“Munzur El Veriyor” belgeseli, Batı’da yetişen bir kadının Doğu’daki insanı anlama gayretinde coğrafya ile yaptığı işbirliğini ele alıyor.
Gökçe UYGUN
Tunceli-Erzincan-Bingöl'de çekilen “Munzur El Veriyor” belgeseli, Batılı Dilara'nın insanın özüne olan merakını gidermek için, insanı anlamak için önce coğrafyanın dilini çözme gayretini işliyor. Yapımcılığını Mehmet Gözcü'nün ve proje danışmanlığını Tahir Erdoğan Şahin'in üstlendiği sunuculuğunu tiyatro sanatçısı Betül Arım’ ın yaptığı belgeseli, Kadıköylü yönetmeni Esra Alkan ile konuştuk.
-Munzur El Veriyor belgeselinin çıkış noktası neydi?
TRT’de yaptığım “Kalk Gidelim” adlı seyahat kültürü programımızla kalkıp gittiğimiz Munzurlar
bizi, Tahir hocayla buluşturdu. Erzincan’ın Cengelli köyüne yerleşmiş bir akademisyen olan Tahir Erdoğan Şahin’in o topraklara ilişkin bir tezi var. Bu tez ışığında bir belgesel yapmaya karar verdik. Hatta bunları 3 bölümde yapalım istedik; taşlaşan ruhlar, ruhu olan taşlar ve taşın kalbi. Akabinde,107 yaşındaki Fidan Ana'yla kendiliğinden gelişen sohbetle şekillendi ve ‘biraz olsun aralayabilecek miydim bu toprakların sırrını’ diyerek yola çıktım.
-Zaten belgesel tecrübeniz de var, değil mi?
Evet ilk belgeselim, Türkiye'nin ilk mizah belgeseli olan “Ünye De Fatsa Arası”'ydı. Diğeri de “Seslerin İzinde-Beyoğlu’nun Kalp Atışları”. Bu 3. belgesel oldu.
-Munzur neye el veriyor?
Dilara isminde Batılı bir kadının o coğrafyaya gidişini anlatıyoruz. Dilara, önce Sarıyer tepelerinde ruhu olan taşlarla konuşan Fidan ana ile konuşuyor. Fidan ana, denize taş atan Dilara’ya “Taşın ruhu var atma denize” diyor. Dilara da “'Peki ya sen kanayan ağaçları bilir misin?” diye sorunca Fidan ana şöyle yanıtlıyor; “Bilmem mi benim köyümde çok var. Git de gör...”
Fidan ananın sözleri, Dilara'nın kafasında olan ama dağınık duran fikirlerini hayata geçirme kararını verdiriyor ve İstanbul’dan Munzur’a yolculuğu yolculuğu başlıyor.
-Sorunlu bir bölgede çekim yapmak zor olmadı mı?
Ben bölgeyi problemli bir yer olarak görmüyorum. Tüm bu olup bitenleri, insanoğlunun daha iyiye varacağının kanıtı olarak değerlendiriyorum. Yaşananların her biri bize öğretmendir. Ben bugüne dek bana bu kadar huzur veren bir yer görmedim. Orayı doğru anlamak için mevsimleri, dağı, dağdaki otu, akan suyu, suyun kenarlara taşıdığı taşları iyi gözlemlemek gerek. Aslında doğa bizimle işbirliği içindedir. Munzur’un suyuna, ancak o suyu bilirsen rahatça girip yüzebilirsin.
-Neler görüyor Dilara Munzur'da?
Yola çıkarken ne aradığını biliyor ama nasıl bulacağını bilmiyordu. Taşlaşmış ruhlarla, ruhu olan taşlarla da karşılaşan Dilara, henüz aradığını bulamadı. Belgeseli de aynen bu şekilde çektik. Yani belli bir senaryomuz yoktu, konuşacağımız kişilerden randevu falan almadık. Yol boyunca önümüze çıkanları kendi bilgimiz ve yola çıkış nedenimize göre algılayıp, izini sürdük. Alıştığımız, kitaplarda okutulan bir belgesele niyet etmemiştik zaten. Bu film, taşın kalbine varmak isteyen bir arayışın izleği oluyor.
