Sanat mekanlarının hızla çoğaldığı İstanbul’da, Kadıköy’den hüzünlü bir haber var; 30 yıla yakındır Kalamış’ın yanı başında sanat dünyasına hizmet veren Kızıltoprak Sanat Galerisi kapanıyor. Vedasını da bir galeriye yaraşır şekilde, bir sergiyle yapıyor; “Son Sergi: Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde Zamanın İzleri”.
Galeri kapılarını 5 Mayıs’ta son kez bu sergiyle açtı, 31 Mayıs’ta da elveda demeye hazırlanıyor. Nazlı Pektaş küratörlüğündeki bu özel sergide, galeride iz bırakmış sanatçıların eserlerinden oluşan özel bir seçkiye yer veriyor. Bu seçki, aralarında Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu, Kristin Saleri, Naile Akıncı, Mustafa Pilevneli, Süleyman Saim Tekcan, Teoman- Gülseren Südor, Resul Aytemur’un aralarında olduğu 46 usta ismin, galerinin geçmişinde açtıkları sergilerin izlerini taşıyor. Sergi hem yaşamını sürdüren hem de aramızdan ayrılmış sanatçıların resim, heykel ve seramik eserlerine yer verirken galeride daha önce sergiye katılmamış genç ve yetenekli bir cam sanatçısının çalışmalarını da sergiye dahil ederek, galerinin hep yaptığı gibi veda ederken de geleceğe bir kapı aralıyor.
Biz de, sanat mekanları ve kafeleriyle ilçenin yeni popüler duraklarından olan Kızıltoprak Rüştiye Sokak’ın sonundaki ikinci derece tarihi bir eser olan binanın giriş katında bulunan galeriyi ziyaret ederek, semte veda etmeye hazırlanan galerinin kurucusu Tülay Atasoy’la konuştuk.
Size samimi olarak itiraf edeyim; çok sevdiğim bir işi yaptım uzun süre ve çok sevdiğim, değerli sanatçılarla çalıştım. Onların birçoğu maalesef vefat etti, bu bende derin bir üzüntü yaratıyor. Ayrıca sanat ortamı artık beni mutlu etmiyor. Bunu söylemek çok hoş bir şey değil ama ne yapayım, öyle hissediyorum. Her şey olumsuz manada çok değişti. Mesela yetkin olmayan kişiler tarafından online müzayede yapılmaya başlandı. Bu işe gönül vermiş insanlar bundan rahatsız oluyorlar. Ayrıca sanat izleyicisi kesimi değişiyor. Ekonomik koşulları söylemiyorum bile. Her şey değişti, ben gerilerde, o mutlu geçmiş günlerde kaldım. Böylelikle bu camiada çekilmeye karar verdim.
‘Tülay hanım yapmayın, aşk olsun bizi bırakmayın’ diyorlar. Valla ben de çok üzgünüm, bu kararı almak benim için de kolay değildi. Ama artık böyle bir sorumluluğu yüklenmek istemiyorum. Biraz özgür kalmak istiyorum ben de. Öte yandan yine sanatın içinde kalacağım, daha çok sergi gezme fırsatı bulabileceğim.
Öyle oldu. Çok az bir süre mimarlık yaptım. Okulu bitirir bitirmez evlendim, hemen çocuğum oldu. Ardından ikinci çocuğumu da biraz büyüttükten sonra mimarlık ofisi açmak için mekan ararken burası denk geldi. Abimiz, felsefeci ve ressam Tekin Artemel ‘Bütün galerileri Avrupa yakasında, Kadıköy yakasının ihtiyacı var’ diyerek burayı galeri yapmamı önerdi. Önce emin olamadım çünkü hiç bilmediğim bir alan. Sanat severim, sergileri gezerim, arada alıcılık da yaparım ama iş olarak galericiliği düşünmemiştim. Tekin abi ısrarcı olunca önce hem mimarlık ofisi olsun, duvarlarda da mini bir galeri yaparım diye düşündüm. Ama fizibilite çalışmaları yapınca bunun olamayacağını anladım. Velhasıl sonra burayı Kızıltoprak Sanat Galerisi olarak açtık. Sanatçılarla tanışmaya, sergileri daha çok takip etmeye, sanatçı seçmeye başladım. Burada her zaman sevdiğim sanatçıların sevdiğim işleri sergiledim. Öyle bir lüksüm oldu açıkçası.
“İYİ Kİ KADIKÖY’DE GALERİ AÇMIŞIM”
Enteresan bir şekilde etmedim çünkü biliyorum ki Kadıköy hep bir sanat merkezi olmuş. Evet dediğiniz gibi o zamanlar ‘sanatın kalbi Nişantaşı’nda, Beyoğlu’nda atar’ denirdi. Biz burayı açtığımızda burada Mine Sanat Galerisi vardı. Orası, bizim de alışveriş yaptığımız, çizgisi olan bir galeridir. Onun dışında başka galeri yoktu. Vardı ama yoktu diyeyim.
Aslen Erzurumluyum ama 17 yaşımdan beri Acıbadem’de yaşıyorum. Kadıköylü değilim ama burayı hep çok sevdim. Kadıköy doğasıyla -şimdilerde bozuldu maalesef- entelektüel yapısıyla özel bir yer. Kadıköy’ün yeri bende çok başkadır, o nedenle galerimi de burada açtım. Kadıköy’de neden bir galeri olmasın dedim ve yaptım. İyi şeyler sundum, alıcıyı çektim, onlar o güveni verdim. Bütün bunlar çok önemli. Gönülden ve büyük özveriyle yaptım işimi, çok ciddiye aldım. Kadıköy yakasında galeri açmak hiç yanlış bir şey değil. İyi ki de açmışım diyorum. Zaten aksini düşünüyor olsam ben de karşıya geçerdim. Hiç pişman olmadım Kadıköy’de olduğum için.
