Piyanist Dengin Ceyhan, son zamanların müzik sahnesinde yıldızı parlayan genç isimlerden. 91'de Antakya'da doğumlu. Piyano derslerine 8 yaşında başlamış. 2002'de Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı özel yetenek sınavını kazanıp, burada piyano eğitimi almaya başlamış. Yerli yabancı pek çok usta piyanist ile çalışma fırsatı yakalayan genç piyanist, bir süre Ankara’daki çeşitli üniversitelerde dersler verdikten sonra, pandeminin ardından İstanbul’a göç ederek konser piyanistliğine yönelmiş.
Ceyhan, geçtiğimiz günlerde, dünyada değerli bestelere sahip olan fakat klasik müziğin popüler isimleri arasında yer alamamış 13 (Clara Schumann, Fanny Mendelssohn, Agathe Backer Grondahl, Melanie Chasselon, Lili Boulanger, Cecile Chaminade, Maria Szymanowska, Maria Theresia von Paradis, Mel Bonis, Louise Farrenc, Dora Pejacevic, Teresa Carreno, Elif Ebru Sakar) kadın bestecinin içinde bulunduğu “ Piyano’nun Kadınları” adlı albümünü yayınladı. Babajim İstanbul etiketini taşıyan albümün kayıt/mix/masteringini Burak Serter prodüktörlüğünü Dengin Ceyhan ve Babajim İstanbul üstleniyor.
13 Aralık’ta Kadıköy’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde albüm tanıtım konserlerinden birini verecek olan Dengin Ceyhan ile kadın bestecileri, sanatı ve daha pek çok şeyi konuştuk.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, pek çok alanda olduğu gibi sanatta da var. Siz erkek bir sanatçı olarak, kadınları onore eden/hakkını veren böyle bir çalışma yapmaya nasıl karar verdiniz?
İstanbul’a taşınınca yavru bir kedi sahiplenmiştim. Tanımış olduğum ilk kadın besteci olan Clara Schumann’dan esinlenerek Clara ismini koymuştum. Aradan biraz zaman geçince kızıma kendisinin ismini aldığı bestecinin eserini çalmak istedim, ve albümde de bulunan 1 nolu Romance’ı seslendirdim. Hem Clara’nın hem de benim çok hoşuma gitti. Daha sonra eserlere karşı olan merakımın artmasıyla diğer kadın bestecilerin eserlerine göz attım. Bu eserleri diğer piyanistlerin nasıl yorumladığını araştırırken bu konuda çok örnek olmadığını gördüm. Yıllar önce konservatuvardayken piyano edebiyatı dersimizdeki bir anektod canlandı aklımda. Bu derste klasik müziğin ilk zamanlardaki bestecilerinden günümüzdeki bestecilere kadar öğreniyorduk. Kadın bestecilerin eserlerini dinlediğimiz zaman “Neden hiç çalınmıyor?” soruma hocamızın verdiği karşılık “Belki bir gün siz çalarsınız çocuklar…” olmuştu. Oradan da aldığım ilham ile birlikte bu albümü yayınlama kararı aldım.
Klasik müziğin kadın bestecileri üzerine Türkiye’de yapılan ilk albüm diyorsunuz. Bunun sağlamasını nasıl yaptınız?
Türkiye’de albüm çıkaran tüm piyanistlerin yayımladığı çalışmaların hepsini araştırdım. Ayrıca, bu sadece bir kadın bestecinin bir eserini yorumlamaktan ziyade, birden çok kadın bestecinin eserlerini ve hayat hikâyelerini anlatmak üzerine kurulu bu proje. Bu sebeple 13 besteci yer alıyor albümde.
Bu 13 kadın sanatçıyı nasıl seçtiniz/belirlediniz? Onlarda sizi etkileyen, albüm yapmaya yönlendiren ortak özellik/duyguyu merak ettim..
