Alpay Erdem’e ‘komedyen’ demek yetersiz kalır. Zira kendisinin de dediği gibi ‘içinde mizah ile doğmuş’ biri o. Varlığı komik adeta. Kahkahalarla bölünen röportajımız da bunun kanıtı oldu. Erdem’le, ‘fıstık gibi’ benzetmesini yaptığı semti Koşuyolu’nda buluştuk.
Sevgili Alpay röportaja başlamadan evvel, röportajlarda saçmaladığınızı söylediniz. Neden öyle oluyor?
Sanırım soruları soran kişiyle aynı frekansta olamıyoruz pek. Bence bu yüzden saçma şeyler söylemeye başlıyorum. Kaçmak istiyorum o röportajdan. Hiçbir şeyden emin olamamak...
Heyecanlanıyor musunuz yoksa? E peki sahneye nasıl çıkıyorsunuz?
Heyecanlanmıyorum. Sadece Okan Bayülgen karşısında biraz heyecanlanıyor olabilirim. Bilemiyorum. Sahneye de ilk zamanlar çok heyecanlanarak çıkardım. Zamanla alışıyor insan pek çok şeye. Bayülgen’e de alışılır.
Ki ayrıca saçmalamak iyi değil midir? Kişiyi/okuyanı rahatlatır bence.
İyidir tabi. İlgiyi üzerine çeker.
Twitter’da yazdığınız olaylar gerçek mi kurgu mu?
Birçoğu gerçek hikayeler. Bir kısmı tamamen kurgu. Bir kısmı ise biraz gerçek, biraz kurgu.
“FİKİR İŞÇİSİYİM”
‘İntihal espri’ yorumları oluyor bazı tivitlerinizin altında. Doğru mu?
Doğru değil tabii ki. Mizahçı öyle bir şeye tenezzül mü eder? Bazı şakalar birbirlerine benzerler bu arada. Bazen aynı şakayı da düşünebilir mizahçılar. Bazen de bir yerde duyup unutmuşsundur, o şakayı kendi şakan bile zannedebilirsin. Ben kendimden eminim. Ben bir fikir işçisiyim. İşim bu. Fikir üretiyorum ben. Bazen kendi şakamı çalmakla bile itham edildiğim oluyor. Bunlar çok komik şeyler. Gerçekten çok eğleniyorum bazı yorumlar karşısında. İyi ki varlar.
Bence siz cidden ‘komik bir kalem’siniz. Nasıl oluyor bu? Nasıl komik olunur?
Teşekkür ederim. Emek veriyorum. Bir de yakın arkadaşlarıma hep söylerim; içimde mizahla doğdum. Stand Up diye bir kavram bile yokken hayatımızda, ben ortaokulda sınıfta tahtanın önüne çıkıp gösteri yaptım. Yapmışım yani, bilmiyorum ki. Gülmüşlerdi. Çocuktum, evde kendi sahnem vardı benim. Televizyonun hemen yanı. Komşular izlemeye gelirlerdi beni. Karikatür çizmek aklımda yoktu, karikatür çizerdim. Mizah yazarı olmak gibi bir şey yine aklımda yoktu, komik şeyler yazar, arkadaşlarıma okuturdum. Çok gülerlerdi. Aklıma komik şeyler gelirdi hep. Gülerdim öyle kendi başıma ben de. Ben mizah yapmazsam çok mutsuz olurum. Ben bu işe mecburum.
Sahneye komedyen olarak çıkmanın vazgeçilmez giysisi mi siyah tişört? Niye çoğu komedyen karalar bağlıyor yahu?
(Gülüşmeler) Ara ara yeşil giydiğim de oluyor ama siyah iyidir. Beyaz, ışığı çok yansıtır. Ben parlak şeyler giymeyi çok sevmiyorum sahnede. Bir de benim tişörtüm siyah değil, KOLSUZ SİYAH, lütfen. Tek kişilik stand up gösterimin adı da “Kolsuz Tişört” bu arada.
Jeofizik mühendisliği mezunusunuz. Mesleğinizi hiç yaptınız mı? Bu bölümü okumanın ‘komik’ olmanıza etkisi oldu mu?
