Fenerbahçe Lisesi yıllarında müzikle ilgilenmeye başlayıp ve yıllar içinde edebiyat ve müzik alanında çeşitli projelerde yer alan Zeki Dizdar (vokal) ve Ömer Faruk Dizdar (ritim gitar), 90'ların rock ve grunge müziğinin yanısıra Kesmeşeker, Rashit gibi gruplardan ilham alarak kendi gruplarını kurdu; Gergin Bekleyiş.
2017 yılının sonlarına doğru son halini alan alternatif Rock-Grunge beste grubu, geçen yaz ilk demo çalışması Yüklen Geceyi kaydetti. Ardından; bir aylık süreçte Kentin Serserileri, Bırak Kış Gelsin (Game of Thrones Tribute) ve Kendi Halinde isimli demoları paylaştı. İkiliye ilk olarak Sergen Tertemiz (davul) katıldı. Birçok ünlü ismin proje ve sahnelerinde davulcu olarak yer alan, önemli müzik organizasyonlarında tecrübesi bulunan Tertemiz'in katılımıyla ekip profesyonelliğe ilk adımı atmış oldu. Kısa süre sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Klasik Gitar bölümü öğrencisi Ayşim Buse Kaya (bass-back vokal) ile yollarını birleştiren grup, müzikal yeteneklerini bir üst seviyeye taşıdı. Son olarak Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları öğrencisi olarak İzmir'den İstanbul'a gelen deneyimli lead gitarist Gökay Geçgel'in katılımıyla grup kadrosu tamamlanmış oldu. 2018 itibariyle sahne ve albüm çalışmalarına yönelen grup ilk konserini 11 Ocak’ta Beyoğlu’nda verdi, sonra Kadıköy’deki Sokak Sahne’de sahne aldı. Yeni konser ise 15 Şubat Perşembe akşamı saat 21:30'da Kadıköy Woodstock'da olacak.
Gergin Bekleyiş’i, kurucuları Dizdar kuzenlere sorduk.
Zeki: Uzun yıllar birçok kurumsal şirkette çalıştım ve açıkcası boğuldum. İnsan sevdiği işi yapmalı klişesinden de yola çıkarak müziği işim olarak yapmaya karar verdim.
Zeki: Anlatacak bir şeylerim var demek… İnsanlara içinizi açıp duygularınızı paylaşmak ve insanların da sizin duygularınıza ortak olması demek.
Zeki: Şu sıralar sahnede çaldığımız 6 şarkımız olduğu için cover çalmak zorunluluk belki ama biz bu zorunluluğu sevdiğimiz ve keyif aldığımız şarkıları çalarak ve o şarkılara kendimizden bir şeyler katarak keyif alıyoruz. Tabi ki ilerleyen zamanda eğer insanlar bizim şarkılarımızı dinlemek için konserimize gelirlerse çok mutlu olurum.
Zeki: Bence 30 yaş üstü, eski Akmar Pasajı gençliğinin seveceği bir müzik yapıyoruz ama tabii ki 7'den 70'e herkes kendinden bir şeyler bulabilir.
Ömer: Sosyal fobisi olanlar, dinlenince geçen yorgunlukları özleyenler, küçük bir odada eski albümlerle yaşayanlar, yaşadığını zannettiklerinin çoğu sevdiği şarkılar olanlar, en çok uykuyu bekleyenler, uyumayı ve uyanmayı beceremeyenler, umduğu kadar iyi biri olamayanlar, zaten düşündüğü kadar da kötü olmayanlar, sessizliği saçmalığa tercih edenler, ruh hastaları, hala kendini önemini yitirmiş şeylere üzülürken bulanlar, bazen her şeyi aynı anda hissedip diğer zamanlarda hiçbir şey hissetmeyenler, bazı eksik yönleri olanlar, aramızda dolaşmak için giyinenler, gecenin gündüzün devamı olmadığını düşünenler, birinden hoşlanınca sokak lambasına dönüşenler, bir başkasının evinde ondan gizli yaşayanlar, kentin serserileri, Oğuzcuğum Atay, Bojack Horseman, the Rowdy Three, Bart Curlish...
