Müzik yapmaya başladığı ilk zamanlarda insanların karşısına geçip konser vermek düşüncesi bile fazla geliyormuş Mabel Matiz’e; “Ama sanat zaten böyle bir şey sanırım. İçinizdeki narı korkusuzca etrafa saçmak…”
Gökçe UYGUN
Kimileri onun için “kent ozanı” diyor. Hayatın her alanından beslenen şarkılar yapıyor, dinleyicisinin kalbine dokunuyor. Kendi adını taşıyan ilk albümü 3 yıl önce yayımladığında büyük ilgi görmüştü. Geçen yıl da “Yaşım Çocuk” albümünü yayınladı, yenisi ise yapım aşamasında.
Buyrun, kendini anlatmak pek hazzetmeyen Mabel Matiz ile az ve öz sözlü röportajımıza…
-Artık “kimsiniz siz” türevi soruların sorulacağı röportajlar dönemini atlattınız. Kendinizi “ünlü sanatçı” gibi hissediyor musunuz? Bu sizi nasıl etkiliyor?
Müziğimin geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber ben de bir “ün” ünlemiyle çevrelendim belki evet; ancak gündelik yaşantımda ya da iç dünyamda devasa değişiklikler olduğunu söyleyemem. Sadece, birtakım değişiklikler neticesinde, hayatınızı istediğiniz ve alıştığınız gibi idame ettirebilmek adına, kendinizi yeniden konumlamanız gerekebiliyor. Ben insanlarla buluşmayı, müziğimle onlara dokunmayı seviyorum. Buralarda kendimi iyi hissediyorum. Yine de sokakta anonimlik günleri bir başkaydı.
-İlk şarkılarınızı internete yüklediğiniz an, bugünleri hayal etmiş miydiniz?
Pek çok şey hayal ediyordum ancak bu kadar net bir fotoğraf yoktu önümde. Daha çok şarkı yazarı olarak tanınmak ve alkışlanmak istiyordum. Geri planda durmak niyetindeydim, çünkü çok utangaçtım.
-Bir müzisyen olarak, “başarılıyım artık ben” dediğiniz bir ilk an oldu mu?
Yaşım Çocuk albümünün erken dönem konserlerimizden biriydi, Konya’da yüzlerce kişi bütün şarkıları benimle birlikte bağıra çağıra söylemişti. Çok güzel bir histi. O konserde bir şeylerin gerçekten değişeceğini hissettim.
-Bu kadar popüler olmak, konserlerden konserlere koşuyor, ödüller alıyor olmak müzikal anlamda üretim sürecinizi nasıl etkiliyor? Üzerinizde bir “baskı” hissediyor musunuz?
O baskı her şeyden bağımsız olarak benim kendi içimde var. Her seferinde daha iyisini başarmak, daha farklısını yapmak, daha özgürleşmek istiyorum. Bütün macera bunun üzerine kurulu. Dış baskıyla ya da sansürle pek ilgilenmiyorum.
-Hakkınızdaki yorumları takip ediyor musunuz? Bir yanda sizi “çılgınca” sevenler, öte yanda “itici” bulanlar... Bunları bilmek nasıl bir duygu?
Ara sıra sosyal medyada yazılanları okuyorum. Doğal buluyorum olumlu olumsuz bütün hissiyatları, sanırım nötrüm bu konuda. Farklı ve başarılı olan her iş konuşulur. Ancak üslup olarak kaba ve kötücül yaklaşımlardan uzak duruyorum, onları gerçek bulmuyor ve anlamıyorum. Neticede seven de sevmeyen de sağolsun. Ben bildiğimi, inandığımı söylemeye devam edeceğim.
-Önünüzde sanatçılıkta uzun yıllar vardır umarım, bunu sormak için erken belki ama, diş hekimliğini bırakıp şarkıcı olmuş olmaktan hoşnut musunuz?
Evet çok mutluyum.
-Bilgi Üniversitesi insan hakları hukukundaki yüksek lisansınız sürüyor mu?
Çok isteyerek ve inanarak girdiğim ve devam ettiğim bir bölümdü, ancak yoğun iş temposu sebebiyle biraz ara vermek zorunda kaldım.
MAHREMİ ORTALIĞA SAÇMAK…
-Albümlerin otobiyografik çalışmalar olduğuna inanıyorsunuz. Kendinizi bu kadar insana açmak, zor değil mi?
Elbette zor. Başlarda albüm yapmak, insanların karşısına geçip konser vermek düşüncesi bile bana fazla geliyordu. Mahrem bir şeyi ortalığa saçmak gibi. Ama sanat zaten böyle bir şey sanırım. İçinizdeki narı korkusuzca etrafa saçmak, toplayıp toplayıp tekrar saçmak… Zor, ancak çoğalmanın ve ölümsüzleşmenin en güzel yolu bu, benim için şimdilik.
