Türk grafik tasarımcısı Berkcan Okar, Los Angeles'ta bu yıl 10’uncusu düzenlenen ve dünyanın en prestijli tasarım yarışmalarından olan International Design Awards (IDA) / Uluslararası Tasarım Ödülleri'nde; üç ödüle birden layık görüldü. Grafik tasarım, moda tasarım, mimarlık, ürün tasarımı gibi kategorilerle her yıl birçok çalışmanın değerlendirildiği, 52 ülkeden 1000'den fazla işin yer aldığı yarışmada; Berkcan Okar tasarladığı afişlerle grafik tasarım dalı, basılı/afiş kategorisinde farklı işlerle altın, gümüş ve bronz ödül kazandı. Okar; “Bitmiş Aşklar Müzesi” filminin afişi birincilik (Gold), “Beginner” filminin afişi ikincilik (Silver), “Zer” filminin afişi ise üçüncülük (Bronze) ödüllerine layık görüldü. Genç tasarımcı Berkcan Okar’ın görsel tasarımcı olarak çok sayıda film ve dizi afişinde imzası bulunuyor. Aynı zamanda Kadıköylü olan Okar ile tasarımın dilini konuştuk.
Tasarıma nasıl başladığınızı sorarak başlamak isterim. Neydi bu meslekte sizi çeken?
1989’da İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan bu yana yanımdan ayırmadığım defter ve kalemlerimle birlikte büyüdüm. Üniversite yıllarıma kadar her boş vaktimi kendimce tasarımlar yaparak ve farklı tasarımcıların işlerini inceleyerek geçirdim. Bahçeşehir Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı bölümüne girmemle birlikte tasarım konusuna daha ciddi bir bakış açısı kazandım. İkinci sınıfta Mehmet Turgut ve “46 Magazine” ekibine katıldım. Üniversite bittikten sonra “46 Magazine”nin Görsel Yönetmenliğini yapmaya başlayarak bu piyasaya ilk adımı attım. Bununla birlikte bir çok büyük projede çalışma fırsatı buldum. Bu meslekte bana en çekici gelen şey, yaptığım tasarımların herkese ulaşabilir olması. Bu benim heyecanımı ve işe olan saygımı her zaman üst seviyede tutmamı sağlıyor.
International Design Awards’a kendiniz mi katıldınız aday mı gösterildiniz? Süreç nasıl ilerledi?
3 film projesinin afişi ile bu yarışmaya katıldım. Bu afişlerin film ve hikaye anlamında çok güçlü yansımalar olduğunu düşündüm. Afiş tasarımı yapılırken en önemli konu bana göre hikaye ve bu hikayeyi en sade, ilgi çekici şekilde karşı tarafa nasıl geçirebilirim sorusu. Bu afişlerde de bunu başardığıma inanıyordum ki ödüller bunu onaylamış oldu.
Oldukça genç bir yaşta bu ödüller ne hissettiriyor? Size nasıl bir yol açtı?
Ödül almak sevindirdi tabi, ama ödül sadece bir motivasyon aracı. Bana göre bir ödül kimsenin hayatını değiştirmez ya da farklı bir yol açmaz. Ödüller bilinirliği artırırken yaptığın işler yükselmeni sağlıyor. Bu denge iyi kurulduğu sürece yükselmek ve iyi işler yapmak her zaman mümkün.
Tasarımın/grafiğin etkisi, gücü hakkında neler söylersiniz?
