman dışında kitap okumuşluğum yoktur; yurt dışına çıkmam, gezmem, yeni yerler görmeyi merak etmem, tatile gitmem, çocuk sahibi olmayı istemem, televizyon izlemem, müzik dinlemem, sigara içerim, son zamanlarda içki de içiyorum, küfür de ederim, nazik bir polis hiç olmadım, suçlulara karşı kaba kuvvet de kullanırım, adam da öldürdüm, her an bir yerde vurulup zımbalanabilirim ve dünyanın haberi bile olmaz…”

ARŞİV