Kızıltoprak’ta ‘Namutena’ bir müzikal eylem…

Kadıköylü akademisyen-müzisyen Zeynep Ayşe Hatipoğlu, kentsel dönüşümle mutenalaştırılan yaşam alanlarına dikkat çekmek için, yaşadığı semt Kızıltoprak’ta bir inşaat alanında ‘Namutena’ adlı müzikal bir eylem-aktivite düzenledi.

28 Mart 2017 - 15:21

Gün geçmiyor ki, Kadıköy’ün yaşamakta olduğu kentsel dönüşüm süreci, sanatsal bir üretime tema olmasın. Nota bilen müziğe döküyor, tiyatrocular sahneye taşıyor, şehircilik uzmanları kitaplar yazıyor. Zeynep Ayşe Hatipoğlu da onlardan biri. Doğma büyüme Bağdat Caddesi sakini Hatipoğlu, bu kentsel dönüşüm projelerinin, yaşadığı çevredeki insanlar üzerinde maddi, manevi olumsuz yönde etkilerine şahit oluyor. Buradan hareketle de ‘’Na-mute-na’’ etkinliğini düzenliyor. ‘’Bbir mekânın dönüşümünden önce orayla bağlantılı bir hafıza bırakmak istedik. Bunu da, müzik yaparak gerçekleştirmiş olduk’’ diyen Hatipoğlu’na detayları sorduk.

Öncelikle sizi tanıyalım.

Kızıltoprak’ta doğdum. Kalabalık aile, eş, dost toplanıp, müzik yapılan bir evde büyüdüm.  2000 yılında başladığım İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nda viyolonsel eğitimi aldım. Lisans seviyesinde viyolonsele ek olarak kompozisyon bölümünü tamamladım. Yüksek lisansta, teori ağırlıklı bir bölümdeydim. Şimdi ise, İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) viyolonsel performans alanında doktora programındayım. Türk makam müziği, çağdaş ve klasik müzik performans ve kompozisyon çalışmalarıma devam ediyorum.  İki yıldır da TMDK, kompozisyon bölümde asistan olarak çalışıyorum. 

Siz bir akademisyen/müzisyen (besteci/çellist) olarak İstanbul’daki ve bilhassa sizin de yaşadığınız yer olan Kadıköy’deki kentsel dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz?

Bağdat Caddesi’nde doğdum, büyüdüm. Çoğunlukla Kızıltoprak, Caddebostan arasında geçen bir hayatım var ve hızlı değişime şahit oluyorum. Doğduğum bina, 60’larda yine bir dönüşüm furyasıyla betonlaşmadan önce annemin babaannesinin köşküydü. Bu günlerde bir dönüşüme daha giriyor. Aile büyükleri eski zamanlarda semtin bugün olduğundan ne kadar farklı olduğunu hep aktarırlar. Örneğin şu an yaşadığım bina babaannemin sayfiye eviymiş ve mayoları ile denize giderlermiş. Bu mahallelerin kendine has bir dokusu ve yaşanmışlığı var. Dönüşüm, değişim tabi ki olmalı. Ben mimar bir babanın kızıyım, binaların sağlamlaştırılma gerekliliği aşikar ancak asıl olan bu dönüşümün nasıl, neden ve kimler için yapıldığı.

Sizi nasıl etkiliyor mesela ruhsal olarak? Ya da fiziksel olarak; misal evinizde müzik yaparken vinç gürültüleri sizi rahatsız ediyor mu?

Kentsel dönüşüm projelerinin ağır hasarlara sebep olduğu, belli bir ölçüde kamuoyuna da yansıyan birçok mahalle var İstanbul’da. Bağdat Caddesi’nde yaşanan dönüşümde farklı hasarlar bırakıyor tabii. Benim oturduğum sokakta en son saydığımda altı, yedi tane inşaat vardı. Düşünebiliyor musunuz bunların gürültüsünü, tozunu? Mahalleliler bu seslere, toza, yıkık alanlar arasında nefes alma çabalarına, kamyonların trafiğine sıradan bir durum gibi bakar oldu. Yapılan yeni binalarla sokaklar tanınmaz hale geldi. Maalesef ki var olan dokuyu korumaya dair en ufak bir çaba gösterilmiyor. Durum böyle olunca mahalleliler kendini yaşadığı yere yabancı hissetmeye başlıyor. Üç, beş ağaç arasında sokaklarda bisiklete binerken şimdi inşaat kalabalığında karşıdan karşıya geçerken tedirgin olunuyor.