-Coğrafya-insan ilişkisine özel önem veriyorsunuz...
Bir bölgeyi tanımaya, önce insanından başlarsanız yanılabilirsiniz. Coğrafyasından başlamak gerekiyor. Zira insanoğlu olan biteni farklı anlatabilir ama doğa yalan söylemez. Coğrafyanın dilini çözersen oradaki insanına varırsın..
-Belgeseli nerelerde izleyebileceğiz?
Eylül'de haftada bir gün Şişli Kent Kültür Merkezi’nde olacak. Tarık Zafer Tunaya’da da gösterilecek. Elbette Kadıköy yakasına da gelmek istiyoruz. Davet edenlere açığız. Ayrıca davet aldık, belgesel Frankfurt Film Festivali’ne gidecek Kasım’da. Yani belgeselimizin ulusal ve uluslararası festivallere katılması ve televizyonda yayınlanması için çalışıyoruz. Ayrıca ilk ödülümüzü de magazin.com.tr’den aldık. Belgeseli izleyen Hindistan Konsolosu da Munzur’u, kendi doğduğu bölge ile kardeş yaptı.
KILIÇDAROĞLU’NDAN ÖVGÜ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, belgeselin sonundaki hüzünlü türküyü çocukluğunda dinlediğini, belgeselin çekildiği coğrafyanın dünyanın en güzel coğrafyalarından olduğunu söyledi. Bunun sebebini, bu bölgenin dağlarının, nehirlerinin ve insanlarının özgür olmasına bağlayan Kılıçdaroğlu, “Özgürlüğün ne demek olduğunu herhalde Munzur belgeselini izleyenler daha iyi görüyor. Eğer bir nehir özgürce akıyorsa onun etrafındaki ağaçlar, orada yüzen balıklar da çevresindeki insanlar da özgürdür. ‘Doğa hakkı’ diyoruz. Doğanın hakkı doğanın özgür olmasıdır. İnsanın hakkı da insanın özgür olmasıdır. O topraklarda büyük acılar, dramlar, sevinçler yaşandı, düğünler yapıldı. Her şey var o doğada ama o doğanın güzelliği insanoğlunun o doğaya ihanet etmemesinde yatar. Bütün güzellik de Munzur'un özgür akmasında yatar” dedi.
‘TÜM HALKLAR KARDEŞTİR’
Belgeselin Yapımcısı Mehmet Gözcü de şunları anlatıyor:
“Esra Alkan’ın uzun yıllar TRT’de yayınlanan Kalk Gidelim belgesellerinin yayınlandığı dönemlerde izlediğim zaman çok etkileniyordum. Bir gün benim doğduğum topraklarında çekimlerini yapsın diye hayal ediyordum ve bunu gerçekleştirdiği için kendisine çok teşekkür ediyorum. Ben doğanın korunmasından yanayım, günümüzün insanı doğanın kıymetini bilmiyor maalesef. Özellikle belgeselin çekildiği yerler hep terörle anılmakta. Oysa Munzur’un, dünyada bitki örtüsü ve doğal güzelliği ile çok önemli bir yer kapladığını düşünüyorum. O coğrafyada doğmaktan ve çocukluğumun o dağlarda geçmesinden dolayı çok mutluyum. Belgeselin çekimleri yapıldıktan sonra Munzur'un, Dersim’den Erzincan’a ve Bingöl'e uzandığına şahit olduk. Belgeseli seyreden birçok insan bunu bilmediklerini dile getirdiler. Bu topraklar yüzyıllar boyunca Anadolu'nun kadim halklarına ev sahipliği yapmıştır. Bu coğrafyanın insanı, doğası gibi sıcak, samimi ve yiğittir. Belgesel Munzur'un tanıtımı açısından çok iyi oldu. Küçük de olsa benim katkım olduysa bundan çok mutluluk duyarım. Bu belgesele el veren tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyorum.”