Modalı tramvayın kısa öyküsü

Caferağa Muhtarlığı’nın düzenlediği “Buket Uzuner ile Moda Öykü Atölyesi”ne katılanların yazdığı öyküler arasında ilk üçe girenleri yayımlamaya bu hafta da devam ediyoruz

05 Haziran 2015 - 11:13
 
MODA ÖYKÜLERİ

Caferağa Muhtarlığı’nın düzenlediği “Buket Uzuner ile Moda Öykü Atölyesi”ne katılanların yazdığı öyküler arasında ilk üçe girenleri yayımlamaya bu hafta da devam ediyoruz. Bu haftaki sayfamızın konuğu “Moda’da Arkadaşım Kalmadı” temasını taşıyan öykülerden Çağla Arslan’ın ikinci seçilen öyküsü. Keyifli okumalar…

Çağla Arslan
Moda’da gezmediği sokak yok. Sosyolog, insanların kafa seslerini duymayı, öykülerini anlatmayı seviyor. (twitter.com/bicagla)

 
Kar çok kötü yağıyormuş. Gelen geçen herkesin dilinde aynı şey, kötü yağan kar mı olurmuş? Yoğun kar yağışında anlaşalım bari. Şu havadan sudan muhabbetler olmasa ne konuşulur merak etmiyor değilim. Tabi ki biliyorum konuşacak çok şey var, asıl mesele söze başlamak. İstisnasız herkes en az bir kere havadan bahsediyor her gün. Hemen sonra bir “nasılsın - iyi misin”ler. Hep de iyi oluyor herkes nedense. Zaten iyiyim diyen birine, hayatının en bedbaht gününde olduğunu istesen de anlatamıyorsun ya da aklının bir köşesine takılan bir şeyden, kalbinde asılı duran bir kederden bahsedemiyorsun. Birbirlerine gülümsedikten sonra cam kenarına geçtiler mi nerelere dalıyorlar ah bir bilsen. Kendi kendilerine konuşup duruyorlar. Buralarda herkes günden güne yalnızlaşıyor.
Yine akşam oldu ve adım gibi biliyorum ki sonra yine sabah olacak. Akşam olması, Adalet Hanım ve Hakkı Bey’in ellerindeki poşetlerden belli oluyor. Yine gezmişler ne kadar manav varsa. Dün ininceye dek konuştular. Tombul Manav’dan aldıkları bütün portakallar susuz çıkmış, elmaların da pek tadı yokmuş. Kaç çift var ki böyle el ele yaşlanan? Söylenseler de seviyorum onları. Mark Bey’i hatırlıyor musun? Mark Bey hala yalnız ve zor yürüyor. Hayret ediyorum bu adama, her gün istikrarla, görevmiş gibi dışarı çıkıyor. 70 yaşına rağmen zamane gençlerinden daha hayat dolu ama Mark Bey’in eklemleri çok ağrıyor. Öyle sıkı tutuyor ki önündeki koltuğun demirini bazen, içinden imreniyor bana, keşke benim de kemiklerim böyle sağlam olsa diye.  Benim imrenilecek bir halim mi varmış diye şaşırıyorum.
Merve Hanım ile Seçkin Bey de güzel kızlarını okuldan almışlar, ekip tamam yine, işte gidiyoruz.
Birkaç saate kapkara kaldırım taşları bembeyaz olacak, kediler üşüyecek, ağaçlar karla beslenecek, çocuklar sapıtacak, gençler yakınlaşacak, yaşlılar eski karları anacaklar. İstesem de istemesem de kimileri için bazı duraklara tam zamanında varmış olacağım. Yetişenler memnun olacaklar. Kimilerine de geç kalacağım, söylenecekler sanki benim suçummuş gibi. Bir de yenilemeye giriştiler beni, senin oturduğun koltuk var ya artık kahverengi değil. Bir de yavaş gidiyormuşum. Öyle söyleyenler var. Herkes değil ama bazı gençler söylüyorlar. Takmıyorum ama merak etme. Buralarda herkes günden güne daha çok söyleniyor. Kendi kendilerine bile olsa gerçek sorunların da farkında herkes. 
