Ay, Ay Ana, Ana Ay!
İşit sesimizi
Ört üzerimizi
Göster bizi bize!
Adını müzisyenler Sumru Ağıryürüyen ve Orçun Baştürk'ün isimlerinin ilk harflerinden alan SO Duo'nun ilk albümü “Ay Ana”nın açılış parçasının sözleri bunlar. Yıllardır iz bırakan topluluk ve projelerden tanınan iki müzisyenin, gelenekselden avangarda farklı deneyimlerini buluşturdukları bestelerinden oluşan albümde, SO Duo'nun kendi sözlerinin yanı sıra, Aşık Veysel, Yunus Emre, Lao Tzu gibi isimler, kadim metinler ve yerli uygarlıklardan esinlenmeler dikkat çekiyor.
Albümde şarkılara ses veren Sumru Ağıryürüyen ayrıca mandolin, klavye ve perküsyonda; Orçun Baştürk ise panduri, davul, ses, klavye, elektroniklerde yer alıyor. 14 Kasım’da Kadıköy’deki Muaf Peyote’de sahne alacak olan SO Duo’yu Ağıryürüyen ve Baştürk’e sorduk.
2013'te bir konserde birlikte çaldıktan sonra, müzikal olarak kesişen alanlarımızdan yola çıkarak birlikte neler yapabileceğimizi düşündük. İlk önce değerli müzisyen dostumuz Şevket Akıncı'yı aramıza alıp doğaçlama üçlümüz Konjo'yu kurduk. Bu süreç içinde müzikal ya da müzik dışı alanlardaki farklılıklarımız da birbirini besledi. 2015'te başlangıçta davul-vokal ve doğaçlama ağırlıklı bir ikili olarak düşündüğümüz SO Duo fikri üzerinde çalışmaya başladık. İlk konserimizi 2016 Hıdrellezinde Heybeliada Ruhban Okulu'nda verdik. Cappadox, Üç Tutku gibi festivallerde çaldık. Geçtiğimiz yıl Hollanda'da Operadagen Festivali'nde Claron McFadden ve Oğuz Büyükberber ile birlikte yer aldık.
Orçun'un davulu ve vokali, Sumru'nun vokali ve mandolini vardı elimizde ve ağırlıklı olarak doğaçlamalar. Sonra Orçun panduri ve klavye katıldı sazlar arasına. Orçun'un besteleri ve Sumru'nun yazdığı ya da uyarladığı sözlerle şarkılar ortaya çıktı. İkimizin farklı müzikal birikimlerinden ve müzik dışı alanlardaki meraklarından beslenen, yalın, geleneksel tınılarla bağlantılı, bir yandan da müzikal akımların, gelişmelerin farkında olan bir repertuarımız var. Tür olarak "alt-folk" ve "diğer" kategorisinde olduğu söylenebilir. Konserlerde şarkılarımızın yanı sıra buralardan ya da farklı topraklardan türküleri de seslendiriyoruz. Bazen de seyircimizle birlikte doğaçlamalar yapıyoruz.
Ay Ana'da, kendi sözlerimizin yanı sıra, farklı kaynaklardan aldığımız metinler yer alıyor. Bu metinler zaten başucu kitaplarımızdan, sevdiğimiz ozan ve şairlerden. Besteler ve sözler gayet doğal bir şekilde birbirini buldu hep. Örneğin, Edgü Ol (Bu fal iyidir) şarkımız, Irk Bitig adlı eski bir Uygur diyalektiyle ve rünik yazıyla yazılmış en eski Türkçe eserlerden. Bu özelliğiyle dikkatimizi çekmişti epeyce önce. Keza, Tao Te Ching ve Sait Halman'ın çevirdiği Eski Uygarlıkların Şiirleri kitabı da öyle. Albümde yer alan her söz ve her sesin kişisel ya da ortak tarihimizde bir anlamı var; bizim müzik yapma yolculuğumuzla bağlantılı, zamansız ve mekansız.
İpucu albümde gizli. (gülümsüyorlar)
Ay Ana yayınlandıktan sonra albümdeki ses bileşimini aktarabilmek için konserlerde SO Duo ve Dostlar olarak çalmaya karar verdik. Artık bize davul ve elektroniklerde Onur Başkurt eşlik ediyor. Albümde konuğumuz olan Elif Canfezâ Gündüz de klasik kemençeyle aramızda. Bu şekilde ilk kez İstanbul Caz Festivali Gece Gezmesi'nde Bina'da çaldık. 26 Ağustos'ta da Gitarcafe'de ABD'li bansuri ve klarnet ustası Steve Gorn'u konuk ettik. Kendisinin bizimle çalmayı önermesi çok mutlu etti bizi. Albüm yerli ve dış basında ilgi uyandırdı, keza konserlerde de olumlu yorumlar alıyoruz. Derdimizin anlaşıldığını hissetmek devam etmek için güç veriyor.
Ülkede 70'lerin sonlarına kadar caz, rock ve şehirli folk müzik alanında çok ciddi, kilometre taşı çalışmalar yapılmış. Bunlar tekrar yavaş yavaş gündeme geliyor. (Belki de çok hızlı bir şekilde, emin olmak zor). Şimdi bir müzik damarından bahsedeceksek popüler kültürün en büyük sermayesi olan pop müzikten bahsedebiliriz. Buna televizyon, diziler, yeni dönem komedi filmleri de eklenebilir. Aslında pek çok ülkede aynı basitlik ve yozlaşma söz konusu. Ana akımla özgün çalışmalar arasında büyük bir uçurum, kültürel kutuplaşma oluşmuş durumda; bunu aşabilen müzisyenleri tebrik ederiz. İnsanlar büyük resmi görmeden, merak etmeden yaşıyorlar, görmelerini ve merak etmelerini engellemek için popüler kültürün tüm araçları devrede. Bunun sonuçlarını müzik dünyamızda da görüyoruz. Ayrıca internetin devreye girmesi müzikal anlamda belli oranlarda demokratikleşme sağlasa da, tektipleşmeyi beraberinde getirdi. Bu noktada bir müzisyenin ya da grubun kendi olarak kalabilmesi, etkilendiği kaynakları doğru seçip, iyi hazmetmesi çok önemli. Sektör bir yana, merak yoksa, size sunulanı almaya hazır bir tembellikle yaşıyorsanız vasatın üstüne çıkamazsınız. Son dönemde çok iyi müzikler çıksa da bu vasat içinde yaşadığımız hissine kapılıyoruz.
Akıntıya karşı kürek çekmek hiçbir zaman kolay değil. Fakat kendimizi bir şeyin alternatifi olarak değil müzik yapan iki bağımsız müzisyen olarak görüyoruz. Sizin için alternatif olabiliriz; neyin alternatifi olduğumuza dinleyici karar versin.
Bir EP yolda görünüyor. Konserlerimizde müzisyen dostlarımız ve farklı disiplinlerden sanatçılarla işbirliği yapmak amacındayız. Farklı ülkelerde çalmaya da devam edeceğiz.
“KADIKÖY’DE MÜZİK NEFES ALABİLİYOR”
Kadıköy müziğin nefes aldığı az sayıda semtlerden. Ancak daha fazla özeni hak ediyor. Eski yıllara dayanan bir yaşantısı var müziğin Kadıköy'de. Bugünse özellikle bağımsız müzik açısından önemli. Kadıköy dinleyicisi de seçici ve ilgili. Genç nüfus burada ve ilginç bir çekim alanı oluşmuş durumda. Daha fazla araştırmacı olurlarsa takip ettikleri müziği de daha iyi değerlendireceklerdir.
Fotoğraflar: Pınar Gediközer