İçinde bulunduğumuz görsel dünya her geçen gün hızla gelişiyor ve değişiyor ki, bir ay sonra ne olacağını hayal bile edemiyoruz. İleride bir fikrin tasarıma ulaşma süresi çok kısalacak, bu da tasarımın hızlı tüketilmesine neden olacak diye düşünüyorum. Şuan görsel bir karmaşanın içindeyiz. Bu karmaşa yeni bir estetik dil oluşturma yolunda. Yeni malzemeler ve üretim biçimleri renklerin, duygunun, görselliğin yeniden ele alınmasına neden olurken yeni buluşlar geleneksel düşünce biçimlerinin bir kenara bırakıp toplumsal hayalgücünün genişlemesini sağlıyor. Tasarımın geleceğinde sadelik, şimdiye göre daha da ön planda olabilir. Bu bir yandan döneme ayak uydurmak bir yandan da gelecek olan ve bu bakış açısıyla yetişecek olan nesle daha yakın durabilmek adına atılan bir adım. Kısaca tasarımın etkisi geçen gün artıyor. Bir afişin, albüm kapağının, kitap kapağının yada bir ürünün satılması, yapılan tasarım ile direk bağlantılı. Örnek vermem gerekirse; Türkiye’de kitap okuma oranı çok düşük. Bu yüzden kitap kapak tasarımları daha dikkat çekici ve insanı içine alan bir şekilde olmalı. Bir insanın okumayı sevmeyip kitap kapağının dikkat çekmesiyle birlikte kitabı eline almasını sağlamak tasarımın gücü, o kitabı okutmak ise yazarın gücüdür.
Geçen gün ofis arkadaşlarımızla aramızda şöyle bir konuşma geçti. Bir arkadaş bir filmi çok övdü. Diğer arkadaş da filmin afişine bakınca ‘Hayret! Vasat bir film gibi algılanıyor afişe bakınca..’ dedi. Buradan hareketle bir işin afişinin çok önemli olduğunu düşünüyorum, hele ki günümüzün görsel çağında. Siz ne dersiniz?
Evet, sinema seyircisini genelde yanıltan bir durum bu. Sinema afişleri özellikle Türkiye’de filmin konusundan çok satış odaklı bir pozisyonda. Çoğu sinema izleyicisi afişine bakıp filme giriyorsa ve ikisi arasında uçurum varsa bu o izleyiciyi kaybetmenize neden oluyor. Afiş yani anahtar görsel bir filmin kıyafeti, eğer bu kıyafet seni ne kadar iyi yansıtıyorsa sen o kadar dikkat çekersin.
Bir afişi tasarlarken nasıl bir süreç geçiriyorsunuz? Neleri gözetiyorsunuz?
Kendi tarzımı yönetmenin, müzisyenin yada yazarın düşünceleri ile birleştirip en uygun tasarımı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Projeye öncelikle filmin senaryosunu okuyorum ve yönetmen ile film hakkında fikir alışverişi yapıyoruz. Çıkan fikirler doğrultusunda hazırladığım eskizler üzerinden taslak afişlerimiz şekillenmeye başlıyor. Bu eskizler aşamasında renk, kıyafet, mimikler, dekor da önemli bir yer kaplıyor. Sonraki süreç ise hissettiğim duyguya ve üzerinde konuştuğumuz konulara göre son dokunuşlar ile şekilleniyor. Kitap kapağı tasarımı yapacağım zaman ise bu süreç yazar ve benim aramda ilerliyor. Kitap kapaklarında genelde kitapların tamamını okumaya özen gösteriyorum ama şuan çoğu işin kısa sürede sonuçlanması gerektiğinden bazen sadece sinopsisin okunması bile yeterli olabiliyor. Kitap kapağı bu sıralar üzerinde fazlaca çalıştığım ve önemsediğim bir alan. Kitap kapak tasarımı hem yazarı hem kitabı en iyi ve net şekilde anlatmalı. Bunun dışından bir de hedef kitle gözüyle bakıp ilgi çekici, merak uyandıran ve kitaptan ufak ipuçları verebilecek tasarımlar yapmak gerekiyor.
Bilinen pek çok film, dizi, tiyatro ve kitapta sizin imzanız var. Bu işler hakkında neler söylemek istersiniz?
