Kütüphane Haftası söyleşilerle kutlandı

Kadıköy’de 54. Kütüphane Haftası nedeniyle Kadıköy Belediyesi’ne bağlı kütüphanelerde düzenlenen söyleşilerde okurlar ve uzmanlar buluştu

06 Nisan 2018 - 09:11

Okuma alışkanlığını, kitap sevgisini artırmak, okuyucuları kitaba ulaşır kılmak ve yaşama alanlarında kütüphanelerin arttırılması amacıyla farkındalık yaratmak için ilan edilen Kütüphane Haftası’nın 54.yılı Kadıköy’de çeşitli etkinliklerle kutlandı. Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi ve Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi (TESAK)’ta gerçekleştirilen söyleşilerde katılımcılar kitap ve kütüphanelerle ilgili konuştu. Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi’nin de 10.yılına denk gelen etkinliğe Yazar Müge İplikçi, Prof. Dr. Tuba Çavdar ve Kültür Bakanlığı tarafından “Sıra dışı okur ödülü”nü kazanan Bedriye Berber Engin katıldı. TESAK’ta ise “Yazma Kitaplardan Anektodlar” başlığıyla Necdet Sakaoğlu konuktu.

“KUŞKU, DAYATILMIŞ GERÇEĞİN DÜŞMANIDIR”

Etkinlikte ilk olarak yazar Müge İplikçi konuştu. Kütüphanelerin aydınlığı temsil ettiğini söyleyen İplikçi, “Kitapların yakıldığı, yok edildiği yerde insanlar itaat eder. Savaşlar, dini ve ideolojik sorunlar sıklıkla kütüphanelerin zarar görmesiyle sonuçlanır.” dedi. Yazar Umberto Eco’nun Ortaçağ’da geçen Gülün Adı adlı eserinden bahseden İplikçi, kitaptaki bir bölümü dinleyicilere anlattı: “Büyük bir manastırın tam ortasında labirent tarzı büyük bir kütüphane inşa edilmiştir. Hıristiyanlıkla ilgili kitap mevcudu açısından çok önemli bir kütüphanedir burası. Dahası olayın merkezi de burasıdır. Cinayetler birbirini izlemektedir. Nedeni de manastırda bulunan keşişlerin kütüphanede bulunan gizemli bir kitabı okumaya kalkıştıkları için öldürülüyor olmalarıdır. Kitapsa Aristo’nun Poetikası’nın 2.cildidir. Sonradan ortaya çıkar ki cinayetler, keşişlerin içeriğini öğrenmeleri ve yaymalarını engellemek için gerçekleştirilmektedir. Çünkü kitap gülmekle ilgilidir. Gülmeyi yargılamaz çünkü bir araştırma konusu olarak onu yüceltir. Bunu istemeyenler, yani cinayetlere tetikçilik yapan, göz yuman ve bizzat bu konuda emir verenler için gülmek imanın tam tersidir. Gülmek, zaman içerisinde kuşkuyu yanı başında getirir. Kuşku ise dayatılmış gerçeğin düşmanıdır!”

“EN SIRA DIŞI OKUR”

Etkinlikte yazar olmayan tek konuk Bilecik’in bir köyünde doğan, hala bu köyde tarımla hayatını geçindiren Bedriye Berber Engin’di. O yazar olarak değil okur olarak oradaydı. Hem de “en sıra dışı okur” olarak. Engin onu sıra dışı yapan hikâyesini dinleyicilerle paylaştı. Engin’in aktardığına göre yaşadığı köyde hayvancılık ve arıcılıkla uğraşan okuma aşığı bu kadın, harman zamanında bile ayda en az üç kitap okuyor. Çocukluğundan beri kitap okumayı çok sevdiğini söyleyen Engin, evlendikten sonra gelin gittiği evde okumak için kendine bir alan bulmakta zorlanınca çözüm aramaya başlamış ve çözümü koyunlarda bulmuş: “Baktım komşu bir kadın hem yün eğiriyor hem de koyunlarını güdüyor. O zaman dedim benim koyun edinmem lazım acilen. İki koyun buldum onları çoğalttım, sadece kitap okumak için. Büyükbaş hayvanlarımın yanında 17 yıl küçükbaş hayvan baktım ama ben sadece kitaplarla mutlu oldum. Hayatımda sadece kitap vardı, tarlada kitap okurken dinlenirdim.”

Bilecik Kütüphanesi tarafından “En çok kitap okuyan yetişkin” ödülüne layık görülen Bedriye Engin aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından da  “Sıra dışı okur” unvanıyla ödüllendirilmiş. “Ben kitap okumaya başladığımda o an köyümden ayrılıyorum. O kitapta ne yazılmışsa İrlanda mı, Almanya mı, orada oluyorum. Kitabı kapattığımda ise köyüme dönüyorum. Evdeki kitaplığımda yüzlerce kitabım bulunuyor.” diyen Engin anı zamanda bir girişimci. Köyde yerli tohumlardan yetiştirdiği ürünleri ve kendi elleriyle hazırladığı tarhana, salça, erişte gibi yiyecekleri  “Köyden Sofranıza” ismini verdiği sayfasında satıyor.