Galericilikten büyük paralar kazanacağım diye girişmedim, tamamen sevdiğim için yaptım. Burada da yıllardır sevdiğim, saygı duyduğum sanatçıların, sevdiğim işlerini sergiledim. Sağ olsunlar onlar da beni çok sevdiler, ilişkilerimiz çok güzel yürüdü. Güzel sergiler sunduk, burada keyifli buluşmalar yaşadık. Cumhuriyet kuşağı sanatçılarını burada toplardım, sohbetler ettik. O buluşmalara genç sanatçıları da davet ederdim.
Bir işi düzgün yapmak istiyorsanız, uzun soluklu olmak istiyorsanız işinizin başında olacaksınız . Yoksa ben de bilirdim, buraya birini oturtayım, ben sergiden sergiye geleyim. Ama yok öyle yapmadım, hep işimin başında oldum. Gelen izleyici sizi görmek, sizinle iletişim kurmak istiyor. Kendimi sorumlu hissediyorum sanatçıya karşı, izleyiciye karşı.
Evet, şimdiki sergimiz vesilesiyle de nostalji yapıyoruz ve yine Pazar günleri açıyoruz. Eskiden bu kadar çok trafik yoktu, o kadar yorucu değildi. Gerçekten çok misafirim geliri. O zamanlar genelde Cumartesileri de çalışılıyordu. Tek boş gün Pazar idi. Ben de bir galerinin pazar günü açık olması gerektiğini hep savunurum. Ama artık 16 yılın ardından her Pazar gelmekten ben de yoruldum. Biraz evimde, ailemle olmak istedim.
İLK SERGİ CUMHURİYET SANATÇILARI
Burada 94’te tadilata başladık, 95’te de 5. İstanbul Sanat Fuarı’na katılarak bu camiaya girmiş olduk. İlk sergimizi Mehmet Pesen, Nevin Çokay, Leyla Gamsız, Ruzin Gerçin, Hüseyin Bilişik ve Kainat Barkan Pajonk ile, Cumhuriyet kuşağı sanatçılarımızla yaptık. Sonra da kişisel sergilerle devam ettik. Çoğunluk kişisel sergi yaptım zaten. Sezon başlarında da karma sergi hazırlardık.
Galericiliğe başlarken şöyle bir karar almıştım; burada akademik eğitim almış sanatçılara ağırlık vereceğim. Mimarım, mimar bir sürü arkadaşım var, resim de yapıyorlar. Ama meslekleri bu değil. Sanatı meslek olarak seçmiş kişilere yer vermek istedim hep. Ayrıca figüratif ağırlıklı işlere yer vermek de diğer bir kuralımdı. Bu çizgimi bozmadan yıllardır devam ettirdim. Buraya her gün gelip ‘Benim çevrem var, çok satarım, burada sergi yapabilir miyim?’ diye soranlar vardı. ‘Kusura bakmayın, programımız ve çalıştığımız sanatçılar belli’ diyordum. Bu arada yanlış anlaşılmasın ama tabi bu amatör çalışanlar arasında da –onlar kendilerine ressamız diyorlar ama ben amatör görüyorum- çok yetenekli olanlar var. Onlar da hobi olarak yapsınlar tabi. İnsanların sanatın herhangi bir dalıyla uğraşması doğru bir yaklaşım.
“GALERİCİLİK DUVAR SATMAK DEĞİL”
İstanbul Belediyesi bu konuda güzel çalışmalar yapıyor, sanatı desteklemek adına yeni mekanlar açıyor. Benim gözlemim şu ki; Kadıköy’ün sanat ortamı daha çok tiyatro ve müzik ağırlıklı. Sanat galerisi olarak bir kaç tane iyi galeri de var tabi. Galeri işlevini devam ettiren diyeyim ben ona. Çünkü bu önemli. Galeride ne yapılır? Sergi açılır, izleyiciye sunulur, satılır, söyleşiler yapılır vesaire. Ben galeriyi böyle tanımlıyorum. Resim dersi filan vermeyi doğru bulmuyorum, o atölyeciliktir. Bana da zamanında hep dediler. Üst katımı da kiralayayıp, orada resim dersi verdirebilirdim ama o tür şeylere hiç girmedim. Çünkü yarın öbür gün orada ders alanlar burada sergi yapalım diye tutturacaklardı.
Bakın, ben duvar satmıyorum, mekan kiralamıyorum. Sadece Kadıköy değil, genelde şöyle bir durum var; galeriler mekanlarını kiralıyorlar. Bu bana çok ters geliyor. Kendi düzenlemedikleri sergi için duvar kiralamak. Anlıyorum bir noktada, onlar da yaşamlarını devam ettirmek için yapıyorlar ama bu başka tür bir ticaret. Kusura bakmasınlar ama kendilerine sanat galerisi demesinler.
Kızıltoprak Sanat Galerisi’ni ben açtım, ben kapatıyorum. Burası benimle bitsin istiyorum.
Evet öyle diyebiliriz gerçekten. Kimi zaman evden çok buraya vakit ayırdığım olmuştur. Hatta küçük oğlum, çocukken itiraz ederdi hep.
Karmaşık duygular içindeyim. Bu mekanı bırakacağım, Kalamış’tan ayrılacağım. Kafamda galeri olmadan nasıl olur bilemiyorum. Ama çok bunaldığım anları hatırlayınca, ‘Tülay doğru bir karar verdin’ diyorum. Hüzünlüyüm ama pişman değilim. Her güzel şeyin bir sonu vardır. Her son da yeni bir başlangıç doğurur...