Türkiye edebiyatının usta isimlerinden Muzaffer İzgü 84 yaşında hayatını kaybetti. 26 Ağustos Cumartesi günü vefat eden Muzaffer İzgü, eşinin mezarının yanına defnedildi. İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yatan İzgü’ye karaciğer kanseri teşhisi konmuştu. Kanserin vücudunun diğer organlarına sıçradığının belirlenmesi üzerine doktorlar Muzaffer İzgü’ye “Kemoterapi tedavisine hemen başlayalım” önerisinde bulunmuştu. Ancak İzgü “Son zamanlarımı evimde geçirmek istiyorum. Artık çok yoruldum” diyerek tedaviyi kabul etmemişti.Her fırsatta kitap fuarlarına katılıp özellikle çocuk okurlarıyla buluşan İzgü, geçtiğimiz yıl düzenlenen Haydarpaşa Kitap Günleri’nin de konuğu olmuştu. Son söyleşilerinden birini Gazete Kadıköy’e veren İzgü, Kadıköy’le ilgili anılarını, yazarlık düşlerini ve ilk aşkını anlatmıştı. Usta yazara veda ederken, bu keyifli söyleşiyi bir kez daha sizinle paylaşıyoruz.
“AKLIMIN UCUNDAN GEÇMEZDİ”
Haydarpaşa’da okurlarınızla buluşmak nasıl bir duygu?
Çok güzel ve inanılmaz bir ortam. Yıllar önce bir istasyonda kitap imzalayacaksın deselerdi güler geçerdim herhalde. Aklımın ucundan bile geçirmedim böyle bir şeyi. Öncelikle şunu belirteyim; buraya davet edilmekten, bu havayı solumaktan çok mutlu oldum. Burada kitap günleri düzenlemek kimin aklına geldiyse, kim bunu organize ettiyse çok teşekkür ediyorum.
Haydarpaşa’ya ilk olarak ne zaman geldiniz, hatırlıyor musunuz?
Haydarpaşa’ya ilk defa 16 yaşında geldim Sevdiğimiz kız İstanbul’a gelmişti. Ben de onu bulmak için İstanbul’a geldim. Haydarpaşa’da indim. O zamanlar 16 yaşındayım. Elimde torba, torba da ekmek, peynir bir şeyler var. Güya sevgilimi bulacağım. Ben Tarlabaşı’nı küçücük bir yer sanıyordum. Tarlabaşı’nı bir gördüm. Dos doğru Haydarpaşa’ya geri gelip Adana’ya döndüm. Sevgilimi bir daha hiç görmedim. Bunu da “Zıkkımın Kökü” adlı kitabımda yazdım.
ÇOCUKLAR OKUMAZSA…
Okurların ilgisi nasıl buldunuz?
Saat 11.00’de buraya oturdum. Şu an saat 16.00. Beş saatten beri başımı kaldıramadım. Çocukların ilgisi ayrı, büyüklerin ilgisi ayrı. Dilerim bu hep sürer. Ama benim tek ricam okullardan öğrencilerin getirilmesi. Bu çevrede de yoksul okullar vardır. Bu çocuklar bir yazarla ne zaman, nerede tanışacak? Gelsinler böyle bir yerde ben onların elini sıkayım, adını sorayım, saçını okşayayım. O çocuk, bu anı hiç unutmaz. Bir de bu tür etkinlikler ülkemde okuyucu sayısını arttırıyor. Şunu her zaman söylerim; “Çocuk okuru olmayan bir toplumun asla yetişkin okuru olmaz.”
Yazar olmaya nasıl karar verdiniz, nasıl başladı bu serüven?
Şu ana kadar 154 kitap yazdım, 24 de tiyatro oyunu. Şu anda bir oyunum Londra’da bir oyunum da Azerbaycan’da oynuyor. Bütün yaşamım boyunca hep kendime söz verdim. Başkalarına hiç söz vermem. Küçükken de öyleydim. Verdiğim sözler yüzünden yüzüm hiç kızarmadı. Bütün içtenliğimle söylüyorum. Başarımı da buna borçluyum. Bu ülke beni üç yıl yatılı okuttu, yedirdi içirdi. Affedersiniz ayağıma don verdi. Ben bu halka borcumu ödeyemiyorum. Şu 154 kitap, 24 tiyatro oyununun arkasında yatan belki de bu. Halkıma olan bu borcum hala benim üstümdeymiş gibi geliyor, ama işte bu kitapları olan ilgiyi de görünce rahatlıyorum.
Çocuk kitabı denince akla gelen ilk isimlerdensiniz. Sizce çocuklar için kitap yazmanın koşulları neler? Bir yazar bunun için hangi özelliklere sahip olmalı?