“KİTAP VARSA UMUT VAR”

Prof. Dr. Tuba Çavdar Karatepe de etkinliğin katılımcılarındandı. Kütüphane Haftası ile ilgili konuşan Karatepe, “Bu sizlerle birlikte kutladığımız bir etkinlik olduğu için bana çok mutluluk veriyor. Yoksa biz bu sevinci her gün yaşıyoruz zaten kütüphaneciler olarak. Bir yerde kütüphaneler varsa umut da vardır.” dedi. 

“KURU BİLGİ STOKU GENÇLERİ SOĞUTUYOR”

Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde gerçekleşen etkinliğin katılımcısı ise Necdet Sakaoğlu’ydu. Sakaoğlu, öğretmenlik deneyiminin de verdiği tecrübeyle, liselerde okutulan tarih kitaplarındaki “yavanlığın” öğrenciyi ilgiye değil, ilgisizliğe sevk ettiğini, bu durumu tersine çevirmenin yolunun ise yerel tarihe önem verilmesinden ve tarih-edebiyat ilişkisinin kurulmasından geçtiğini belirtti. Sakaoğlu şunları söyledi: “Şayet bizde yerel tarihe popüler ve sözlü tarih ağırlıklı olarak yeni bir bakış getirilirse, zannediyorum ki, Anadolu’nun bugüne kadar yazılmayan tarihi pek çok yeni uçlar verecektir. Kaldı ki, yerel tarihlerin zenginliğine dayalı Anadolu toplum tarihi yazılmazsa tarihin bu sevimsizliği başkalarının tarihinden alıntılar, kuru tarih bilgileri bana göre daha yıllarca sürecektir. Ayrıca tarihle edebiyatın ortak yönlerini unutmamalıyız. Lise kitaplarındaki kuru bilgi stokları gençleri tarihten soğutuyor. Oysa tarihle edebiyatın ilkçağdan beri ortaklığı söz konusudur. Tarih mi edebiyattan doğmuştur, edebiyat mı tarihten doğmuştur çözemezsiniz. Çünkü mitoloji hem tarih, hem edebiyattır; ikisinin kaynağı birdir. Belgesel tarih yazıyoruz diye edebiyatı, üslubu tamamen boşlar da kupkuru yazmaya kalkarsak, bunun vereceği fazla bir şey yoktur. Tarihin nakışı olmalıdır, ama bunun da dozunu kaçırmamalıdır.”

Okuma alışkanlığını, kitap sevgisini artırmak, okuyucuları kitaba ulaşır kılmak ve yaşama alanlarında kütüphanelerin arttırılması amacıyla farkındalık yaratmak için ilan edilen Kütüphane Haftası’nın 54.yılı Kadıköy’de çeşitli etkinliklerle kutlandı. Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi ve Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi (TESAK)’ta gerçekleştirilen söyleşilerde katılımcılar kitap ve kütüphanelerle ilgili konuştu. Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi’nin de 10.yılına denk gelen etkinliğe Yazar Müge İplikçi, Prof. Dr. Tuba Çavdar ve Kültür Bakanlığı tarafından “Sıra dışı okur ödülü”nü kazanan Bedriye Berber Engin katıldı. TESAK’ta ise “Yazma Kitaplardan Anektodlar” başlığıyla Necdet Sakaoğlu konuktu.

“KUŞKU, DAYATILMIŞ GERÇEĞİN DÜŞMANIDIR”

Etkinlikte ilk olarak yazar Müge İplikçi konuştu. Kütüphanelerin aydınlığı temsil ettiğini söyleyen İplikçi, “Kitapların yakıldığı, yok edildiği yerde insanlar itaat eder. Savaşlar, dini ve ideolojik sorunlar sıklıkla kütüphanelerin zarar görmesiyle sonuçlanır.” dedi. Yazar Umberto Eco’nun Ortaçağ’da geçen Gülün Adı adlı eserinden bahseden İplikçi, kitaptaki bir bölümü dinleyicilere anlattı: “Büyük bir manastırın tam ortasında labirent tarzı büyük bir kütüphane inşa edilmiştir. Hıristiyanlıkla ilgili kitap mevcudu açısından çok önemli bir kütüphanedir burası. Dahası olayın merkezi de burasıdır. Cinayetler birbirini izlemektedir. Nedeni de manastırda bulunan keşişlerin kütüphanede bulunan gizemli bir kitabı okumaya kalkıştıkları için öldürülüyor olmalarıdır. Kitapsa Aristo’nun Poetikası’nın 2.cildidir. Sonradan ortaya çıkar ki cinayetler, keşişlerin içeriğini öğrenmeleri ve yaymalarını engellemek için gerçekleştirilmektedir. Çünkü kitap gülmekle ilgilidir. Gülmeyi yargılamaz çünkü bir araştırma konusu olarak onu yüceltir. Bunu istemeyenler, yani cinayetlere tetikçilik yapan, göz yuman ve bizzat bu konuda emir verenler için gülmek imanın tam tersidir. Gülmek, zaman içerisinde kuşkuyu yanı başında getirir. Kuşku ise dayatılmış gerçeğin düşmanıdır!”

