Pek çoğumuzun “Yandı ha yandı” türküsüyle tanıdığı Cem Erdost İleri aynı zamanda Kadıköy’de bir kafenin işletmecilerinden. Erdost ile pandemi sürecinde hem müzik sektöründe yaşanan gelişmeleri hem de işletmelerin kapatılmasını konuştuk.
Ben kesinlikle iki tarafta da çok iyi olduğumu düşünmüyorum. İyi solist olduğuna inandığım, iyi enstrümanist olduğuna inandığım çok arkadaşım var. Bence iyi bir müzisyenim. Kendi yapımlarımda çalıyorum ama çaldığım şeylerin doğru olduğunu, çok iyi olduğunu iddia etmiyorum. O parçayla ilgili bir hayalim oluyor, o hayali gerçekleştirmeye çalışıyorum. Yapamadığıma inandığım anda bir ustadan destek alıyorum.
“SADECE SÖYLEMEK BANA GÖRE DEĞİL”
Ayıramam. Sazı düşündüğüm her an müziği düşünmek zorundayım. Mesela ilk albümümde sesimin dışında çok fazla bir emeğim yoktur. O yüzden o albümü pek kabullenmem. O albümde sadece söyledim. Sadece söylemek bana göre değil. Benim iddiayı koyacağım, serfirazi olduğum yer değil.
Bu fikrin kimden çıktığını sorguluyorum. Yani niyet nedir? Maddi kaygılarla yaklaşırsanız, ortaya çıkan ürün, popülizme kurban edilmiş bir esere dönüşüyor.
Bir silahlı saldırıda “keşke o silahı tutan tutmasa da müzik dinlese” demiyor muyuz? Müziğin böyle bir gücü yok mu? “Müzik, sanat iyileştirir” demiyor muyuz? Hasta mı kalalım. Her şeyden önce bana iyi geliyor. Ben de bir insanım. Benim sahneye çıkmaya, müzik yapmaya ihtiyacım var. Bazı dönemlerde yapılmayabilir. Mesela pandemi döneminde yapmama taraftarıyım.
“1000 LİRA NEYE YETECEK?”
Muhalifliğin yerini bazen iyi belirleyemiyoruz. Şu an çalışmak zorunda değiliz. Saat 22.00’de de olsa 24.00’te de olsa bir pandemi durumu var. Yasağın kalkmasını istemek “Siz lütfen 24.00’de kadar açın. Ben sağlığımı tehlikeye atmak pahasına gidip çalışacağım ve para kazanmak zorunda kalacağım” demekten başa bir şey değil. Kapatmak gerekiyorsa tamamen kapatın ama bize ne yapacaksınız? Devlete “biz nasıl geçineceğiz?” diye sormamız lazım. Devletin benim bir müzisyen olduğumu, bu ülkenin kültürüne, değerlerine katkı sağladığımı görmesini sağlamak gerekiyor. Ben bir müzisyenim. Bana bunun karşılığını verin diyorum, sosyal haklarımı verin. Bir müzisyen olarak sigortamı bile ödeyemiyorum. Geçen gün açıklandı 1000 liralık maddi destek veriyorlar. Bin lira kimin neyine yetecek?
Cumhurbaşkanlığının müzisyenlere yaptırdığı konserleri biliyoruz. Bunun etkisi olabilir. Bizi tanımıyor diyorum ya ama tanıdığı müzisyenler var. Onlara destek oluyor. Tiyatrocularda bu oran çok daha düşük. Çünkü yapısı gereği tiyatro daha muhalif. Müzisyenler arasında büyük ağabeylerimiz çok ses çıkarmıyor. Durum kabullenilmiş. Çünkü onların hayatını çok etkileyen bir şey yok. Ama biz birlik olamıyoruz onun da farkındayım.
Kendimi de bunun içine katarak söylüyorum, bizde galiba herkes çok şey biliyor. (Gülüyor)
“KENDİMİZE ÇAY DEMLİYORUZ”
Kafe ilk pandemi döneminde kapandı. Haziranda açıldı. Şimdi iki buçuk haftadır kapalı. Gel- al diye kendimizi kandırıyoruz ama kimse gelip almıyor. Kendimize çay demliyoruz.
Çok zor gerçekten. Ahali Kahvesi duygusal bağlarımızın olduğu bir yer. Altı buçuk yıldır hayatımızı kolaylaştıracak bir kazancımız olmadı ama müzikle alakalı birçok projenin adımları orada atıldı. Müziği rahat yapabilmek için bir işletme açmıştım. Şimdi o hakkımız da gitti. Ülkede ilk ne kapanıyorsa onun içinde ben varım.
İlk kapatmaların ardından açıldığımızda “bir daha kapanırsak altından kalkamayız” diyordum. Çünkü bir daha kapanırsak birinci kapatmaların borcu üzerimizde olacaktı. Öyle de oldu. Devlet bize karşılığını alabileceği bir parayı sattı. Biz de oradan kredi çektik.
“SOSYAL EŞİTLİK YOK”
Mecburen çektik. Nisan başında kredi çektik. Çünkü o kadar dayanabilirdik. Müzikle dijital dediğimiz yerden gelebilecek ve ilişkilerim üzerinden hayatımı idame ettirecek bir ortam yaratabilirim fakat altı insanın sorumluluğunu almak zordu. Üç gün önce bir çalışanım benden para istedi, veremedim. Bu ilk kez oluyor.
Kafenin açıldığı günden itibaren hiçbir zaman o kadar borcun altına girmemişken, çektiğimiz krediyle borçlandık. Ve bu krediyi kasım ayında ödemeye başladık. Önce ne olacağını bilmiyorduk, bu yüzden birbirimizi cesaretlendiriyorduk. Şimdi ne olacağını bildiğimiz için çok korkuyoruz. “Dükkanı açın” demiyorum. “Kapattığınız yerin farkında mısınız?” diyorum. Biz insanız. Sosyal mesafe tamam da sosyal eşitliğin olmadığı yerde neyin mesafesi?
En büyük sorunumuz kira. En azından kredi faizlerini düşürsünler. Başka ülkelerde işlerin böyle yürümediğini biliyorum. Pandemi nedeniyle elektrik sayacını okumaya gelmiyorlar, geçen sene ne yaktıysak onun ortalamasını alıyorlar. Geçen sene ben para da kazandım. Onun ortalamasını bir yüzdeyle bize verin, biz de çalışanlarımıza verelim.
Valla süreci bilmiyorum ama biz böyle çok devam edemeyiz. Kafeyi kapattığım zaman süreç benim için bitmiş olacak.
25 Aralık’ta yayınlanacak bir eser var. Müzikteki motivasyonum bir şekilde devam ediyor. Ama işletmede ne yazık ki öyle değil.