Kadıköylü yazarlar Kadıköy’ü anlattı

Uzun yıllar Kadıköy’de yaşayan yazarlar Ferhat Uludere ve Kadir Aydemir ile Kadıköy’de yazar olmanın farkını konuştuk

22 Haziran 2017 - 16:14

Kadıköy birçok alanda olduğu gibi edebiyatta da öncü bir semt. Cemal Süreya’lardan Nazım Hikmet’lere, Nazım Hikmetler’den Fazıl Hüsnü Dağlarca’lara kadar bir çok önemli edebiyatçının semti olan Kadıköy’ün dikkat çeken yeni kuşak yazarlarından Ferhat Uludere ve Kadir Aydemir’le Kadıköy’de yazar olmayı konuştuk. Lüleburgaz’da doğan Ferhat Uludere’nin yolu 1998 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezi Yaratıcı Yazarlık sınavını kazanmasıyla birlikte Kadıköy’e düşüyor. O yıldan beri hala Kadıköy’den kopamayan Uludere, ilk kitabı “Sayıklamalar”ı 2002’de yayınlıyor. Sonrasında İşlenmiş aşka mektuplar, 1001 Fıçı Bira, Sonbaharda Sarhoş Kasaba ve Don Kişot’un 3.Cildi kitaplarını çıkaran Uludere, Kadıköy’de yaşamaya devam ediyor. 40 yaşında olan Kadir Aydemir ise doğma büyüme Kadıköylü. 90’larda edebiyata ilgi duymaya başlayan Aydemir, 90’ların sonunda şiir dergileri ve fanzinleri çıkarmaya başlıyor. İlk şiir kitabı “Sessizliğin Bekçisi”ni 2002 yılında çıkaran Aydemir, 2006’da Kadıköy’de projelendirdiği Yitik Ülke Yayınevi’ni yine Kadıköy’de kuruyor. “Bütün edebiyat hayatımız Kadıköy’ün sokaklarında geçti. Hala daha buradayız. Yazmaya devam ediyoruz” diyen Kadir Aydemir ve Ferhat Uludere, 9. Haydarpaşa Kitap Günleri’nde Kadıköylü olmayı, yazar olmayı ve Kadıköy’de yazar olmayı Gazete Kadıköy’e anlattı.

“KADIKÖY’DE YAŞAMAK AYRICALIK”

Ferhat UludereFerhat Uludere ve Kadir Aydemir’e göre Kadıköy’de yazar olmak bir yana yaşamak bile ayrıcalıklı bir durum. Aydemir, Kadıköy’ün farklı kültürleri içinde barındırdığına vurgu yaparak şunları söylüyor: “Kadıköy çok özgürlükçü bir yer. Bence örnek bir kent. Örnek bir belediyeye sahip ve örnek bir yaşam alanı. Burada pek çok farklı kültür bir arada. Bu alternatif kültürleri biz Kadıköy’de öğrendik ve uyguladık. Mesela o müzikleri ilk biz dinledik. O tişörtleri ilk biz giydik. Modernite konusunda pilot bir alan Kadıköy.”

Uludere ise Kadıköy’de yaşamanın ayrıcalık olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Kadıköy hiçbir zaman Beyoğlu gibi eğlencenin merkezi olmadı ama entelektüelizmin ya da kültür sanatın merkezi halindeydi. 90’lı yılların başında kasabada yaşayan, müzikle ilgilenen çocuklar olarak bizim en büyük hayalimiz Kadıköy’e gelmekti. Oradan bir grup arkadaş toplanıp Kadıköy’e Akmar Pasajı’na geliyorduk. Yani müziğe Kadıköy’den ulaşıyorduk. Başka bir semtte yaşarsan bir ev kiralarsın. Ama Kadıköy’de yaşamayı seçerken bir hayatı kiralarsın diye düşünüyorum. Bu hayatın içinde rock müzikte vardı. Underground da vardı. Edebiyat da vardı. Ne ararsanız Kadıköy’de bulabiliyorsunuz.”

KADIKÖY’DE YAZAR OLMAK…

Kadıköy’de yaşamak kadar yazar olmak da ayrıcalık Uludere ve Aydemir’e göre. Aydemir “Edebiyat dünyasının kalbi ve başkenti” olarak nitelendirdiği Kadıköy sokaklarının kendi yazarlığı için olgunlaşma ve büyüme alanı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bir dönem ‘bütün dünyada sokak isimlerine yazarlar şairlerin adları verilmiş ama Türkiye’de böyle değil’ diye yakınırdı insanlar. Bunları söyleyenler Kadıköy’e gelmemiş, Kadıköy ile hiç temas kurmamış insanlar. Akdeniz Bar’ın karşısında Fazıl Hüsnü Dağlarca Sokağı vardır. Oradan saparsınız Cemal Süreya Sokağı’na çıkarsınız. Yakın bir gelecekte belki Arif Damar sokağına denk geleceğiz. Kadıköy aslında edebiyatla çok örtüşen bir yerdir. Beyoğlu’nda yaşayan yazarlar diye bir şey yapamazsınız. Çünkü Beyoğlu’nda yaşayan yoktur. Beyoğlu’na uğrayan vardır. Ama burası hem yaşanan, hem de üretilen bir alandır.

