Kadıköy denince akla ilk gelen gruplardan biri olan Kesmeşeker 30. yılını kutluyor. Grubun kurucusu Cenk Taner’le 30 yılın nasıl geçtiğini, Kadıköy’de yaşamayı ve müzik yapmayı konuştuk.
Geçti işte hayat yani. 90’lar başka bir zaman. Ama biz hala yeni gibiyiz. Sahneye çıkan yeni bir grup gibi aynı heyecanı yaşıyoruz. Bazen bana da inanılmaz geliyor ama geçmiş. (Gülüyor)
Kadıköydeydik. Bizim çıkışımız burada oldu. İdealist gençlermişiz. ‘Kendi istediğimiz şeyi yapalım, kendi sözümüzü söyleyelim. Kimseye boyun eğmeyelim’ diyorduk. Onu yaptık da. Sonra bu yaşlarda rahatlama geliyor. Kadıköy aynı. Yine özgür bir yer.
“SAYI DEĞİL KİMLİK ÖNEMLİ”
Onu 1999 yılındaki albümümüzün içine yazmıştık. İspanyol şairin ona benzer bir sözü var. Sayılar şimdi çok önemli, o zaman da öyleydi. “Kaç?” diye sorulurdu. “Albüm çıkmadan sattı” vs denirdi. Biz onu tersine çevirdik. “Kaç değil kim bizi dinliyor” dedik. Onda da haklı çıktık. Bizi de herkes dinlemesin dedik. Çok fazla satarsa orada bir yanlışlık var demektir. Çünkü bizim okuduklarımız belli, izlediklerimiz, hayat görüşümüz belli. Bu demektir ki bizi bize benzeyen insanlar takip edecek. Dolayısıyla sayılara önem vermedik. Bütün Kesmeşeker dinleyicileri rahatlıkla muhabbet edebileceğim insanlardı. Yapanla dinleyen aynı özden oluyor. Yani bizim için sayı değil, kimlik önemli.
Dünyada da 30 yıl devam eden grup azdır. Çok değişiklik oldu. Her gelen insan bir şey kattı. Hep kan değişiklikleri oldu. O da grubu ayakta tuttu. Kesmeşeker nedir derseniz. Bir Cenk Taner projesidir. Cenk Taner ve arkadaşları gibi.
(Gülüyor) Ben bile artık hatırlamıyorum. Bir provada çıkmıştı. Biri kesmiş, ‘Kesme be şekerim’ demişiz. Aslanlar, kaplanlar olacağına Kesmeşeker oldu. Önce herkesin garibine de gitti ‘rock grubunun adı Kesmeşeker mi olur’ dendi. Sonra benimsendi, sevildi.
Üretim yeri olarak Kadıköy her zaman önemlidir. Bizden önce de böyleydi. Bu bir gelenek bir bayrak teslimi gibi olmuş. Biz de bayrağı aldık, şimdi bayrağı devrettik. Artık havasından mıdır suyundan mıdır bilmiyorum, Kadıköy’ün üretim üzerinde çok etkisi var. Sadece rock kültüründe değil, edebiyatta, sinemada, resimde de belki dünyanın en iyi merkezlerinden biri.
“KADIKÖY’ÜN ÜSTÜMÜZDE ÇOK HAKKI VAR”
(Gülüyor) Bu bizim için güzel bir şey. Kadıköy denince Kesmeşeker akla geliyor. Kesmeşeker denince Kadıköy akla geliyor. Ne mutlu bize ki böyle bir izlenme var.
(Foto:Şahan Nuhoğlu)
Belki Kadıköy’e bir minnet duyduk. Sonuçta her şey başladı ve gelişti. Kadıköy bizim dünyaya baktığımız bir üs. Biz hayatı, dünyayı buradan yorumluyoruz. Dolayısıyla Kadıköy’ün üstümüzde çok hakkı vardır. Grubun nereden geldiğini göstermek için albümün ismini Kadıköy koyduk. Bundan da net isim olamazdı.
Coğrafya kaderdir diye bir söz var ya. Yaşadığımız yer burası. İlk gençliğimizden beri burada olduğumuz için buranın şarkılara sızmaması imkânsız.
