“Merak ettim ve yazdım”

İlk öykü kitabı iki ödüle değer görülen Gamze Efe “Ben aslında bir şeyleri merak ettim ve yazdım” diyor

08 Mart 2024 - 06:28

Gamze Efe ilk kitabı “Yine de Bir Şansımız Olmalı” ile iki ödül aldı. Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödüllerinde dikkate değer öykü kitabı arasında giren kitap, Yunus Nadi Öykü ödülüne değer görülen kitaplardan biri oldu. Ölüm, ayrılık, yabancılaşma, yıpranmış ilişkiler gibi insana dair biraz yarım, biraz buruk hikâyeleri anlatan Gamze Efe ile hem kitabını hem de ödülü konuştuk.

- Yazmak sizin için ne ifade ediyor ve nasıl yazmaya başladınız?

Çok klişedir ama okumaya ve yazmaya ilgi duyan insanların merakı yetişkinlik çağına girdiğinde birdenbire başlamıyor. Dolayısıyla benim de ilkokul ve ortaokul yıllarımdan itibaren hep merak ettiğim şeyler arasında kitaplar, kompozisyon yarışmaları ve benzeri hazırlıklar yer alıyordu. Üniversiteye geçtikçe, bu ilgim biraz daha derinleşti ve kendi kurmaca hikâyelerimi yazabilecek miyim diye düşünmeye başladım. Yaşınız ilerledikçe de ve kendinizi, nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı, gerçekten istediğiniz şeylerin ne olduğunu sorgulamaya başlıyorsunuz. Gerçekten istediğim hayat bu mu, iş bu mu, sevgili bu mu gibi bir sürü soru kafanızda dönmeye devam ettikçe bazen kaçış yolu bulmadığınız zamanlar oluyor. Ben de kafamda bağıran sorular nedeniyle yazmaya yöneldim.

“MERAK DİRİ TUTAN BİR ŞEY”

- Kafanızdaki soruların cevaplarını bulmaya bir faydası oldu mu?

Cevap bulmaya hiçbir faydası olmadı. Ama bence cevap bulmak istemiyorum. Cevap bulursam her şey bitecekmiş gibi geliyor. Merak bizi çok diri tutan bir şey. Merakımı kaybetmek istemiyorum çünkü şu anda ilgimi çeken farklı konular var ve bunları keşfetmeye başladım. Farklı hayatları ve duyguları gözlemlemek, hiç hissetmediğim duyguları deneyimlemek veya sokakta yürürken hayal etmek beni heyecanlandırıyor. 'Acaba böyle bir hayat yaşasaydım ne hissederdim?' diye düşünmek ve bu konuda notlar almak ilham verici oluyor. Bu merak duygusu, umarım ölene kadar devam eder çünkü eğer onu kaybedersem, yazamam. 

Yazmak birincil koşulun okumak olduğu söylenir. Gözlem yapmayı sizin yazınızda nereye koyuyorsunuz?

Evet gözlem çok önemli.  Okumak, farklı türlerde eserleri keşfetmek, felsefe, şiir ve tiyatro metinleri gibi çeşitli kaynaklardan beslenmek gerçekten önemli. Özellikle tiyatro metinleri, sahici diyaloglar yazabilmek için büyük bir kaynak olabilir.  Ama okuma alışkanlığı, gözlem yeteneği ve empati duygusuyla birleştiğinde, yaratıcı sürece büyük katkı sağlar. Gözlem ve empatiyi birbirinden ayırmak istemiyorum. Psikolojik anlamda kendimizi empatik olarak çok geliştiremediğimizde bazı şeylerin kurmacasını yazmak pek mümkün olmayabilir. Üçüncü sıraya da filmleri koymak isterim. Eğer bir film gerçekçiyse, inandırıcılık unsuru taşıyorsa yazarken benim kılavuzum gibi olabiliyor. Çok etkilendiysem filmden bir karakteri seçiyorum. Bu şekilde, hayal ettiğim karakterlerle yaşamaya başlıyorum ve gene hayali bir gözlem ve empati oluyor.

“HİKÂYENİN SONUNU BİLMEDEN BAŞLIYORUM”

- Anladığım kadarıyla yazdığınız her karakterle yaşıyorsunuz.

Evet. Hani karakter kendini yazdırıyor derler ya. Çünkü aksi takdirde, bir süre sonra karakterler tıkanır ve yazı yazmak zorlaşır. Bir karakter kendini yazdıramıyorsa o karakteri çizilememiş demektir.  Ben karakterlerimi yazarken, onları belirli bir kalıba oturtmuyorum. Hikâyenin sonunu bile bilmeden yazıya başlıyorum. Hatta bazen ortadan başlıyorum ve karakterler gerçekten canlanmaya başlayınca kendiliğinden akıyor.

- Bir öyküyü ne kadar zamanda yazıyorsunuz?

