Klasik müzik sever misiniz? Yoksa pek çok insan gibi bu ‘seçkin’ olarak tanımlanan müziğe mesafeli misiniz? Bir klasik eserin nasıl dinlenmesi gerektiğini biliyor musunuz? Bu müzikten gerçekten zevk alabileceğinizi farkında mısınız?
Klasik müzikle tanışma fırsatı bulamamış insanlara bu müziğin gizli kalmış güzelliklerini tanıtmayı kendine misyon edinen Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yaylı Çalgılar Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ozan Evrim Tunca’ya kulak verin o halde;
Siz bir 'klasik müzik anlatıcısı' ve yazar ve müzisyensiniz (çellist) değil mi?
Evet, genel olarak böyle diyebiliriz. Eğitimim çello sanatçılığı üzerine. Ancak akademik donanımım gelişirken klasik müziği tanıtmak, daha iyi anlaşılmasını sağlamakla ilgilenmeye başladım. Müzik psikolojisi ile de ilgilenerek müzik yeteneğinin keşfedilmesi ve gelişimi ile ilgili bilimsel çalışmalarım oldu. ‘Klasik müzik anlatıcısı’ tabirini güzel buldum, teşekkür ederim.
Klasik müziğin yaygınlaşması için çalışmalar yapıyorsunuz. Nedir bu çabanızın nedenleri?
İnsanımızın klasik müziğin sunduğu zengin olanaklardan yararlanamıyor olması beni rahatsız ediyor. Önlerinde duran, kolayca ulaşabilecekleri ve ülkemizde de gayet güzel biçimde icra edilen klasik müziğin herkes tarafından dinlenen, hakkında konuşulan, tartışılan bir şey olmasını diliyorum. Bu konuda da elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bence güzel ve değerli bir şey sunuyorsanız aynı zamanda bu sunduğunuz şey her neyse insanla buluşana ve onun yaşamında yer edene kadar da takip etmelisiniz. Yani “konser veriyoruz işte, isteyen gelir dinler” değil “Konserlere gelmek herkesin hakkı, bu olanakları kaçırmayın. Sizin klasik müzik ile yakınlaşmanızı zorlaştıran şeyler neyse gelin beraber çözelim” demek bence bize düşüyor.
‘Klasik müzik’ nedir diye sorsam, nasıl yanıtlardınız?
Klasik müzik Avrupa’da doğmuş, büyümüş ve tüm dünyaya yayılmış, zamanın eskitemediği niteliklere sahip ve küresel kültürün önemli bir parçası sanat dalıdır. Yani bu benim gözlüklerimi taktığımda gördüğüm şey. Pek çok farklı tanımı olabilir. Müzik türü, dolayısı ile bir sanat dalı; Avrupa’da doğup gelişmiş, neredeyse tüm ülkelerde bu türü icra eden ve üreten insanlar olduğuna göre de tüm dünyaya yayılmış. Klasik kelimesinden kasıt ‘eskimeyen’! Sonuç buraya çıkıyor…
Toplumumuz klasik müziğe biraz mesafe vardır. Neden sizce?
Sadece “anlayan” kesime hitap ettiği düşünülüyor. Şu an anlamadığıma göre herhalde müzikten anlar hale gelmem de zor diye görülüyor. Yabancı kültürlerle ilişkilendirenler de var. Bir kere anlamadığınız şeyler siz doğru biçimde tanışıp, meraklanıncaya kadar anlamadığınız şeylerdir. Sonra yaşamınıza katılmaya başlarlar. Doğru beslenme kaynağına kolayca da ulaşırsanız (video ya da ses kanalları, yakındaki konser salonları vs) kalıcı olurlar.
Klasik müzik yorumcu ve bestecileri yıllardır ülkemizde de var. Uluslararası olarak en iyi tanınanı Fazıl Say olmakla beraber Adnan Saygun, Suna Kan, İdil Biret gibi isimleri duymuş olabilirsiniz. Bu kişiler dışında da ülkemizde pek çok değerli müzisyen olmuş. Hep beraber uluslararası kültürün bir parçası olarak müzik üretiyoruz. Klasik müzik sadece Avrupa’ya ait değil, tüm dünyada ortak olarak paylaşılıyor.
Neden klasik müzik ‘seçkinlerin müziği’ diye tanımlanır kimi zaman?
Kendini seçkin görmeyenler yüzünden olabilir. Seçkinlik bir resmi paye değil. Ulusal ve yerel kültürden başka dünya kültüründen yararlanmayı, beslenmeyi gerekli gören ve buna emek harcayan herkesin hakkı bu. Yani doğru biçimde tanış, zaman ayırıp şans tanıyıp güzel örneklerini dinle, klasik müzik senin de olsun.
Bu önyargı nasıl aşılabilir?
Önyargının oluşma sebebini keşfederek. Az önce bahsettiğim bakış açıları ile problemin kökenine ilerlediğimi düşünüyorum. Klasik müziğin kapıları herkese açık. Hayatına kattığın için “seçkin” oluyorsun. Seçkin olunca hayatına katabiliyorsun değil.
Klasik müziğe nasıl aşina olmalı ve dinlemeliyiz?
Klasik müzikte neleri fark etmek gerektiği üzerinden bir bilgilendirme sağlıyorum kitabımda. Yani daha iyi tanımaktan, hangi ögelerden oluştuğunu bilmekten, dinlerken de nasıl ayrıştırıp/bütünleştireceğimiz konusunu çalışmaktan yana bir yol izliyorum. Çok seslilik, nüans, farklı ses renkleri gibi konular üzerinden müziği tanıtmaya çalışıyorum.
“60 Dakikada Klasik Müzik” adlı kitabınızdan bahseder misiniz?