-Sanki sadece müzikle ilgileniyor gibi değilsiniz. Kadıköylü şair Sinem Sal’a çektiğiniz kısa videoyu gördüm en son. Diğer alanlar, müziğinize nasıl etki ediyor?
Sanatın ve edebiyatın pek çok alanıyla ilgiliyim. Kendimi sanata ve dünyaya ne kadar açarsak o kadar büyüyüp açılacağımıza inanırım. Bu yüzden bütün kanallardan besleniyorum. Müziğimde disiplinlerarası bir ilham ve yapım alanı oluşturmaya gayret ediyorum. Sinem’i ve sürekli yanında taşıdığı çiçeği Anekta’yı çektiğim “La Poètesse Qui Porte une Fleur” adlı kısa video, aslında ilerletmeyi düşündüğüm mini serimin bir parçası. Ara sıra bunun gibi hareketli kamera ve retro hissiyle yapılmış ufak avangard videolar yapmayı düşünüyorum.
-Müziğinizi en iyi tanımladığı için “matiz” kelimesini (çok sarhoş, düşkün kimse anlamlarına gelen eski Yunanca kökenli sözcük) seçmişsiniz ya, nasıl insanlara hitap ediyorsunuz sizce?
Müziğimin etki alanı oldukça geniş. Aslında pek çok kesimden insana hitap ettiğimi düşünüyorum. Ne kadar farklı olursak olalım, bence ortak noktamız vicdan, sevgi ve barış… Ya da böyle olması için ben büyük çaba sarf ediyorum diyebilirim.
-Kendi albümleriniz dışında, önemli sanatçıların albümlerine de katkı sunuyorsunuz. Bu birliktelikler nasıl doğuyor? Kendi sözünü/besteni bir başkasına vermek, bir müzisyen açısından egovari bir mesele yaratmıyor mu?
Bu birliktelikler bugüne kadar hep arkadaşlık üzerine doğdu bende. Bir şekilde tanış olduğum, bir şeyler paylaştığım müzisyen ve yorumcu arkadaşlarıma bestelerimi verdim. Bu beni çok mutlu eden bir şey. Kelimelerimin başka başka mecralarda ses bulması da çoğalmanın bir yolu benim için.
-Buna paralel olarak da, başkasının yazdığı sözleri seslendirmek nasıl bir his?
Aslında orada da benzer bir kaynak söz konusu. Bildiğim, ilham aldığım, bir şekilde çok sevip bağ kurduğum sanatçıların sözlerini ve müziklerini yorumlayabiliyorum ancak. O arkadaşlık hissi burada da var yani. Güzel bir his bu.
HERKES DHA BARIŞCIL OLSA…
-Şarkılarınız/müziğiniz bireylerde/toplumda nasıl bir etki yarattığında, “Evet, şimdi oldu!” dersiniz?
Şarkılarımla insanların zihinlerinde hayali delikler açmak, onları kendi içlerine çevirmek, hayatlarını olumlamak istiyorum. Her şey ve herkes daha pozitif ve barışçıl olsun istiyorum. O zaman belki bir şeyler değişir ve ben de “oldu” demesem bile “olabilirmiş” diyebilirim. Bir süredir “neden olmasın” diyorum.
-Türkiye’de müzik yapıyor olmaktan hoşnut musunuz?
Hoşnutum, ancak hem ülkenin hem de müzik piyasasının daha açık olmasını dilerdim. Her şey ve herkes çok kapalı, çok karamsar. Doğrusu işler hiç de iyi gitmiyor, bu hepimiz adına böyle. Bu da söz konusu hoşnutluğu sık sık kaygıyla ve mutsuzlukla bulandırıyor.
-Neden pek röportaj vermiyorsunuz?
Kendimi anlatmayı pek sevmiyorum sanırım. İnsanlar cevapları, şarkılarımdan ve müziğimden bulsun istiyorum.
-Albüm çıkarmadan önceki süreçte, şarkılarınızı internet üzerinden yayınlarken kendinizi geri tuttunuz. Şimdi epey göz önündesiniz. Ne değişti, neden değişti?
İlk başta da anlattığım gibi gündelik hayatımda pek bir değişiklik olmadı. Sadece “public figure” (toplumsal figür) olmanın verdiği birtakım avantaj ve dezavantajlardan ben de payıma düşeni alıyorum ve buna uyum sağlamaya çalışıyorum. Eskiden daha utangaç biriydim, bunu bir nebze aştım diyebilirim.
-Müzisyen röportajlarının klasiği ile bitirelim; son ve 2. albümünüzün üzerinden 1 yıl geçti. Yenisinin yolda olup olmadığını sorma vakti gelmiştir. Yeni albüm hazırlığı var mı? Ya da bir başka sürpriz çalışma?