O zaman size bir anımı anlatayım. Günün birinde bir mektup aldım. Mektupta aynen şu yazıyordu; “Ben emekli oldum. Duydum ki çocuk kitaplığı yazarlığında çok para varmış en önemli yazar da sizmişsiniz. Bana da madde madde çocuk kitabı nasıl yazılır yazar mısınız?” Ben de mektuba cevap yazdım. Ama tek bir cümle; “Lütfen emekliliğin tadını çıkartın.” O adamın kitabını iki sene sonra gördüm. Çok acı. Bir kitabını aldım, okudum. Çocuk kitabı demeye bin şahit gerek. Ne yazık ki bu tür kişiler bir çantaya kitaplarını doldurup okullarda gidip imza günleri düzenliyor. Bir çocuk, gerçek bir çocuk yazarının kitabını okuduğu zaman hemen karşılaştırmasını yapar. Bu işin püf noktası filan yok. Ama en başta çocukları seveceksiniz. Çok sevdiğim çocuk yazarları da var. Bunu da belirteyim.
Çukurova’dan çok fazla yazar, sinemacı yetişti. Çukurova neden bu kadar bereketli?
Çukurova yazarların toprağı. Bu durumu oluşturan birçok koşul var. Çukurova ilk makineleşmenin gerçekleştiği yer. Toprak ağalığının ayyuka çıktığı bir bölge. Adana’da kurulan ırgat pazarını bilirim. Irgat seçilirken dişine bile bakılırdı. Pamuk da topladım. Ağanın gönderdiği bir öğün yemek ile ağaya dua edildiğini de gördüm. Bu koşullar işte insanları etkiliyor. Çok sevgili, çok saygılı Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in, Yılmaz Güney’in gördüklerini ben de gördüm. Arkadaşlarımdı zaten. Üçünü de çok iyi tanıdım. İşte bunlar bizi etkiliyor ve biz bunları açık söylemek anlatmak istiyoruz. “Gece Kondu’da, Zıkkımın Kökü’nde hep bunları, bu zorlukları anlattım.
Kitapları sansürlenen, yasaklanan bir yazarsınız. Çocuk kitapları yazan bir yazarın kitaplarının yasaklanması nasıl bir duygu?
Kenan Evren döneminde “Halo Dayı” ve “İki Öküz” isimli kitaplarım yasaklandı. “Donumdaki Para” 12 yıl yasaklandı bana istenen ceza ise 14 yıldı, düşünebiliyor musunuz? Ben kurtuldum ama kitap kurtulamadı. Şunu söyleyeyim Don Kişot yazılalı 400 yıl oldu. 400 yıl önce İspanya valisi kimdi acaba? O zaman İspanya Kralı kimdi? Darbe yapan kimdi? Hiçbirini anımsamayız. Ama Cervantes hala akıllarda. Muzaffer İzgü de her zaman dimdik ayakta.
Kadıköy’ün sizin için anlamı nedir, vazgeçilmeziniz var mı burada?
Kadıköyü her zaman sevdiğim bir semt oldu. İstanbul’a geldiğimde mutlaka Kadıköy’ü gezerim. Bahariye Caddesi’nde yürümeyi çok severim. Benim için Kadıköy’ün en önemli simgesi;
Tramvayın gittiği yer Bahariye Caddesi. Tramvayın arkasına takılıp koştuğumu bile biliyorum.
ARDINDA 98 ÇOCUK KİTABI BIRAKTI
29 Ekim 1933 günü Adana’da doğan İzgü, bulaşıkçılık, garsonluk, sinemalarda gazoz satıcılığı yaptı. Eğitimini tamamlayarak Edebiyat öğretmeni oldu. Birçok gazetede makaleleri, öykü ve röportaj derlemeleri yayımlanan İzgü, 1978 yılında emekli olarak öğretmenliği bıraktı, İzmir’e yerleşti. Zamanla, röportaj ve öykülerin yanı sıra tiyatro oyunu yazmaya yönelen İzgü, özel tiyatrolarda oynanan, radyolarda yayımlanan oyun ve skeçleriyle ün yaptı. Yazdığı ilk oyun, Nejat Uygur için yazdığı “İnsaniyettin”dir. İlk kitabı Gecekondu, 1970 yılında yayımlandı, bunu İlyas Efendi, Halo Dayı adlı kitabı izledi. Zıkkımın Kökü ile Ekmek Parası adlı eserlerinde kendi yaşam öyküsünü yazdı. İzgü sağlık durumu dolayısıyla yazmaya ara vermişti fakat Türkiye edebiyatının en üretken yazarlarından biriydi. İzgü ardında 98’i çocuk kitabı olmak üzere yayımlanmış 154 eser bıraktı. Tedavisi devam ederken, öldükten sonra kendisi için “Muzaffer İzgü doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti” denilmesini istemişti.