Hüzünlü sesi ile insana farklı duygular yaşatıp, karmaşık ruh hallerine büründüren keman, müzik eleştirmenlerince ‘Kemanın Genç Divası’ olarak adlandırılan Burcu Göker’in elinde adeta ‘devleşiyor’. Denizin hırçın ve dingin, rüzgarın uğultu sesini duyup, güneşin ısıtan yüzünü hissedip, yağmurun ince ince o içinize işleyen soğuk havasını sıcak çay buğusuyla dağıtmak istiyorsanız, Burcu Göker’in konserlerine davetlisiniz. ‘Kemanın Genç Divası’ olarak tanımlanan Burcu Göker ile kemanla olan güçlü bağını, Florida State University’i temsilen 2 Mayıs’ta New York Carnegie Hall’de vereceği konseri, Türkiye turnesi kapsamında Kadıköy’deki konserlerini ve Kadıköy’e olan sevgisini konuştuk.
Kemana olan sevginiz ne zaman başladı, aranızdaki bu güçlü bağ nasıl kuruldu?
Kemanla 8 yaşında tanıştım. 4 yaşındayken Beethoven’un 9. Senfonisi’ni hiç nota bilgisi olmadan piyanoda çalmaya başladığımda müziğe olan yeteneğim de ortaya çıkmış oldu. Konservatuar sınavlarında parmak yapımdan dolayı ve kemanın sesi beni her zaman çok etkilediği için bu enstürmana yöneldim. Daha sonraki yıllarda kemanla birbirimize büyük bir tutku ile bağlandık. Özellikle 14 yaşında Paris’e keman egitimine devam etmek için gittiğimde en yakın arkadaşım keman oldu. Bunu izleyen yıllarda da Paris’ten Amerika’ya, Amerika’dan Kanada’ya ve sonra tekrar Amerika’ya döndüğümde, ülkeler ve yaşamım değişse de kemanım yaşamımda hep ilk sırayı aldı. Söyleyemediğim duyguları notalarla ifade etmemde bir araç oldu. Dünyanın neresine gidersem gideyim yanımda kemanım olduktan sonra her yerde yaşabileceğimi, her dilden her ırktan insanla iletişim kurabileceğimi anlamış bulunuyorum.
Eleştirmenlerce ‘Kemanın Genç Divası’ olarak tanımlanıyorsunuz. Bu tanımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
University of Calgary’de 2009 Mart ayında mezuniyet resitalimde üniversite rektörümüz, profesörlerimiz ve dekanlarımız konser salonunda beni dinlerken büyülendiklerini ve tartışmasız “Kemanın Yeni Divasi” olduğumu söylediler. Bunu o kadar ısrarla vurguladılar ki Üniversite içinde birden unvanım “Kemanın Yeni Divasi” olarak yayıldı. Bu tanım; kemanın sesini bir insan sesi gibi kullandığım için geldi. Kemanımla ve yapmış olduğum müzik ile ayrı bir dünyanın kapısını araladım. Duygularımı, yaşadıklarımı ve gördüklerimi kemanımla ve muziğimle dile getirdiğim için söylenemeyen sözcükleri kemanla söylediğim için hocalarım ve eleştirmenler bu sözü bana uygun gördüler. Bu tanıma layık olmaya çalışıyorum.
Dünyanın prestijli konser salonu olan New York Carnegie Hall’de konser verecekseniz. Bu durum sizi heyecanladırıyor mu?
Carnegie Hall’de konser vermek için seçilmek ve Tchaikovsky, Mahler, Rachmaninoff, Toscanini ve Maria Callas gibi tarihe ismini yazdırmış kişilerin konser vermis olduğu salonda konser vermek tabii ki cok büyük bir ayrıcalık. Ayrıca, Carnegie Hall’de bir Türk olarak, Türk bestecilerimizden Adnan Saygun’un “Horon” adlı eserini Amerikalı dinleyecilere sunmak heyecanlandırıcı ve gurur verici bir olay. Fakat doğduğum şehir olan İstanbul’da, doğduğum yer olan Kadıköy’de konser vermek ayrı bir heyecan... Ülkemi çok seviyorum ve sürekli olarak çesitli ülkelerde konserler veren bir klasik müzikçi olarak dünyanın neresinde olursam olayım Türk kimliğimi özellikle vurguluyorum.
Türkiye turnesinin açılışı Kadıköy’de yapılıcak. Kadıköy’ün sizdeki yeri nedir?
Kadıköy’ün yeri benim için apayrıdır. Doğup büyüdüğüm yer olmasının yanı sıra, ailemin orada olması, kalbimde Kadiköy’ün yerini ulaşılmaz kılıyor. Doğup büyüdüğüm yerde, konser vermek beni cok daha fazla heyecanlandırıyor. Her sene, Mayıs ayını iple çekiyorum. Çünkü icra etmiş olduğum müziği doğduğum topraklarda çalmak bambaşka bir duygu.10 Mayıs’ta Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 21 Mayıs’ta da Kadıköy Belediyesi Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde konser vereceğim için çok mutluyum.
Klasik müzikte Türkiye’nin yeri sizce nerede?
Klasik müzik, Türkiye’de Cumhuriyet döneminden sonra daha fazla yerleşmeye başlayan yeni bir dal. Türkiye’de sadece belli bir kesimin dinleyeceği müzik türü olarak adlandırılmaması ve insanların klasik müziğe korku ile yaklaşmaması için klasik müzik eğitiminin küçük yaşta başlaması gerektiğini düşünüyorum. Yorumcuların da parça seçimlerinde belki daha güncel ya da tanıdık ve kulağa hos gelen parçaları seçerek daha cesur olmaları gerektiğine inanıyorum. Ayrıca Türkiye’de klasik müziği sadece konser salonlarına bırakmayıp daha geniş mekanlara açarsak Türkiye’de klasik müziğe olan ilgi de artacaktır.
Seyhan KALKAN VAYİÇ