2012’den bu yana içinde bulunduğum eğlence ve sanat sektöründe farklı farklı bir çok projede bulundum. Bu işlerimden Ferhan Şensoy’un 1987’den bu yana aralıksız sahnelediği tek kişilik oyunu “Ferhangi Şeyler”i 2000. kez oynayarak bir Dünya rekoru kırdı. Bu 2000. oyununa özel hazırladığım afiş tasarımının çok ayrı bir yeri var. Bunun dışında son zamanlarda hazırladığım kitap kapakları ile farklı bir kitle ile tanışma fırsatım oldu. Sinema, dizi, tiyatro, kitap ve müzik kitleleri kendi içlerinde farklılık göstermesine rağmen hepsi bir görsel ile sonuca ulaşıyor. Bu görselleri hazırlamak, insanların beğenisine sunmak ise muhteşem bir duygu.
Bu kadar hoş/konuyu anlatan tasarımlar üretebilmek için siz de çok izliyor/okuyor/gözlemliyor olmalısınız. Nelerden besleniyorsunuz?
İlgimi çeken ya da çekmeyen etrafta gördüğüm bütün görsel malzemeler hafızamda depolanıyor ve düşünme evresinde pozitif yada negative katkıları oluyor. Görseller dışında en büyük besin kaynağım müzik, yaratım sürecine etkisi fazla oluyor. Tasarım yaparken bu bana terapi gibi geliyor. İşe başlamadan önce araştırma aşamasına fazlaca vakit ayırıyorum. Üzerine kafa yormadan başladığın işte elbet tıkanırsın. İlk adımı atmak her zaman zordur, tasarım konusunda da boş beyaz bir sayfaya bakarken ilk çizgiyi çizmek bazen günlerini alabiliyor. Fakat çocukluğumuzda da olduğu gibi ilk adımı ne kadar çabuk ve sağlam atabilirsek o kadar çabuk yürümeye başlarız. Bu adım sonrası ortaya çıkmaya başlayan iş kendi kendini beslemeye başlıyor. Özellikle İstanbul gibi renkli ve hareketli bir şehirde yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Kaosundan, sessizliğine kadar tasarımlara, yaratım sürecinde bir çok etkisi olabiliyor.
Kadıköylüsünüz. Burası sizin için ne ifade ediyor?
Kadıköy enerjisiyle, kalabalığıyla, sesiyle, insanlarıyla hayatımda önemli bir yere sahip. Eğlenmek istediğimde, canım sıkıldığında, fikir bulamadığımda, dertleşmek istediğimde, sessizce insanlara bakmak istediğim de kaçtığım yer, işte Kadıköy.
Kadıköy sanatsal açıdan önemli bir merkez. Sizi de besliyor, size de ilham veriyor mu?
Kadıköy’de son zamanlarda açılan özel tiyatrolar, buralara gelen oyunlar, konser mekanları, sanat ile iç içe cafeler açısından diğer yerlere yön gösteren bir yapıya sahip. İnsan Kadıköy’e geldiğinde her tarz ve kültüre yakın hissediyor kendini. Yaşayan insanların da bu kültür içinde olması insanların suratında gülümse olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle fikir anlamında tıkandığım zamanlar Kadıköy sokaklarında dolaşıp, sahilde çimlerin üzerinde oturup çok fikir bulmuşluğum vardır. Beni en hızlı sonuca ulaştıran yerlerden biri Kadıköy olabilir.
Görsel bakışı kuvvetli biri olarak Kadıköy'e baktığınızda neler görüyorsunuz?
Kadıköy insanın çoğu ihtiyacını besleyebilen bir yapısı var. Programsız kaldığım zaman kendimi bulduğum yer hep Kadıköy oluyor. Kadıköy’e baktığımda ilk gördüğüm, arkadaşlarım ve güzel geçen zamanlarım...
Kadıköy'e dair bir afiş tasarlasanız nasıl bir eser olurdu? Hangi simgeleri, renkleri vb kullanırdınız?
Kadıköy’e bir afiş hazırlasaydım simge olarak Boğa, renk olarak da mavi, yeşil ve gri üzerinden giderdim. Bunları farklı tarzlar ile birleştirip farklı bir şeyler ortaya çıkartırdım. Bakarsınız bir gün böyle bir şeyle de karşılaşırız, neden olmasın…