Karikatür Evi’nde Karikatürcüler Derneği işbirliğiyle yeni bir söyleşi diziş başladı. “Kafa Kafaya Karikatür Muhabbeti” adlı söyleşi dizisinin ilki ise 23 Şubat Cumartesi günü düzenlendi. İki usta karikatürcü Öznur Kalender ve Raşit Yakalı’nın moderatörlüğünü üstlendiği ilk söyleşinin konuğu En Kahraman Rıdvan’ın çizeri Bülent Arabacıoğlu oldu. Farklı dönemlerde hem Raşit Yakalı ile hem de Öznur Kalender ile yolları kesişen Bülent Arabacıoğlu hem karikatüre başlama hikayesini hem de yarattığı tiplemeleri konuştu. Yakalı ve Kalender de Arabacıoğlu ile ilgili anılarını paylaştı.
Öznur Kalender, Bülent Arabacıoğlu, Raşit Yakalı
“ASKERDE TİPİTİP’İ İZLEDİM”
Karikatür çizmeye Hürriyet gazetesinde başlayan ve En Kahraman Rıdvan ile Tipitip’i karikatür dünyasına kazandıran Arabacıoğlu askerdeyken yaşadığı bir anıyı şu sözlerle anlattı: “Ben askerdeyken bir baktım Tipitip’in animasyonu yapılmış, reklam filmi oynuyor televizyonda. Oradaki arkadaşlarıma kendi çizimim olduğunu söyledim ama kimse inanmadı bana o an. Tabii ki insanın kendi çizdiği bir şeyi o şekilde görmesi mutluluk verici.”
Askerden döndükten sonra Kent Şekerleme firmasından Tipitip’in çizgi filmini yapması için teklif aldığını söyleyen Arabacıoğlu, “Arkadaşlarla konuşurken Ateş Benice daha önce çizgi film hakkında bir şeyler yapmış olduğunu, beraber yapabileceğimizi söyledi. Fakat bir yandan da elimizde para yoktu. O zamanlar Hürriyet’te de çalışıyorum, Çarşaf dergisi çıkıyor. O zamanki genel yayın yönetmeninin yanına gidip durumu anlattım. O da ‘Ben seni severim, seni işten çıkarır gibi göstereyim’ dedi, beni işten çıkarır gibi gösterdi. Biz basın kanuna göre çalıştığımız için o dönemin parasıyla ciddi bir tazminat almamı sağladı. O tazminat ile bir şirket kurduk ve çalışmaya devam ettik.” dedi.
ÇETİN EMEÇ’Lİ YILLAR
Bülent Arabacıoğlu ile çok eski arkadaş olduklarını söyleyen Öznur Kalender de şöyle konuştu: “Aslında tarihe tanıklık ediyorsunuz. Bülent ile ben daha 20’li yaşlarımızda tanıştık. Fındıklı’da bir ajanstaydık. Karikatürcü olmaya çalışıyoruz. Bize yol gösteren pek kimse yok, bir çaresizlik var ama karikatüre hayatımızı vermişiz. Bülent’le de bu işe aynı zamanlarda başladık, aynı dönemde evlendik, çocuklarımız beraber büyüdü.”
“Çarşaf dergisi vardı, Gırgır dergisi vardı. Çarşaf biraz daha aristokrattı, daha elit bir dergiydi. Gırgır sokak dergisi gibiydi ve daha çok herkese hitap ederdi. Bu birini kötülemek değil, herkesin bir tarzı vardır. Bizde durum öyle değildi, başımızda Çetin Emeç gibi aristokrat bir müdür vardı. Karikatürde “lan” kelimesini kullanamazdık, hakaret ve küfür kullanamazdık. Böyle şeylere çok dikkat ederdi.”