Sanatın toplumsal meselelere/sorunlara olan etkisi/misyonu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sanatçı, fikrini, güzel gördüğünü, üzerine düşünerek, emek vererek, keyif aldığı bir biçimde ortaya koyuyor. Toplumsal meselelere, güzellikle yaklaşarak dikkat çekmenin etkili olduğunu düşünüyorum. Sanatsal aktiviteler bireyleri bir yolculuğa çıkarıyor, özellikle gündemin böylesine yoğun ve karışık olduğu zamanlarda, ruhsal ve fiziksel olarak böylesi bir dinginlik ve odaklanma ihtiyacı çoğalıyor. Aynı zamanda zihin, alışıla gelmiş kalıpların dışına çıkma egzersizi yapabilecek alan buluyor.

Kentsel dönüşüm pek çok sanatçıyı, bu mevzuya sanatla dikkat çekmeye yönlendirdi. Zira Kadıköy’de bu konuya dair tiyatro oyunları sahneleniyor. Siz de mevzuya kendi açınızdan, müzikten değinmiş oluyorsunuz, değil mi?

Benim bu mevzuya yaklaşımımın şahsi bir hikayesi var. Projelerin, yaşadığım çevrede insanlar üzerinde maddi, manevi olumsuz yönde etkilerine çokça şahit oldum halen de oluyorum. ‘’Na-mute-na’’ ile yaptığımız, bir mekânın dönüşümünden önce orayla bağlantılı, kalıcı ve ortak bir hafıza bırakmak oldu. Bunu da, müzik yaparak gerçekleştirmiş olduk.

2016 yılında “Onebeat” adlı uluslararası çapta düzenlenen ve dünyanın farklı kültürlerinden müzisyenleri bir araya getiren bir müzik değişim programının ilk kez İstanbul’ da gerçekleştirilen ayağına katıldım. Onebeat, katılan her müzisyene, toplumsal sorunlara müzikle ilintili fikirler geliştirme ve çözümler getirecek projeleri gerçekleştirme desteğini sağladı. Ekiple geçirdiğim süre boyunca meseleyi müzikle bağdaştırarak irdeleme fikrini geliştirme fırsatını buldum. Bu sürede, “Sulukule Çoçuk Sanat Atölyesi” koordinatör ve eğitimcilerinden Funda Oral aracılığıyla gençlik orkestrası üyeleri ve genç rapçilerden oluşan “Teşkilat-ı İsyan” grup üyeleriyle tanıştım. Birlikte müzik yaptık, kayıtlar aldık. Müziklerini, isyanlarını ve mahallelerine olan bağlarını dinledim. Bu süreçler ardından da projenin gerçekleşme aşamasına varana dek fikir paylaşımında bulunduğum ve destek aldığım bir çok arkadaşım oldu.

Tam olarak nerede, nasıl bir çekim yapıldı?

Kızıltoprak’ta etkinliği gerçekleştirdiğimiz yıkım alanında, o tarihte (22 Ekim 2016) henüz yıkılmamış bir atölyemiz vardı. Aslında biz atölyemizin bahçesindeydik. Dolayısıyla bom boş ve yıkıntılar arasında bir arazide olmanın getireceği zorlukları yaşamadık.

Orada yıkıntıların arasında, oralarda yaşamış olanların anılarının ortasında müzik yapmak size nasıl hissettirdi?