Teknoloji tabii çok değişti. Fakat teknolojiden ziyade anlayış değişti. Her şeyde olduğu gibi artı tarafları var eksi tarafları var. Kolaylaştı; evinde istediğin gibi kayıt yapabilirsin. Zorlaştı; her şey çok hızlı akıyor. Birinin sosyal medyada o şarkıyı görüp beş dakika dinlemesi çok zor. Hayat böyle bir şey. Buna yapacak bir şey yok. Nostalji kelimesi benim çok takıldığım bir kelime değil.
Nostaljik olmak için bugünden memnun olmamak gerekir. Yaşadığımız coğrafyada bunun için çok sebep var ama üretim açısından “ah o eski günler, ah eski şarkılar” gibi bir durum yok. Çünkü bu hayatın akışına da karşı bir şey. Hayat bir şekilde devam ediyor. Kadıköy 90’larda da çok iyiydi. Şimdi de harika. Gençler o zamanlar da iyiydi, şimdi de harikalar. Yoksa Sümer tabletlerine dönersiniz. Bunun da gereği yok.
(Foto: Yusuf Canöz)
“SEVEN GÜZEL SEVDİ”
Evet var. Bazen konserde yaşı başı yerinde çiftler de geliyor. Çok genç insanlar da var. Bu nasıl oldu? Belki de dünyada geçer akçe samimiyettir. Kesmeşeker biraz aileden devreden bir grup gibi oldu ve hiçbir zaman devasa popülerliği olmadı. Bilenin bildiği bir grup oldu. Bilen de çok iyi bildi. Seven de çok güzel sevdi. Çok bağlı bir kitlesi var. Gazeteci bir arkadaş bizim için ‘popüler olmayı kendine yediremeyen grup’ demişti.
(Gülüyor) Bilmiyorum ne yapardık. Gençken bir yandan istedik fakat sonra baktık ki biz buyuz. Bizim okuduğumuz kitap kaç satıyor ki albümümüz çok satsın.
Sen daha iyi niyetli bir şeyden bahsediyorsun ama o ütopya. Kültür sanat işlerini hep bir azınlık yürütmüştür. Onlar birbirine devretmiştir. Oradan dalga gibi yayılmıştır. İşin özüne inen her zaman az insandır. Mutlu azınlık.
En azından okuyorlar, dinliyorlar, kendi seçimlerini yapabiliyorlar. Bu mutluluk için yeterli bir durum aynı zamanda mutsuzluk için de yeterli. Hem mutlusun hem değilsin. Çünkü özgürsün kendini buluyorsun ama azınlıksın.
Evet, zamanın ruhu diye bir şey var. Ama şöyle bir gerçek var; mühim olan şarkı yazarlığıdır. Şarkı yazarlığı hikâye anlatıcılığıdır. Bu çok eski bir gelenektir. Doğada bir döngü var. İnsan da bunun içinde. Dünyaya geldiği andan itibaren bazı duygulara sahip ve o duygular değişmiyor. Şarkı yazarının hedef aldığı nokta da o değişmeyen sevgi, sevgisizlik, yabancılaşma gibi duygulardır. İnsan temel duyguları değişmediği için şarkılar da her zaman devam eder.
(Foto: Murat Toksöz)
30. YILA ÖZEL YENİ ALBÜM
Pandemi süreci sizi nasıl etkiledi?
Salgın hastalık tarihi diye bir kitap okudum. Bu durumlar insanın doğayla çok uğraşmasından meydana çıkıyor. İnsan kendini çok bağımsız sanıyor, pat bir salgın oluyor her şey duruyor. İlk 15 gün de herkeste durum “kendimize dönelim” şeklindeydi. 15 günden sonra kimsede öyle bir şey kalmadı. Ekmekler yapıldı, Kadıköy’de mayalar bitti. İnsan ne kadar doğaya hakim olduğunu düşünürken ne kadar zavallı olduğu ortaya çıkıyor.
Grubun 30. yılı için bazı hazırlıklarımız vardı, bu süreçte onlar da ertelendi. 4 şarkılık albüm kaydı yaptık. 30. yıla özel sınırlı sayıda çıkacak. Bir de şiir kitabı var o da çıkacak.