Klasik müziğin kadın bestecileri aslında hiç de az sayıda değil. Bir çok bestecinin bir çok eserini dinledim ve hepsinden çok etkilendim. Öncelik verdiğim bazı eserler vardı ve 50 dakikalık bu albümde parçaların birbirini tamamlayan bir müzikal anlayışta olmasına dikkat ettim. O şekilde oluştu albümde yer alan besteciler. Konserlerimde, albümde olmayan isimlerin de eser ve hikayelerine yer vereceğim önümüzdeki dönemlerde.
TÜRK KADIN BESTECİ DE VAR
Albümdeki besteci kadınlar -biri hariç- artık aramızda olmayan isimler. Aralarında tek yaşayan ve bu topraklardan olan kişi Elif Ebru Sakar. Kimdir kendisi, nereden tanıyorsunuz, bu albümde yer vermeniz nasıl gerçekleşti?
Böyle bir projede Türk kadın bestecinin olması gerekirdi. Bu albümü yayınlamaya karar verdiğimde eser seçiminde hemen aklıma geldi Elif’in müziği. Kendisini arayıp bu fikri ilettiğimde çok mutlu oldu, yıllar sonra eserin üzerinde biraz çalıştık ve ardından kayda girdim.
Elif ülkedeki en iyi bestecilerinden biri. Konservatuvardan tanıdığım, çok uzun yıllardır dostluğumuzun sürdüğü bir isim. Öğrencilik dönemlerimizde de onun eserlerini çalardım. Hatta albümde bulunan eseri, kendisinin çalmış olduğum ilk bestesi.
Daha önce 4 albüm ve 3 single yayınladınız. Bu albümün sizin ve müzik dünyası için anlamı ve ehemmiyeti ne?
Bu albümü yayınlamadaki en büyük amaçlardan biri; sadece popüler olmadığı için bilinmeyen, yaşadıkları zor hayatlara, engellemelere ve baskılara rağmen büyük başarılar elde etmiş bu değerli isimlerin hak ettikleri tanınırlığa ulaşıp eserlerinin dinlenilmesine vesile olmak. Onların yaşam öykülerinde, insanın kendine çıkaracağı dersler ve ilhamlar mevcut. Aynı zamanda bu kadar güzel müziklerle tanışıyor olmak da müzik severler için yeni bir soluk olacaktır.
Albüm kapağında kedi olmasına bayıldım kedici bir gazeteci olarak. Kendisi, müziğinizin sadık eşlikçisi kızınız Clara. Onu albüm kapağına taşımanızdaki neden neydi?
Kadın bestecilere dair bir sembol ve piyano olması önemliydi. Albümün ilham kaynaklarından biri de Clara olduğu için de ortaya böyle bir albüm kapağı çıkmış oldu.
Sadece icracı bir piyanist misiniz yoksa kendi besteleriniz de var mı?
Eğitimim icracılık üzerine. Ancak üniversite dönemlerimden itibaren bestecilik adına tiyatro müzikleri yapmaya başladım ve halen devam ediyorum. Piyano için bestelediğim tek müzik ise geçen seneki deprem felaketi sonrası besteleyip yayınlamış olduğum “Tears of the Earth” parçası oldu.
ARABESK MÜZİK VE KLASİK MÜZİK
Bir röportajınızda “…İnsanların belli sıkıntıları var hayatta, buna cevap verebilecek müzik klasik müzik olamaz. Onların dertlerini anlatan arabesk olur. Cevap verecek olan müziğe insanlar yöneliyor…” demişsiniz. Dikkat çekici bir ifade. Dediğiniz yönden bakacak olursak klasik müzik neden var peki? Kime hitap ediyor? Dertsiz tasasız kişilere mi?