Senin evinin sokağındaki sakız ağacını hatırlıyor musun? Geçerken hep bakardın. Artık yok. Kestirmişler. Beşinci kattaki evin deniz manzarasını kapatıyormuş. İnanabiliyor musun? Ağaçlar hepimize hayat veriyor, insanlar ise onları öylece kesip bir kenara atıyorlar.  Sakız ağacının kesildiğini Mark Bey’den duydum. Adalet Hanımlara geçen gün o anlattı. Hepsi çok üzüldüler. Ben de üzülüyorum onlara. Ya güçleri ya da zamanları, olması gerekenleri yapmaya bir türlü yetmiyor. Bazen de ayakları ve ağızları olduğu için kıskanıyorum onları. İstedikleri kadar uzağa gidebilirler çünkü düşünsene sana bile gelebilirler. Düşünebiliyor musun? Bir gün Paris Metrosu’na binebilirler seninle, yanına oturabilirler, sen muhtemelen yer altı edebiyatından seçmece bir roman okuyor olursun, sana “merhaba ne okuyorsun?” diyebilirler ve sen dünyanın en erdemli ve naif şefkatiyle o yazarın kim olduğunu, ne anlatmak istediğini, nasıl anlattığını, kimlerden esinlendiğini ve daha birçok şeyi anlatırsın.
Senin durağına geliyoruz. Gelmeyeceksin değil mi? Neden hiç gelmiyorsun, bir kere bile dönmedin. Moda’da hiç arkadaşım kalmadı sen gidince. Oralar çok mu güzel? Yoksa artık Paris Metrosu’na mı biniyorsun? Hep aynı yere mi oturuyorsun? Onun da içinden geçenleri duyabiliyor musun? O da anlatıyor mu sana oturduğun semtte olanı biteni. Paris’te de yaşlı çiftler var mı Adalet Hanım ve Hakkı Bey gibi, onlar da el ele çıkıp alışveriş yapıyorlar mı? Oranın da sokaklarında kediler dolanıyor mu? Deniz var mı orada?  Apartmanların arasından ağaçlarla birlikte dünyanın en sıkışık ama en güzel manzarasını görebiliyor musun?
Buralar çok kalabalık ama yalnız hissediyorum kendimi. Kimseleri tanımıyorum. Gelip geçen basit, ruhsuz bir tramvayım onların gözünde. Seçkin Bey ile Merve Hanım da New York’a taşınacaklarmış. Mark Bey de bir gün temelli gidecek, biliyorum. Adalet Hanım ile Hakkı Bey’i de huzur evine yerleştirecekler. O kadar yalnızım ki bir gün öylesine bir yerde raydan çıkıp darmadağın olup hurdalığa gitsem, küçücük bir anı olarak kalacağım birkaç kişinin aklında. Sen beni hatırlar mısın? Beni hatırlıyor musun?
Senin durağına geldik. Şimdi bütün ağırlığım Moda’ya fazla gelecek, iki bin altı yüz metrelik esir hayatımı bırakıp Paris Metrosu’na bağlandığımı hayal edeceğim ama olmayacak. Özleminin olmayan kalbini kırdığı, sanayinin göz bebeği basit demir parçaları olarak yola devam edeceğim.  Oysa ne de güzeldi bir zamanlar, sen Moda’yı severdin, Moda beni severdi. Sen varken havadan sudan muhabbetler olmazdı bu kadar. Mark Bey’in hangi ilaçları aldığını bilirdin sen. Adalet Hanım’lara poşetlerini taşırken yardım ederdin. Seçkin Bey’lerin küçük kızına hikaye kitapları getirirdin. Şimdi bir birine değmeden gelip geçiyor herkes. Her gün aynı durakta seni bekliyorum. Her durduğumda zorluk çıkartıyorum onlara. Bir gün artık beklemediğin o durakta bozacağım kendimi, hiç kimseler de tamir edemeyecek. Yolcular sinirlenecekler. “Niye bekliyoruz diye?’’, “gelmiyor” diyeceğim. Duymayacaklar. Ben beklemeye devam edeceğim. Sen de gelmeyeceksin. Bizim hikayemiz de böyle bitecek. 
Moda’da hala kar yağıyor. Kötü değil ama sadece aralıksız ve yoğun bir kar yağışı bu. Birazdan bütün kaldırımlar bembeyaz olacak. Sen göremeyeceksin…

ARŞİV