Ekim 15’te 3. albüm için kayda giriyoruz. Şu sıralar ön hazırlıklarını yapıyoruz. Her şey yolunda giderse kış bitmeden yayınlamış olacağız. Çok heyecanlıyım. Çok eğleneceğiz.
“KADIKÖY'ÜN HER TAŞINDA ANILARIM VAR”
-Kadıköy’ün gazetesi olduğumuz için Kadıköylü sorularım başlıyor. Kadıköylüsünüz.Burada doğmadınız ama yine de Kadıköylüsünüz, değil mi? Nasıl bir şey sizce ‘Kadıköylü olmak’?
2 yıl kadar Kadıköy’de oturdum ve ''Yaşım Çocuk'' albümünü de burada kaydettik. Sırf bu yüzden bile Kadıköy’ün anlamı, değeri, çok büyük benim için. Artık Kadıköy’de oturmuyorum ve aslına bakarsanız “Kadıköylüyüm” diyecek kadar da buralı sayılamam; ancak Kadıköy’ü gerçekten çok seviyorum. Hafif, aydınlık, sürüden apayrı bir yer. İzmir’e benzetiyorum burayı çokça.
-Kadıköy yaşamının-ikliminin müziğinize yansıması nasıl?
Kadıköy’ün hayatımdaki ve müziğimdeki etkileri oldukça pozitif oldu. Her taşında anılarım var.
-Ama Kadıköy’le sınırlı değilsiniz elbette. Türkiye’nin her yerinde konserler veriyorsunuz. Kadıköylü dinleyici ile diğer kentler arasında herhangi bir fark-benzerlik gözlemlediniz mi?
Her şehrin, semtin dinleyicisi başka oluyor, neticede her konser ortamı başka oluyor. Dinleyiciler arasında böyle bir kıyaslama yapmadım bugüne kadar.
HENÜZ KEŞFETMEYENLER İÇİN MABEL
31 Ağustos 1985 Mersin doğumlu olam Mabel Matiz’in gerçek ismi Fatih Karaca. Mabel adı, Kumral Ada Mavi Tuna adlı romanda yer alan Tuna karakterinin takma adından geliyor. Matiz ise, müziğini en iyi tanımladığına inanarak adına eklediği ve “çok sarhoş, düşkün kimse” anlamlarına gelen eski Yunanca kökenli argo bir kelime.
Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını, müziğinin hammaddesini borçlu olduğunu söylediği, bir Akdeniz kasabası olan Erdemli’de geçiren Mabel Matiz, 2003’te üniversite eğitimi için İstanbul’a yerleşti ve 2008’de İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun oldu. Üniversitede ilk müzik çalışmaları sayılabilecek birkaç cover grubu denemesinden sonra kendi içine dönerek kendi şarkılarını yazmaya ve daha sonradan adını duyuracağı ilk kişisel ev kayıtlarını almaya başladı. 2008’den bugüne, gitar vokal ağırlıklı kaydettiği şarkılarını ve cover demolarını kişisel web sitesi üzerinden anonim olarak yayınladı. 2009 yazında müziğine büyük ilgi gösteren Engin Akıncı ile tanışarak ilk solo albümünün hazırlıklarına başladı. Alper Erinç ve Alper Gemici ile bir araya gelerek albüm için stüdyoya girdi. Kendi adını taşıyan ilk albümünü Mayıs 2011’de çıkardı. Albüm çıkar çıkmaz çok geniş bir kitleye ulaşan Mabel Matiz, dinleyicileri ve Türkiye’nin önde gelen müzik eleştirmenleri tarafından ülkemizin en fazla gelecek vaad eden genç müzisyenleri arasında gösterildi.
‘AŞK YOK OLMAKTIR’ FIRTINASI…
Bu arada Mabel Matiz kendi albümleri dışında Türkiye’nin önemli sanatçılarının albümlerinde de söz ve beste olarak yer alıyor. Teoman’ın “Aşk ve Gurur” albümünde yer alan “Sahilde Bir Sarhoş, Göksel’in “Bende Bir Aşk Var” albümündeki “Yarım Kalan Şarkı” ve Cey’lan Ertem’in “Ütopyalar Güzeldir “ albümündeki “Cennetin Irmakları” adlı şarkıların söz ve besteleri, yine Mabel Matiz’e ait. İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Anadolu’nun bir çok şehrinde konser veren Mabel Matiz, ikinci albümü “Yaşım Çocuk”u ise Ocak 2013’te piyasaya çıkardı. Piyasaya çıktığı hafta D&R albüm satış listesine 8 numaradan giriş yaparak, büyük başarı kazanan albümün en çok ses getiren çalışması ise sözü ve müziği Yıldız Tilbe’ye ait olan “Aşk Yok Olmak” şarkısı oldu.