“Eskinin Hürriyet gazetesi farklıydı, şimdiki gibi teknolojik imkanlar yoktu” diyen Arabacıoğlu, o günün koşullarını şöyle anlattı: “Saat 11’e kadar bekliyoruz, sonra haberler geliyor; hem karikatürleri hem çizimleri hem de grafikleri bizim yetiştirmemiz gerekiyor. Meğer Nezih Bey’in bizi grafik servisine almasının sebebi bizi Çarşaf’a hazırlıyor olmasıymış, oraya kadro hazırlıyormuş. Sonra Çarşaf çıkmaya başladı. Fakat Gırgır var piyasada, oldukça da iyi satıyor. Hepimiz bir yerden kopya çekiyorduk, esinleniyorduk. Ben Fransız, Amerikan kitaplarından etkileniyordum. O sıralar yayın pek yoktu, sahaflarda hangi kitabı buluyorsak onları okuyorduk. Mesela biz çizgi filme başlayacağız diye ben bu konu hakkında kitaplar aradım, hiçbir yerde bulamadım. En son bir yayınevinde Disney ile ilgili epey kalın bir kitap buldum, 12 taksitte alabildim onu.”
“GÖREREK, KOKLAYARAK ÖĞRENDİK”
Çarşaf dergisinin çizerlerinden ve Çarşaf Karikatürcüler Okulu’nun üyelerinden biri olan Raşit Yakalı da o yıllara ait anılarını şöyle anlattı: “Baskı tekniklerini ve renklemeyi iyi bilen birini misafir ettik, tiyatrocuları çağırdık. Yani Çarşaf Karikatür Okulu’nda biz her şeyi deneyip yaşayarak, görerek, elleyerek, koklayarak öğrendik. Cumartesi günleri saat 11.00-13.00 arası toplantısı olurdu. Öğle saati, yemek saatiydi. Uzak yerlerden gelen arkadaşlarımız vardı. Kendi aralarında ellerindeki parayı birleştirip bir şeyler yemek için konuşuyorlar, müessese müdürü de denk gelmiş o konuşmayı duymuş ve yüreğine oturmuş. Beni çağırdı, duyduğu konuşmayı ve bundan etkilendiğini anlattı. Bize yemek fişi verdi, ders bitince herkese dağıt yemekhanede yemek yesinler dedi. Çarşaf Karikatür Okulu’nda o yemekhane sohbetlerinin de etkisi vardır. O yemekhanelerde sohbetler sırasında gruplar oluşmaya başladı. Mesela yazılı karikatür sevenler bir yerde, yazısız karikatür sevenler bir yerde otururdu. Yemek derdi bittikten sonra ben şöyle konuşmalar duymaya başladım: ‘Çıkınca bir sahafa gidelim, dergiler kitaplar alalım.’ Onun için o sahafların, arkadaşlarımızın kişiliklerini bulmasına çok katkısı oldu.”
Yakalı’dan sonra söz alan Bülent Arabacıoğlu ise “Bize yol gösterecek kimse yoktu o dönemde. Ancak ustalarımız anlatırsa onları dinliyorduk, onlar çizdiklerimizi düzeltiyordu” diyerek şöyle devam etti: “ Çarşaf Karikatür Okulu’nun, Gırgır’ın, Oğuz Abi’nin yetiştirdiği gençler gerçekten gençlere önem vermenin gerektiğini gösteriyor. Çünkü bu işin okulu yok, çizginin okulu yok. İnsanlar bu işten para kazanılabileceğini ilk orada gördüler. Bizden önceki kuşakta da herkes çok fazla paralar kazanamamış.”
“ENSEYİ KARARTMAMAK LAZIM”
Şu anki mizah ortamına dair de konuşan karikatürist Öznur Kalender şunları söyledi: “Şu an hayatımı karikatürden kazanmıyorum. Eskiden yaptığım çizimler, yakın zamanlı çizimler internet sitelerinde tekrar tekrar paylaşılıyor, tanımadığım onlarca kişi beni takip ediyor. O çizdiğim karikatürler sosyal anlamda beni ayakta tutuyor. Demek ki geleceğin dünyasında karikatürün hala yeri var. Şu sıkıntılı dönem bittikten sonra sosyal medyadaki karikatür sevdasının yeniden dergilere, gazetelere yansıyacağını düşünüyorum. Birçok kişi için manasız gelebilir ama bana kalırsa karikatürün sosyal medyada bu kadar gündemde olması da bir ışıktır, umuttur. Rahmetli Çetin Altan’ın dediği gibi ‘enseyi karartmamak lazım.’”