Çocukluk arkadaşı iki müzisyen olan Oğuz Öner ve Uran Apak'ın temellerini bir Kadıköy parkında attıkları müzik grubu Nu Park, 20 seneye yakındır yavaş ama kararlı adımlarla müzik yapmayı sürdürüyor. Nu Park'ın müziği, İstanbul'un müzikal ve kültürel köklerinden beslenirken, yaptıkları dünya yolculukları ve tanıştıkları renkli insanlarla şekilleniyor. Öner’in İstanbul’daki ve Apak’ın Londra’daki yaşamı Nu Park’ın ses evreninde buluşup birbirini besliyor. Downtempo, organic house, electro-pop ve ambient türlerinden ilham alan grup, performanslarında sinematik, şairane, psikedelik ve zaman zaman melankolik bir yolculuk sunuyor.
Geçtiğimiz aylarda Kanto Records etiketiyle yayınladıkları yeni EP’leri “Siyah At” vesilesiyle, Oğuz Öner & Uran Apak’la söyleştik.
Sizlerle 10 sene evvel de röportaj yapmıştık. Aradan geçen senelerde Nu Park adına neler değişti, neler aynı kaldı?
Vay be, 10 sene geçmiş demek ki... Nu Park hayalleri olan bir grup ama ünlü olmak için çırpınmadık hiç. Bu yüzden zamanın hem içinde hem de dışında gibiyiz, kendi yolumuzdayız. Bence müziğin ruhu ve canlılığı biraz da bundan kaynaklanıyor. En büyük değişikliğimiz şu: çekirdek kadroya geri döndük, Oğuz ve Uran olarak. Müzikteki değişiklik ise daha çok dans ritmlerine ve dünya tınılarına açık oluşumuz. Parçalar hala sözleri ve şiiri barındırıyor ama seslerden oluşan yolculuk daha ön planda.
(Uran Apak ve Oğuz Öner)
Siz ikiniz Nu Park’ta demirbaşsınız. Bu süreçte gelip giden kimler oldu ve neden ayrıldılar gruptan?
Evet hücrenin çekirdeği biziz. Bu çekirdek çocukluğa dayandığı için kökleri derin. Geçtiğimiz yıllarda gitarda Ozan Erkan, vokalde Nilüfer Ormanlı ve kemanda İlker Görgülü olmak üzere daha büyük bir orkestra haline geldik. Doğaçlamayı da sevdiğimiz için bayağı cümbüşlü bir kolektif olduk. Bu müzisyenlerin hepsi enstrümanlarındaki kabiliyetlerinin yanı sıra doğaçlama konusunda çok iyiler. Tekrar küçülmemiz kendiliğinden bir süreç oldu aslında. Müzisyen arkadaşlarımız İstanbul’dan taşındılar, farklı projelere odaklandılar. Buna rağmen onları geniş ailemizin parçası olarak görüyoruz. Bu aralar konuk müzisyenlerle biraz daha genişleme düşüncemiz var. Nu Park hep şöyle ya da böyle olacak demek imkansız.
“YOLCULUK DELİSİ”
Nu Park 19’unda bir gencin yaşında. Alternatif müzik sahnesinde nerede duruyor sizce bu genç?
19 yaşında olmak harika bir his! Ne tam acemi ne de yaşlı; tam kıvamında. (gülümsüyorlar) Alternatif müzik sahnesinde Nu Park, her zaman kendi yolunu yavaş yavaş, deneyip yanılarak çizen, biraz asi, biraz da meraklı bir genç oldu. Elektronikten psikedeliğe, sinematik tınılardan indie ruhuna ve organik dansa kadar pek çok farklı dünyaya dokunduk. Sonuç? Kendi tarzını yaratan, sınırları zorlamayı seven yolculuk delisi bir Nu Park...
Ülkenin atmosferi sizi ve müziğinizi nasıl etkiliyor?
Türkiye’de yaşamak başlı başına bir macera. Bazen komedi, bazen dram, bazen de epik bir hikâye… Bu kadar hareketli bir ortamda yaşayıp da müziğimize yansıtmamak imkânsız. Yeşilçam’dan bilim kurguya, sokak seslerinden tarihimize kadar pek çok şeyden ilham alıyoruz. Ülkenin kaotik yapısı, müziğimizde de kendini gösteriyor; kaostan poetik düzen yaratma denemelerini seviyoruz.
Nu Park kısmen analog bir dünyaya doğdu, dijital alemde büyüyor. Bu geçişi nasıl yaşadınız?
İlk başta “Ne oluyoruz?” dedik tabii. Yarı analog bir dünyadan geliyoruz; kablolar, kasetçalarlar, eski synth’ler, discman’ler..Windows’un masaüstündeki sound recorder’ı alıştırdı bizi dijital dünyaya. (gülüyorlar) Dijital dünya büyüdükçe, biz de oyun alanımızı genişlettik. Şimdi hem analog sıcaklığını hem de dijitalin sonsuz imkânlarını bir araya getiriyoruz. Eskiden kasetlere kaydederdik, şimdi bulutlara kaydediyoruz, stream ediyoruz ama özümüz hep aynı.
Sanki sıkça konser vermiyorsunuz, değil mi?
Evet konserler ender, bu yüzden de daha özel bir his barındırıyor. Dijital tüketim dünyası içerisinde kopyalanamayan bir deneyim yaşamayı ve yaşatmayı seviyoruz. Ama değişik dönemlerimiz oluyor, bu aralar yeni konserler konusunda tekrar heyecanlıyız.
10 yıl sonra tekrar bir röportaj yaparsak Nu Park için ne söylüyor olmak istersiniz?
10 yıl sonra mı... Muhtemelen yine burada olacağız ve “Bu son projemiz çok özel!” diyeceğiz. (gülüşmeler) Ama işin aslı şu: Nu Park sürekli evrilen, dönüşen bir yapıya sahip. 10 yıl sonra belki bambaşka sound’lara dalmış, belki de yine analog ve dijitali, fiziksel-doğal zekayı ve artık üst düzeye çıkmış yapay zeka sistemlerini harmanlayan, ruha dokunan yeni hikâyeler anlatıyor olacağız. Belki bir film müziği yapmışız, belki sevdiğimiz bir sahnede , Japonya’da ormanda bir underground elektronik festivalinde ya da XR ile sanal bulutlar arasında yine müzik yapıyoruz. Başka disiplinlerle; moda, gastronomi, tiyatro, oyun ve dansla içiçe “deneyimler” tasarlıyoruz. Kesin olan şu: Biz hâlâ müziğin ve “ses”in farklı formlarının içinde olacağız ve içimizdeki sesi ararken heyecanımızı kaybetmeyeceğiz...
FOTOĞRAFLAR: BİRGİHAN UMUTLU