Kitabı 2009’da Boyut Yayın Grubu yayınladı. Amacım insanların zamanını mümkün olduğunca az alarak etkili bir klasik müzik tanıştırması yapmaktı. Bu kitap aynı zamanda sesli bir kitap, yani insanlar tüm kitabı benim sesimden müzikal örneklerle dinleyebiliyor ve 52 dakika sürüyor. İstanbul’un trafiğinde arabalarının cd çalarlarında mesela.
Kitap sesli olunca Altı Nokta Körler Vakfı ile de bir çalışma yaptık. Kitabımdan her bir adet alındığında bir tane fazla CD’de kör bir vatandaşa armağan edildi. Hedefim körlerin yaşamına da bu zengin hazineyi sokmaktı. İstanbul’da sonra onları ziyaret ettin. Oya Sebuk (Altı Nokta Körler Vakfı Başkanı) ile de tanışıp bir konser de yaptım onlara. Kitap ana hatları ile ilk defa klasik müziğe doğru adım atacak kişinin yanında duruyor ve iyi bir ilk tanışma sağlıyor. Tamamı ile günlük dil ile yazılmış, içinde klasik müzikle ilgili fıkra ve karikatürler de bulunduran bir kitap. Müziksel bir beslenme piramidi bile var. Yani en sık olarak hangi müzikleri dinlemelisiniz gibi bir yaklaşım ile repertuvar önerileri.
“Klasik Müzikle Tanıştır” projeniz nedir?
60 Dakikada Klasik Müzik kitabını yazdıktan sonra kitabın metnine yakın bir konferans metni oluşturdum. Bu konferans ile Mersin, Ankara; Eskişehir Klasik Müzik Festivallerine davet edildim. Heybeliada Askeri Lisesi’nden tutun da Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu, Kültür Koleji gibi yerlerde klasik müziğe nasıl ilk adım atılacağını anlattım. Hatta ilk konferans konserlerimden biri de Süreyya Operası’nda oldu. Kadıköy dinleyicisi ile de ilk tanışmam öyle olmuş oldu. Daha sonra Romantik Çello ve Özgür Çello konserleri ile Süreyya Operası programında yer aldım.
Her neyse, bu konferans konserleri yaparken acaba benim dışımda insanlar da Türkiye’nin herhangi bir yerinde bu konferansları yapsalar nasıl olur diye düşünüyordum. Konferansı paylaşabileceğim bir paket haline getirdim ve Burdur, Trabzon, Kıbrıs, Ankara ve İstanbul’da başka müzik insanları bu konferansları kendileri yapmaya başladı. Hatta Marmara Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü öğrencileri bir proje gerçekleştirdiler müzikle tanıştır ile ilgili. Pek çok kişiye konferansı yapıp sonra anketle bilimsel çalışma yaptılar. Aslında eğer konferansı yapanlara küçük bir günlük yevmiye gibi bir ücret verebilecek bir sponsorum olsaydı özellikle emekli müzik öğretmenleri ile tüm Türkiye’yi ağlar ile örmüş olurdum. Borusan da dahil birkaç yer ile görüştüm ama destek alamayınca bıraktım. Yine de konferanslar 5000 kişiye ulaşmış oldu.
2010 tarihli Radikal gazetesinde ‘’Ozan Tunca, geniş kitlelerin müziğe olan eğilimini ve becerisini ölçmek amacıyla bir test geliştirdi’’ diye bir haber çıkmış. Bu test nasıl bir testti? Hayata geçti mi?
Müziksel İşitme testi benim konservatuvar yetenek sınavını insanların evine getirme isteğim ile başlamış bir proje. Yani daha çok insan müzik kulağı hakkında bilgi sahibi olsun istedim. Bilimsel çalışmalarını da tamamladım ve yayınladım. Sonrasında bir ios uygulaması olarak Çince ve İngilizce piyasaya girdi. Turkcell ile birkaç yıl görüştük ama neticeye bağlayamadık. Yoksa herkesin ulaşabileceği bir uygulama olacaktı. Yine de ben yaklaşık 2000 çocuğun müziksel işitme becerisini bu yöntemle taradım. Böylece kendilerini ve ailelerini bu anlamda bilgilendirdim. İzmir’de Melisa Karan Sanat Merkezi, İstanbul’da 37 Sanat Merkezi ve Eskişehir’de Ozart Akademi ve CAKA’larda müziksel işitme testi yapılabiliyor. Eskişehir’de bir özel okul Ozart Akademi’yi davet edip tüm çocukları test ile tarattı, çok iyi yetenekler keşfedildi. Çalgı uygunluklarına bakılarak senfoni orkestrası bile kurdular. Test daha yaygınlaşmalı.
Kadıköy, pek çok klasik müzik konserine ev sahipliği yapan bir ilçe. Neler söylersiniz bu konuda?
Kadıköy dinleyicisinin niteliği ile bilinen bir yer bizim sektörde. Kadıköy dinleyicisi ile ilgili kendini kültürel olarak zenginleştirmeyi seven, gündemi duyarlılıkla takip eden, yaşamında klasik müziğe ve benzer kültürel alanlara yer ayırmaya gayret eden bilinçli bir müzik tüketicisi imajı alırız biz müzisyenler olarak. Dolayısı ile de farklı bir değer veririz. Süreyya Operası ve Yeldeğirmeni Sanat Merkezi iyi konserleri takip edebildiğiniz mekanlar. Süreyya’nın konserler için davet edebildiği sanatçı profili bütçesi ve başka etkenlere dayanarak gayet iyi. Yeldeğirmeni Sanat da bütçesi olmamasına rağmen iyi konserler sergilemeye çalışıyor.