“EN SIRA DIŞI OKUR”

Etkinlikte yazar olmayan tek konuk Bilecik’in bir köyünde doğan, hala bu köyde tarımla hayatını geçindiren Bedriye Berber Engin’di. O yazar olarak değil okur olarak oradaydı. Hem de “en sıra dışı okur” olarak. Engin onu sıra dışı yapan hikâyesini dinleyicilerle paylaştı. Engin’in aktardığına göre yaşadığı köyde hayvancılık ve arıcılıkla uğraşan okuma aşığı bu kadın, harman zamanında bile ayda en az üç kitap okuyor. Çocukluğundan beri kitap okumayı çok sevdiğini söyleyen Engin, evlendikten sonra gelin gittiği evde okumak için kendine bir alan bulmakta zorlanınca çözüm aramaya başlamış ve çözümü koyunlarda bulmuş: “Baktım komşu bir kadın hem yün eğiriyor hem de koyunlarını güdüyor. O zaman dedim benim koyun edinmem lazım acilen. İki koyun buldum onları çoğalttım, sadece kitap okumak için. Büyükbaş hayvanlarımın yanında 17 yıl küçükbaş hayvan baktım ama ben sadece kitaplarla mutlu oldum. Hayatımda sadece kitap vardı, tarlada kitap okurken dinlenirdim.”

Bilecik Kütüphanesi tarafından “En çok kitap okuyan yetişkin” ödülüne layık görülen Bedriye Engin aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından da  “Sıra dışı okur” unvanıyla ödüllendirilmiş. “Ben kitap okumaya başladığımda o an köyümden ayrılıyorum. O kitapta ne yazılmışsa İrlanda mı, Almanya mı, orada oluyorum. Kitabı kapattığımda ise köyüme dönüyorum. Evdeki kitaplığımda yüzlerce kitabım bulunuyor.” diyen Engin anı zamanda bir girişimci. Köyde yerli tohumlardan yetiştirdiği ürünleri ve kendi elleriyle hazırladığı tarhana, salça, erişte gibi yiyecekleri  “Köyden Sofranıza” ismini verdiği sayfasında satıyor.

“KİTAP VARSA UMUT VAR”

Prof. Dr. Tuba Çavdar Karatepe de etkinliğin katılımcılarındandı. Kütüphane Haftası ile ilgili konuşan Karatepe, “Bu sizlerle birlikte kutladığımız bir etkinlik olduğu için bana çok mutluluk veriyor. Yoksa biz bu sevinci her gün yaşıyoruz zaten kütüphaneciler olarak. Bir yerde kütüphaneler varsa umut da vardır.” dedi. 

“KURU BİLGİ STOKU GENÇLERİ SOĞUTUYOR”

Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde gerçekleşen etkinliğin katılımcısı ise Necdet Sakaoğlu’ydu. Sakaoğlu, öğretmenlik deneyiminin de verdiği tecrübeyle, liselerde okutulan tarih kitaplarındaki “yavanlığın” öğrenciyi ilgiye değil, ilgisizliğe sevk ettiğini, bu durumu tersine çevirmenin yolunun ise yerel tarihe önem verilmesinden ve tarih-edebiyat ilişkisinin kurulmasından geçtiğini belirtti. Sakaoğlu şunları söyledi: “Şayet bizde yerel tarihe popüler ve sözlü tarih ağırlıklı olarak yeni bir bakış getirilirse, zannediyorum ki, Anadolu’nun bugüne kadar yazılmayan tarihi pek çok yeni uçlar verecektir. Kaldı ki, yerel tarihlerin zenginliğine dayalı Anadolu toplum tarihi yazılmazsa tarihin bu sevimsizliği başkalarının tarihinden alıntılar, kuru tarih bilgileri bana göre daha yıllarca sürecektir. Ayrıca tarihle edebiyatın ortak yönlerini unutmamalıyız. Lise kitaplarındaki kuru bilgi stokları gençleri tarihten soğutuyor. Oysa tarihle edebiyatın ilkçağdan beri ortaklığı söz konusudur. Tarih mi edebiyattan doğmuştur, edebiyat mı tarihten doğmuştur çözemezsiniz. Çünkü mitoloji hem tarih, hem edebiyattır; ikisinin kaynağı birdir. Belgesel tarih yazıyoruz diye edebiyatı, üslubu tamamen boşlar da kupkuru yazmaya kalkarsak, bunun vereceği fazla bir şey yoktur. Tarihin nakışı olmalıdır, ama bunun da dozunu kaçırmamalıdır.”


ARŞİV