“Kâbus olsa da uyansam”

Fotoğraf sanatçısı Seçkin Yılmaz, Akademi 1971 Kitapevi’nde, kitabı “Kırsal Düşü’yü” anlattı

20 Ocak 2017 - 05:46

Fotoğraf Sanatçısı Seçkin Yılmaz, 17 yıllık arşivinden seçilen 96 özel fotoğrafın yer aldığı, Doğançay HES projesi ile sosyal ve ekonomik düzeni bozulan Dereköy’deki değişimi konu alan “Kırsal Düşü” kitabını, Akademi Kitapevi’nde tanıttı. Kitapta, Dereköy’de 1999 yılından bu yana, çok kısa bir süre öncesine kadar bozulmadan gelen kırsal yaşantı, insanların toprağa ve suya olan bağlılığını, inançları, oyunları ve mutlulukları fotoğraflarla birlikte yer alırken 2011 yılında yapımına başlanan HES’ten sonra değişen ekolojik yapı, sosyal ve ekonomik düzendeki bozulmalar çarpıcı şekilde ortaya konuyor. Yılmaz kitapla ilgili “Bu kitap, 50 hanelik bu küçük köyde bir düş kurmaya cesaret eden iki şehirlinin, yeşeren, yaşayan ve bozguna uğrayan düşlerini anlatır.” diyor.

“O YILLAR NE DE HIZLI GEÇTİ”

Seçkin Yılmaz, Kırsal Düşü’nde Saadettin ve Selin Yılmaz çiftinin, yani anne ve babasının hikâyesini anlatıyor. Yılmaz çifti 99 depreminde Adapazarı’nda çok sevdikleri apartman dairesi hasar görmese de, korktuklarından dolayı memleketleri Dereköy’e geri dönmüş. Yılmaz, HES’ten önce köyde geçirdikleri o “büyülü günleri” şöyle anlatıyor: “Toprağa yakın olmak, bağ bahçeyle yakından ilgilenmek ve şehirden kaçmak için tam zamanıydı. Ve öyle yaptılar. Adapazarı-Bilecik yolu üzerindeki köyümüze, Dereköy’e taşındılar. Bahçedeki yaşlanmış kiraz ağaçlarını kesip, ceviz ve erik ağaçları dikerek yenilediler. Daha güçlü, daha sağlıklı ve daha umutluydular artık... Annem, Çukurova Üniversitesi’nden çilek fidesi getirtti. Damlama sulama sistemini de kurarak sadece 500 metrekare büyüklüğünde bir alanda deneme yaptılar. Annem çilek anne olmuştu artık. Diğer köylüleri teşvik etti, eğitti, fide yetiştirip verdi. Ertesi yıl neredeyse tüm köy çilekçi olmuştu. Hatta civar köylerde… Babam, her sabah ve akşam nehirde balık tutmaya gider, tuttuğu balıklardan bir kaçını da peşinden ayrılmayan küçük kediciklere verirdi. Annem bahçeden topladığı çeşit çeşit meyvelerle reçeller yapardı. Dere kenarındaki bahçemizde büyük ceviz ağacının yanında tulumbamız vardı. Ceviz ağacı öyle büyüktü ki altında yatarken gökyüzü görünmezdi. Bolluk ve bereket yılları ne de hızlı geçti.”

“HES’TEN SONRA DEREKÖY…”

02011 yılında ise Doğançay HES projesi kapsamında Sakarya Nehri’nin kenarındaki bahçeler istimlâk olmuş. Dereköy de, projenin kapsadığı alanlar içerisinde kalmış. Dereköy’de geçen “büyülü günlerde” kendini “kâbus gibi geçen günlere” bırakmış: “ ‘Neden üzülüyorsunuz? Göl manzaralı köyünüz olacak’ dediler. Köylünün eline toplu para geçti, kimse direnmedi. Kesilmeyen bir kaç elma ağacı yarı beline kadar suya gömülüyken, baharda çiçek açtı. Babamın o ağaçlara her bakışında gözünden yaş aktı. Asma köprüyü yıkıp, yerine devasa bir beton köprü ve tren yolu üzerine üst geçit yaptılar. Her yere tel örgü çekip “Girmek Yasaktır” tabelaları astılar. Köyün diğer ucunda ise evler yüksek hızlı tren projesi kapsamında istimlâk edildi. Tepeler gece gündüz patlatıldı, tüneller açıldı. Köyün içi şantiye alanına döndü. İnşaat araçları evleri sarsa sarsa, tozu dumana bulaya bulaya çalıştı. Şimdi köyde balık avlamak yasak. Annem, reçellik meyvesini pazardan alıyor. Seralar, tarlalar satıldı. Alınan toplu paralar tükendi. Köylüler artık civar köylerin yevmiyeyle çalışan işçileri. Göl dedikleri bataklığın üzerini yeşil bir tabaka kapladı. Annem, ‘köyde yürüyecek yer bile kalmadı, şehirden ev alalım” diyor. Bu sadece bir kâbus olsa da uyansam…’

“Kırsal Düşü” kitabına “[email protected]” adresine mail atarak sahip olabilirsiniz.


ARŞİV