Müze Gazhane’nin C binasındaki sergi alanındayım. Açık renkli yüksek duvarlarda, minicik eserler var. Bazılarının detayları o kadar ufak ki büyüteçle bakılsa yeri. Peki neden bu kadar küçükler? Kimler yaptı bunları? Nerden geldiler? Neden buradalar?
Bu soruların yanıtları için Almanya’ya gidiyoruz, sene 2018. Köln’de yaşayan Martin Schneider and Dominik Schmitz adlı iki genç tasarımcı, öğrencisi oldukları Köln Uluslararası Tasarım Okulu’ndaki sınavlarının bir parçası olarak bir çalışma yapıyor. Adını “Open Press” koyuyorlar. Anlamı itibariyle Türkçe’ye ‘serbest, açık baskı’ olarak çevrilebilecek bu proje ile amaçları baskıyı herkes için erişilebilir kılmak.
Yani baskı sanatında matbaalardan kaynaklı yüksek maliyete alternatif üretmek ki üretiyorlar da; 3D yazıcılarla mini bir baskı makinesi yapıyorlar! Bu makinenin planlarını da internete koyarak ücretsiz bir şekilde dünyayla paylaşıyorlar. O zamandan bugüne, dünyanın farklı köşelerinden 60 bini aşkın kişi bu planlar vasıtasıyla kendi baskı makinelerini üretiyorlar. Schneider & Schmitz, bunu yapma imkanı olmayanlara da 5 bin tane hazır baskı makinesinin satışını (ne kadar ödeyebilirsen şiarıyla) yapıyor. Böylelikle Open Press, küresel bir projeye dönüşüyor.
POSTAYLA GÖNDERİLEN MİNİMAL ESERLER
Open Press, başlamasından henüz 1 sene sonra yeni bir boyut kazanıyor. Martin Schneider ve Dominik Schmitz, Open Press topluluğuna minik baskı makineleriyle ürettikleri baskıları kendileriyle paylaşmaları için açık bir çağrıda bulunuyor. Dünyanın farklı köşelerinden onlarca baskı sanatçısı bu çağrıya cevap veriyor. Baskılar kendilerine, Köln’e eski usül posta ile ulaştırılan ikili, “Bize yollanan mektupları okuyup minik paketleri açıyorduk ve her seferinde insanların yolladıklarına hayretler içerisinde bakıyorduk. Bu inanılmaz bir olaydı çünkü bu sadece bir yıllık online bir projeydi. İnsanların, icat ettiğimiz baskı makinesiyle yarattıklarını görmek büyüleyiciydi. Her hafta, Noel gibi hissediliyordu…” diye anlatıyor o günleri.
ESERLER DÜNYA TURUNDA!
Schneider & Schmitz, Köln’deki baskı stüdyosu Kölner Graphikwerkstatt’ta kendilerine ulaştırılan 250’den fazla minik baskıdan oluşan bir sergi açıyorlar. Bu sergi ilk, lakin son olmuyor bilakis “takas” ana başlığı altında sergi serisine evriliyor. Ama nasıl? İnsanlardan tekrar baskılar göndermelerini istemek ilk akla gelen ve makul yöntem. Ancak posta kutularını her açtıklarında Noel’de gibi mutlu hisseden ikili, başka sanatçıların da aynısını hissetmesini arzu ediyor ve tam da bu nedenle takas temasını hayata geçiriyor. 2022’de, kendilerine gönderilen 300’den fazla baskının kopyasının her birini özenle açıyorlar, 9 tane kopyayı halihazırda bu ağda bulunan yeni sahipleriyle eşleştirip, kalan 1 taneyi de hem dijitalleştiriyorlar hem de çerçeveliyorlar. Böylece online ve sürekli bir sergi ortamı yaratıyorlar. (https://openpressproject.com/)
Mevzu bununla da sınırlı kalmıyor, başta Avrupa olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde fiziki sergiler de açılıyor. Böylelikle 3D gibi ileri bir teknoloji ile postayla gönderim yapmak ve duvarlara fiziken eserleri asmak üzere geleneksel yöntemlerin harmanlandığı bir sistem kuruyorlar. Bir baskı sanatçısının minik makinesiyle ürettiği mini sanat eseri, hem dijital ortamda sonsuzluğa emanet edilmiş oluyor hem de orjinali sergilerle dünyayı dolaşıyor.
KÖLN’DEN DÜNYAYA, DÜNYADAN KADIKÖY’E
İşte bu global turun yeni durağı ise Türkiye oldu ve sergi 21 Ocak’ta İstanbul’da açıldı. Biz de, 27 Şubat’a dek Müze Gazhane’de görülebilecek olan sergiyi açılış gününde ziyaret ederek, projeyi ülkemize taşıyan Atölye İstanbul Düşün Sanat ve Eğitim Vakfı (AIV) ve Atölye20 temsilcileriyle konuştuk.
(
(Deniz Coşkun ve Meliha Coşkun Yıldar)
İki kızkardeşten bahsediyoruz; isimleri Deniz Coşkun ve Meliha Coşkun Yıldar. Deniz endüstri tasarımcısı, Meliha ise sosyolog. Anneleri Alman olan, biri Ankara’da diğeri Kadıköy’de yaşayan kardeşler, bu küresel projeye internette tesadüfen rastlamış. Anadillerinden biri de Almanca olduğu için konuyu kolayca kavrayıp, dahil olmak için hemen kolları sıvamışlar. Coşkun kardeşlerin halihazırda sanat etkinlikleri yaptıkları “Atölye 20” adında bir kolektif sanat merkezleri var. Bu ekipteki gençler ilgili dosyaları indirip, atölyelerinde makineleri inşa edip, baskılar yapmışlar. Usul üzerine 10 baskıyı Köln’e göndermişler. Bu süreçte de kızkardeşlerin Atölye 20’si, Atölye İstanbul Düşün Sanat ve Eğitim Vakfı’na dönüşmüş ve vakfı kurduktan sonra ilk proje olarak da, bu küresel projeyi ülkemize getirmeye karar vermişler. Sonrasında ise işte bahsettiğimiz sergi vücut bulmuş.
(Deniz Coşkun, kendisine ait 1938- Alman yapımı baskı makinesini sergi alanına getirerek, ziyaretçilerin incelemesine olanak sunuyor)