Belki de o mekânla ilgili en çok hikayesi olan benim ailem. O gün herkes oradaydı, hatta abim ve babam sahnedeydi. Mekânla bağlantılı, yıllar boyu biriktirdiğimiz anılara o gün sonuncusu eklenmiş oldu. Çevre apartman sakinleri camlarından dinlediler, yoldan geçen insanlar sesleri duyup aramıza katıldılar. Birlikte olmanın enerjisi bam başkaydı ve aldığımız kayıtlar sayesinde mekânın sesi ortak bir hafızaya kaydedilmiş oldu.

Bu müzikal aktivitenin amacı isminde gizli ama bir de sizden duymak isterim... Neye dikkat çekmek istediniz?

İstanbul’ da, tarihsel izleri silen, sosyal, kültürel ve ekonomik çöküntülere sebep olan bir çok kentsel dönüşüm projesi gerçekleştiriliyor. Her bölge farklı bir biçimde etkileniyor bu dönüşümden. Son dönemde, Bağdat Caddesi’nde hız almış bu projeler artık olağan karşılanmaya başladı. Gerçekleştirdiğimiz etkinlikte dönüşümün olağan kabul edildiği, yani sessizleştirildiği bir alanda, mekânın yeniden canlandırılan sesini hafızalara kaydetmeyi amaçladık.  

Sizinle birlikte çalan müzisyenler kimler? Neden bu kişiler? Yani sormak istediğim şu; onlar da bu mevzuları dert edinen kişiler mi?

Performans gerçekleştiren müzisyenler; Mertcan Bilgin/ Davul, Osama Badawe /Ud, Ruşen Can Acet/ Kabak Kemane, Yarkın Duo (Baturay Yarkın/ Klavye, Nağme Yarkın/ Klasik Kemençe), Özgür Mert Yavru / Ukulele ve Vokal, Haydar Cengiz / Elektrik gitar ve Vokal, Mehmet Ali Hatipoğlu/ gitar,  Karakamu( Elektrik Gitar -Tolga Balcı, Davul- Emre Köse, Bas- Cenk Es), Flower room (Eray Gedik- gitar), Merve Salgar/ tanbur, Zeynep Ayşe Hatipoğlu/ cello, Ahmet Sinan Hatipoğlu/gitar. Ses kayıt ekibimiz; Batuhan Oğuz, Can Gürses ve Anıl Gün. Video ve fotoğraf çekimlerini, Hasan Serin ve İbrahim Çakmak gerçekleştirdi.

Performans gerçekleştiren müzisyen arkadaşlarımın hepsi birbirinden farklı uslupta müzik yapıyor. Mesela, kemençe de vardı davul da.. Bir yandan caz melodileri duyduk, diğer taraftan aşk şarkıları. Tüm müzisyenler ilk kez o gün bir araya geldi ve hep birlikte müzik yapıldı, işte sanatın birleştirici gücü!  

Çalınan şarkıların, içeriğe dair özel bir anlamı/katkısı var mı?

Müzisyenler kendi müziklerini seslendirdiler. Günün bence en değerli bölümü, etkinliklerin sonunda gerçekleştirdiğimiz doğaçlamalardı. Doğaçlamalarda, müzisyenler ilk kez birlikte çaldılar. Mekânın yok oluşuyla beraber o gün çıkarılan seslerinde bir daha tekrarı olamayacak. 

Başka bir yerlere gönderilecek mi video? Yani bir tek günlük konserin çıktıları nasıl değerlendirilecek?

Şu an internette etkinlik gününü ve performansları kısa kesitler halinde aktaran bir video mevcut. Videonun kurgusunu Tolga Balcı hazırladı. Yakın zamanda Na-mute-na facebook hesabımızdan da duyurusunu yaparak performansların ayrı videolarını ve ses kayıtlarını paylaşmayı düşünüyoruz.

Benzeri müzikal eylemleriniz sürecek mi?

Oluşturduğumuz namutena konsepti ile farklı mekânlarda sesler çıkarmayı sürdürmeyi arzu ediyoruz.  

https://www.facebook.com/Na-mute-na-674221619412992/?ref=ts&fref=ts


ARŞİV