Gökay: En büyük sorunlardan biri mekan sahiplerinin müziğe, müziğin kalitesine, icra edilebilmesi için gereken asgari şartlara değer vermemesi. Her mekan sahibini topa tutmak istemiyoruz fakat bazıları gerçekten sadece nasıl daha çok kazanacağına bakıyor. Sahneyi 3 kişi duracak büyüklükte yapıp bir masa daha koymaya, müzik tesisatına alınabilecek en ucuz ekipmanı almaya çalışmak gibi... Dinleyici ise herhalde en masumu. Dinleyicileri bir kaç kategoriye ayırabiliriz diye düşünüyorum örneğin “sadece evinden takip edenler” diyebileceğimiz kitle ateşli seyirciler fakat çevremizde maalesef göremiyoruz. Yeni oluşumları en çok yoran herhalde salt kötü eleştiri yapanlar. Bana göre bu kitlenin gözden kaçırdığı en büyük şey, ister istemez, kendileri de farkında olmadan sadece yabancı sanatçıları/grupları beğenmeleri ve yerel gruplara kesinlikle önyargıyla bakmaları.
Türkiye’de sanat dallarının takipçileri çok az. Sanatçılar ve takipçiler iyi olduklarını düşündüğü şeyi kendine saklamaktan ya da rakip görme ediminden vazgeçip dostlarıyla paylaşırsa kaliteli denen ürün artar ve bunlardan cesaret alan yeni üreticiler çıkar. Böylelikle bu topluluk büyür…
Zeki: Halihazırda internette 5 şarkı paylaştık, 3 tanesine klip yaptık. İlerleyen dönemde 8 şarkılık bir albüm planımız var.
Zeki: Şarkılarımızın kirli gitar tonlarıyla çalınan grunge ruhunu yakalaması için çaba harcıyorum. Ömer'in evinde küçük bir stüdyo yaptık, ikimiz oradan gerçekten içimize sinen bir beste çıkana kadar kendimizi odaya kapatıyoruz ve bir altyapı hazırlıyoruz. Şarkının son hali provada çıkıyor ve her çaldığımızda evrilerek son halini alıyor.
Ömer: Şarkı sözlerini ben yazıyorum. Besteler için Zeki ile birlikte bir temel oluşturuyoruz ve ardından tüm ekip son haline getiriyor. Ama gruptaki herkes her şeyi yapabilecek nitelikte. Yaratım sürecinde değişmez şekilde üstlendiğimiz roller yok. Şarkılarda belirli bir temadan bahsedemem. İnsanları ve kendimizi gördüğümüz gibi anlatmaya çalışıyoruz. Gerçek olmaya çalışıyoruz.
Zeki: Her konserimize gelmek isteyen 500 kişilik kemik bir dinleyici kitlesi olsa yeterli…
Zeki: Geçtiğimiz yaz Ömer'le isim arayışına girip tam tıkandığımız anda Ömer'in eşi Gamze ‘Gergin Bekleyiş’ dedi. Bir sessizlik oldu ve içimizden arka arkaya söylemeye başladık. 1 dakika sonra evet grubun adı Gergin Bekleyiş dedik. Sonradan farkettik ki hayata karşı olan duruşumuzu da anlatıyordu aslında, hepimiz biraz içe dönük insanlarız.
Zeki: 90lar grunge müziğini dinleyerek büyüdüm ben, umarım biraz da olsa o tadı veriyordur.
Gökay: Sanırım son yıllarda sosyal medyanın da gücüyle zayıflamaya başlamış bir yapımcı şirket profili var. Artık sanatçılar tüm ümidini şirkete bağlamak zorunda değil. Şirketlerin her koşulunu kabul etmiyorlar ve eskisi kadar güçsüz değiller. Örneğin bazı gruplar işlerini bağımsız yürütüyorlar ve şirketle sadece dağıtım için anlaşıyorlar. Bunlar yolun biraz daha başındaki sanatçılara cesaret veriyor. İnternet çok güçlü bir alan.