Bu sözü coğrafi konumu belli olan bazı ülkelerin insanlarına dayatılan yaşam ve ekonomik sorunların getirdiği sosyokültürel farklılıklar için kullanmıştım. Sömürü düzeninin Ortadoğu ve Arap coğrafyasında etkisi ve iktidarların da halk üzerinde yarattığı askıcı düzen ile eğitim seviyesinin düşük tutulma isteği, toplumun sorgulama/ düşünme yetisini yok etme gayesi, insanların çektikleri her türlü sıkıntıya “kader, kısmet, alın yazısı” gibi yetinmeler ile haksızlığa karşı itiraz, mücadele gibi insanın en temel hakkı olan davranışlardan uzak durmasını amaçlayan politikanın müzik kolunu arabesk müzik türü karşılıyor. Klasik müzik, enstrümanların icat edilmesiyle birlikte tarihin en köklü ve en eski müzik türü. Bu müzik türünün içinde sayısız hikaye yer alır ve hepsi de insanlığın yaşamış olduğu tüm duyguları, sevinçleri, mutlulukları, hüzünleri, acıları içinde barınır. Bunu anlayabilmek için de bir eserin bestecisini, yaşadığı dönemi, o dönemin zorluklarını, eserin ne için yazıldığını araştırıp bilmek gerekir. Klasik müziğin zevkine de asıl bu bilgileri öğrendikten sonra varılır. Bu yüzden dertsiz tasasız kişilere değil, merak edip araştıran, bu hikâyelerin heyecanını hisseden herkese hitap edebilecek bir müzik türü. Fakat hayatı boyunca eğitim hakkından mahrum bırakılmış, sosyal hayattan uzak, kendisine belli ölçülerde belli sınırlarda yaşam izni verilmiş insanlara bu hikâyeleri anlatmak, o müzikleri ulaştırmak maalesef kolay değil. Bu yüzden arabesk müzik ve arabesk yaşam tarzı klasik müziğe nazaran daha büyük bir kitleye hitap ediyor.
“ONURLU SANATÇIYA SAYGI DUYUYORUM”
Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla tutuklanıp ardından serbest bırakılmış bir sanatçısınız. Sanatçının toplumsal-siyasal mevzularda söz söylemesi/ses çıkarması konusunda görüşünüz nedir? Sanatçı tepkisini sanatıyla mı ifade etmeli sadece yoksa çıkıp fikirlerini dümdüz açıklamalı mı mesela?
Sanatın varoluş sebebi, hayata dair yaşanılan her şeyi bir anlatış biçimidir. Gerçek sanatçılar ise bu yaşanmışlıkları en dürüst şekilde aktarmak ile mükelleftir. Yaşanılan bir çok şeyin de politik sebepleri olduğunu düşünürsek, bunun nasıl aktarılması gerektiğini kişinin kendisi belirler. Asıl önemli olan şey insanın bilgi birikiminin sağlam olmasıdır. Benim geçmişte başıma gelen haksızlık Türkiye’de ilk defa yaşanan bir olay değil, geçmişte de günümüzde de insanlar büyük haksızlıklara uğruyor. Hukukun siyasetten bağımsız olamaması tüm yaşanılan sorunların en büyük sebebi. Bu ülkede söylemleriyle dimdik duran, düşüncelerini, hissettiklerini tüm baskılara rağmen otosansür uygulamadan dile getiren onurlu sanatçılar yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Onlardan çok etkilendim ve büyük saygı duyuyorum. Kimin neyi yapmadığı ile değil, ne yapıp ne dediğiyle daha çok ilgileniyorum.
Son olarak da Kadıköy’ü sorayım. Moda’da yaşıyorsunuz, oradaki kilisede de konserler veriyorsunuz. Bir burada olmanın müziğinize tesiri ne?
İstanbul’a taşınma kararımı verdiğimde aklımdaki ilk muhit Kadıköy’dü. Buranın yaşam kültürü gerçekten çok keyifli, bazı yönleri zor olsa da. Sadece kilisede değil, burada bir çok yerde konser verdim. Şimdi ise biraz daha sakin ve yaşam alanı açısından daha rahat bir yer olması için farklı bir semte taşındım ama bir ayağım hep Kadıköy’de.