Çok değişiyor. Bazen bir günde istediğim bir öyküyü çıkarıyorum ama sonra üzerinde çalışıyorum.  Bazen de başlıyorum yarıya kadar geliyor, bırakıyorum. Bu daha zor oluyor elbette.

- Öykülerinizde alışık olmadığımız bir tarz var. Çarpıcı olay öykünün herhangi bir yerinde patlarken sonu sıradan bitiyor. Tıpkı hayat gibi. Bu bana çok farklı bir teknik gibi geldi. Hep mi böyle yazıyorsunuz yoksa bu kitabın öyküleri mi böyle oluştu?

Söylediğinize çok sevindim. Bunu sizin dışınızda bir kişi daha söyledi. Bunu insanlar çok da fark etmiyor. Bu benim farkında olmadan üslubum olmuş. Çünkü hakikaten dediğiniz gibi hayat da öyle. Mesela çok büyük bir şeyin olmasını bekliyoruz, o büyük şey güzel bir şeyse gerçekleştiğinde asla hayalindeki gibi olmuyor, kötü bir şeyse de korktuğunuz kadar üzülmüyor, o acıya üzülmüyoruz. O yüzden yazarken de bir şeyleri böyle o çok havada bırakan öyküleri ya da romanları sevmiyorum. Bence inandırıcılık kayboluyor. Hayatın kendisi gözümüze çok büyük gözükse de çok normal düzeyde bir zorlukta. Çok acı şeyler yaşanıyor elbette ama insanın katlanma güdüsü çok yüksek. Sadece farkında değiliz. Öykülere de böyle yansıtmaya çalışıyorum, yansıtabiliyorsam ne mutlu bana. 

- Kitabın adı “Yine De Bir Şansımız Olmalı” öyküdeki bir sözden ibaret. Bir yandan da hayata dair bir söz gibi. Kitabın adının bu olmasına nasıl karar verdiniz?

Aslında başka bir şeydi. Son kez baktığımda karakterin “yine de bir şansımız olmalı” diyordu. Herkes bir umuda sığınıyor, ben farkında olmadan bunu yansıtmışım galiba diye düşündüm ve bu isimde karar kıldık.

“ÖDÜL SORUMLULUK YÜKLEDİ”

- İlk kitapla iki ödül aldınız, nasıl bir duygu?

Evet ilk önce Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülü’nde dikkate değer ödülü aldım. Sonra benim hayalimi süsleyen Yunus Nadi ödülü geldi. Çok güzel, gurur verici bir şey ama çok da büyük bir sorumluluk yükledi. Şimdi ikinci dosyayı vereceğim daha iyi bir şey yapmam lazım ama nasıl yapacağım diyorum. Ben aslında kendi kendime bir şeyleri merak ettim ve yazdım. Şimdi de kendimi yine bir şeyleri merak et ve kimse okumayacakmış gibi yaz diyorum.

- İkinci dosya ne durumda?

Bu sene yayınevine vermeyi planlıyorum.  Birkaç öykü hazır. Yarım olanlar var. Bu yaz tamamlamayı düşünüyorum. 

- Kitaba tepkiler nasıl oldu?

Okuyucu tepkileri gerçekten çok olumlu oldu. Özellikle ilk katıldığım kitap fuarlarında, beklediğimin ötesinde bir ilgiyle karşılaştım. Sosyal medyada da güzel geri bildirimler aldım. Güzel eleştiri yazıları yazıldı. Türkiye’de  eleştiri kültürü eksik.  Buna gerçekten ihtiyacımız var diye düşünüyorum.  Ama tabii herkes de bunu kabul edemiyor.

- Tam da onu soracaktım, eleştiriyi kabullenebiliyor mu yazarlarımız?

Kendi adıma böyle bir şeye katlanamıyor olsaydım Semih Gümüş ve Ethem Baran atölyesinde çok zorlanırdım. En iyiye ulaşabilmek için birbirimizi çok acımasız eleştiriyoruz. Bu yüzden kimseye alındığım olmadı. Birbirimizi eleştirmek, en iyiye ulaşabilmek için önemlidir, ancak bunu bir saygı çerçevesinde yapmak önemlidir.

Her şey hakkında öykü, roman yazılabilir. Yazdıklarımız “bu edebiyat mı, yazı mı” ayrımda kalmasın diye uğraşıyoruz. Amacımız edebiyata hizmet etmek yani sanat adına bir şeyler bırakabilmekse normal bir anıyı anlatır gibi olmaması gerekiyor. Öykü için konuşuyorum; tasarruflu sözcükle çok şey anlatmak gerekiyor. 

- Öykü de devam etmeyi düşünüyor musunuz, aklınızda roman var mı?

Kafamda bir roman taslağı var. 80-90 sayfalık novella düşünüyorum. Ama ikinci dosyamı öykü olarak vereceğim. Üçüncü kitapta belki roman olur.

 

Etiketler; Gamze Efe

ARŞİV