Bu konunun dışında Türkiye’de artık müzik janrı ayrımının büyük ölçüde kırıldığını düşünüyorum. Örneğin gruplar artık reggae ya da synth pop yaparak da pekala piyasada varlığını koruyabiliyor. Bu muhteşem bir şey, bundan 10 sene bile önce bu pek mümkün değildi. Tabii başı halen pop müzik çekiyor fakat onun da alttan gelen nesille değişeceğine inanıyorum Hatta bundan 10 sene sonra Türkiye’de başatın indie olacağına, dünyada ise elektronik alt türlerinden biri olacağına inanıyorum.
Son olarak da, 81 ilimizin yapabildiğimiz kadar fazlasını konser, festival gibi etkinliklere sürekli şekilde açabilme konusuna en azından konu başlığı olarak girersem bu ideale değinmeden yanıtı bitirmemiş olurum diye düşünüyorum. Ülke müziği için olabilecek en güzel şeylerinden biri buna ulaşabilmek olur.
Zeki: Sahne yapmaya uzun bir ara verdiğim için biraz gergindim açıkçası ama sahne, seyirci ve kendi şarkılarını söylemek gerçekten beni çok heyecanlandırdı. Güzel tepkiler aldık umarım bu şekilde devam eder.
Zeki: Beste grubu olduğumuz için önceliğimiz birden fazla mekanda çalıp o mekanın kendi seyircisini de çekmek. Ama eğer istediğimiz seviyede ses ekipmanları olan bir mekan bulursak ayda 2 kez çalmayı düşünüyoruz. Sahne bulmakta pek zorlanmadık, hangi mekana gitsek sağolsunlar geri çevirmediler şimdiye kadar.
Zeki: Henüz bu konuda yeterli tecrübemiz olmadı ama ego sahibi insanlar değiliz, samimi olduğumuzu düşünüyoruz. Bunu zaman gösterecek sanırım.
Zeki: 15 Şubat perşembe akşamı saat 21:30'da Kadıköy Woodstock'da çalacağız. . 2018 ile beraber sahne çalışmalarına başladık, ilk konserimizi 11 ocakta Caravan Rock Bar'da verdik. 15 şubatta da anadolu yakasında Sokak Sahne ve Woodstock'ta konser vereceğiz.
Zeki: Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Babam anlatırdı Caferağa'nın toprak futbol sahası olduğu zamanlarda tam karşısında otururmuşuz. Neredeyse bütün sokaklarını isim isim bilirim. Şimdiye kadar birçok şehir gezdim ama evim gibi hissettiğim tek yer Kadıköy.
Ömer: Ben Kadıköylüyüm. Uçsuz bucaksız azınlıktanım… Moda'da doğdum. Sevgili Barış Manço'nun karşı komşusuyduk. Küçükken sular kesik diye elimde bidonla kapılarına gittiğimi hatırlarım. Benim için Kadıköy'ün kendini ifade ettiği ilk olay budur. Elinizde bidonla Manço'nun kapısına giderdiniz ve size su verirdi. Bu aynı zamanda hatırlayabildiğim en eski anım sanırım. İkincisi ise tabii ki Cenk Taner. "O nasıl diyorsa Kadıköy öyledir" der, susarım.
Ayşim: Kadıköy her zaman benim için evim kadar rahat hissettiğim bir yer oldu. Lise ve üniversite yıllarım boyunca Kadıköy’e hep yakın oluşum da bunu besleyen bir süreçti. Neredeyse bütün güzel, sevinçli, hüzünlü, derin, unutamayacağım anlarım Kadıköy’ün her köşesinde benimle birlikte yaşıyor.
Zeki: Kesmeşeker grubu var Kadıköylü, onların şarkılarını severek dinlerdim. Son dönemde açılan mekanlarla birlikte bence Kadiköy özellikle rock müziğin kalbi olma yolunda ilerliyor.
|
|