Uludere ise Kadıköy’de yazar olmaya dair şunları söylüyor: “Yazmaya başlamak açısından edebiyat benim için Kadıköy’de başlamadı. Kasabalarda da yani yaşadığım her yerde bir şekilde edebiyatla ilgileniyordum ama Kadıköy, bu edebiyatın bir anlamda şekillendiği yer oldu. Müjdat Gezen gibi bir konservatuarın içindeydim. Kadıköy’ün merkezinde yaşıyorduk. Kadıköy sokaklarının tamamı, öğrenci evleri, eski sokakları kendi yazdığım hikâyelerin hepsine sirayet etmiştir. Hatta Kadıköy’ün kendi edebiyat jargonu bile oluştu.”

MEYHANE BULUŞMALARI…

Uludere ve Aydemir’in aktardığına göre Kadıköy ve edebiyat denilince akla ilk gelen şeylerden biri de “meyhane buluşmaları”... Bizden önceki kuşak diye söz ettikleri Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi isimlerin başlattığı bu gelenek, yıllar boyunca sürmüş. Buluşmaların adresiyse zamanın Fasıl ve Benusen Meyhaneleri… Ahmet Oktay’dan Selim İleri’ye, Selim İleri’den Şükran Kurdakul’a kadar birçok önemli edebiyatçının katıldığı bu buluşmaları Kadir Aydemir şöyle anlatıyor: “Meyhane buluşmalarıyla ünlüdür Kadıköy. 90’lardan 2000’lerin ortasına kadar belli meyhaneler ve kafelerde edebiyatçılar buluşurlardı. Sadece Kadıköylü yazarlar değil edebiyat ve yazın dünyasının belli başlı isimlerinin buluştuğu mekânlar ve zamanlardı. 90’larda biz daha küçüktük ama bizde katıldık. Biz o meyhane kültürüyle de birazcık yoğrulduk. Buluşmaların müdavimi hatırladığım isimler: Şükran Kurdakul, Ahmet Oktay, Selim İleri, Doğan Hızlan, Turgay Kantürk, Metin Cengiz, Cenk Koyuncu, Serdar Koçak, Osman Erkekli Altay Öktem, Deniz Durukan ve daha nicesi… Kadıköy’de doğup büyüdüğümüz için bizim için normal geliyor ama aslında dışarıdan bakıldığında gerçekten bir toplanma alanı olmuş oluyor Kadıköy. Biz de bütün üretimimizi Kadıköy’e ayarladık.”

“EDEBİYAT SOKAKTAN UZAKLAŞTI”

“Kadıköylü genç yazarları takip ediyor musunuz?” sorusu üzerine gülerek “biz hala genciz” cevabını veren Uludere, dergiciliğin ve  meyhane buluşmaları geleneğin de bir süre sonra kendiliğinden sonlanmasıyla birlikte yeni kuşak edebiyatçıları takip etmenin zorlaştığını söylüyor. Uludere bunda internet ve sosyal medyanın büyük etkisi olduğunu söylerken, edebiyatın sokaktan uzaklaştığını şu sözlerle anlatıyor: “Şartlar değişti, dergicilik bitti. Biz dergiler üzerinden tanırdık birbirimizi. Eskiden kitabınızın olması çok önemli bir şeydi. Şimdi parayı veren çıkarıyor kitabı. Eskiden kitabınız çıktı mı herkes bilir duyardı yani. Yeni kuşakları izlemek bence zor. Ayrıca edebiyat artık sokakta örgütlenmiyor. İnternet ve sosyal medya üzerinden örgütlenen bir yapı var. Çok az insan bir araya geliyor. Böyle bir örgütlenme biçiminde edebiyatın sokağa çıkması çok olası değil. Dışarıda bir şey paylaşacak çok fazla alan yok. Artık bizim önceki kuşağımızın şairleri yazarları bile artık Facebook’tan birbirine laf atıyor.”

“ÖRNEK BİR ETKİNLİK”

Kadıköy’de uzun yıllar geçirmiş Aydemir ve Uludere ikilisi için Haydarpaşa Garı da çok önemli bir yerde duruyor. Kitap Günleri’nin Tarihi Haydarpaşa Garı’nda düzenlenmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Aydemir ve Uludere, etkinliğin sürekliliğinin sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Uludere Haydarpaşa Kitap Günleri’yle ilgili, “Şu etkinliği başka bir yerde yaptığınızda aynı katılımı bulamazsınız. Beylikdüzü’nde düzenlenen fuar falan değildir. Kitap panayırıdır. Ticari bir çalışma o. Aynı kadro Beylikdüzü’ne gidiyoruz. Kimse, kimseyi görmüyor. Burada herkes açıldığı günden beri sürekli bir arada. Belki aylardır görüşmediğimiz arkadaşlarımızla burada karşılaşıyoruz. Bu keyifli bir şey aslında. Yine burası bizim ve yine burayı kullanabiliyoruz.”

Aydemir ise Haydarpaşa’da paslanmış trenlere baktığında hüzünlendiğini ifade ederken şöyle devam ediyor: “Kadıköy Belediyesi’nin bu çalışması çok değerli ve pilot bir çalışma. Türkiye’deki diğer belediyeler içinde güzel bir örnek. Belediye bu etkinlikle hem bu kamusal alanı halk için kullanarak buranın durumuna dikkat çekiyor. Hem de yayınevleri ve yazarlara destek oluyor.”

                                           


ARŞİV