Hiç yapmadım. Şöyle katkısı oldu bana; 10 yılda bitirdiğim için bölümümü, askere biraz geç gittim. O sürede de kendimi geliştirme imkanı buldum. L-Manyak, Lombak, Kemik, Penguen dergilerinde pişeyim de pişeyim diye uğraştım hep o süreçte. İyi oldu yani.
(Alpay Erdem’in söylediğine göre Türk stand up tarihinde ilk kez işitme engelliler için Beşiktaş’ta komedyen-akademisyen Gökben Hızlı Sayar ile tercümanlı gösteri yaptılar. )
Siz kimlere gülüyorsunuz?
Gibi dizisini çok seviyorum. Doğu Demirkol’un Doğu dizisi harika bir iş bence. Andropoz’u da çok beğendim. Bunun dışında, şimdi buradan sevdiğim komedyenlerin isimlerini verip, o kadar da sevmediğim komedyenleri incitmek istemiyorum.
Sansür yasası gündemde. Ne düşünüyorsunuz?
Dayatmalar ters tepecektir. Mutlaka özgürlükler kazanacak.
Otosansür uyguluyor musunuz?
Uygulamıyorum aslında. Ama mecrasına göre anlatım tarzım değişebiliyor. Sahnede hiç küfür etmem. Dergideki köşemde küfür kullanıyorum. Twitter’da daha da cüretkarım bu konuda. Aslında küfür konusuna değil de, mizahçının ne söylediğine odaklanmak daha doğru sanırım. Çünkü mizahçı bazen bir şey söyler ve o söylediği şeyle seni sarsabilir. O anı kaçırmamak lazım. Senin asla dile getiremediğin o şeyi, mizahçı şıkır şıkır söylerken orada ol bence.
(Alpay Erdem, 25 Kasım’da BKM Mutfak Kadıköy’de sahneye çıkacak)
“Komik şeyler yazar, komik şeyler çizer, komik şeyler anlatır, bisiklete biner…” diyorsunuz kendinizi tanıtırken. Komedyenlik kadar bisiklet de bir tutku sanırım sizde. O iki teker ile bağınızı nasıl anlatırsınız?
Bisiklet benim aşkım. Benim için yemek yemek su içmek gibi bir şey. Güzel bir alışkanlık bu. Yakın zamanda prestijli bir Youtube kanalı için bisiklet ve bisiklet yollarıyla ilgili bir pilot bölüm çekeceğiz. Öyle bir yeni heyecanımız da var artık. Daha önce de NTV’de “2 Teker 1 Yer” adlı bir bisiklet programı yapmıştım. 51. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu da yakından takip ettim. Yakından derken, tam içinden. Bisikletçilerle aynı otelde kalıp yarışı hakem arabasından takip etmek gibi tam içinden. Tek başıma bisikletimle İstanbul’dan Artvin’e gittim. Yapıyorum böyle şeyler.
FISTIK GİBİ KOŞUYOLU
Ne zamandır Koşuyolu’ndasınız? İstanbul’un sakin/sessiz kalabilmeyi bir şekilde başarabilmiş ender semtlerinden birinde yaşamak nasıl bir duygu?
15 senedir Koşuyolu’nda oturuyorum. Gayet güzel… Fıstık gibi bir duygu diyebilirim.
Geçmişin semti ile şimdisi arasında kıyas yapmanızı rica etsem neler söylerdiniz?
Aslında Koşuyolu’nda çok şey değişmedi gibi geliyor bana. İşte yeni mekanlar açıldı. Doğaldır. Bir iki bina dikildi ama Koşuyolu bir şekilde hep aynı kaldı. Çünkü buranın bir karakteri var.
Eklemek istediğiniz komik başka şey varsa buyurun.
Eklemek istediğim bir şey yok. Teşekkür ederim. Ne güzel de röportaj verdim ama. (gülüşmeler)
“Bi Gökben Bi Alpay” adlı iki kişillik stand-up gösterisi 10 Aralık’ta BKM Mutfak Kadıköy’de sahnelenecek.