​“Müzik insanı toplumsallaştırır”

Yeldeğirmeni Sanat’ta yazar ve şiir eleştirmeni Erhan Altan ile birlikte “Ortaçağlarda Şiir ve Müzik” adlı söyleşi dizisine başlayan Prof. Alper Maral, “Müzik sadece bireysel bir ifade biçimi değil aynı zamanda bir topluluk deneyimidir, insanı toplumsallaştırır” diyor

16 Ocak 2025 - 15:05

Elektroakustik oda müziği yapıtlarıyla, tiyatro ve film müzikleriyle bilinen besteci, müzikolog Prof. Dr. Alper Maral, akademide müzik ve teknoloji üzerine fakülte kurmuş, uzun yıllar caz yüksek lisans programını yürütmüş; yayınlarıyla, katıldığı seminerlerle, mutfağında bulunduğu festivallerle müziğe emek vermiş çok yönlü bir eğitimci ve müzisyen. Yani ilgilisinin çok iyi bildiği ama popülerlikle pek de arası olmayan; işi mutfağında layığıyla yürüterek sessiz adımlarla müzikal gelişime büyük katkı sunanlardan.

Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nin yeni serisi “Müzik ve Söyleşi”de yazar ve şiir eleştirmeni Erhan Altan ile birlikte “Ortaçağlarda Şiir ve Müzik” adlı söyleşi dizisine başlayan Maral ile etkinlik öncesi özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

  • Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? 

Müziğe olan ilgim, aslında ailemden geliyor. Babam öğretim üyesiydi ve onun öğrencileri arasında hippi kültürünü benimseyenler vardı. Birgün bu öğrencilerden biri eve Pink Floyd'un Dark Side of the Moon albümünü getirdi. Bu albüm, hayatımda bir dönüm noktasıydı. Oradaki “tuhaf” seslerin peşine düştüm, hâlâ yoldayım.  Sonuç olarak, sıra dışı enstrümanlarla çalışmaya başladım, elektronik org, synthesizer derken deneysel sesler üretmek peşinde kendi zamazingolarımı yapmaya da giriştim. Ayrıca TRT Radyo 3 evimizde her zaman açıktı ve evdeki ses ve müzik ortamı, beni kendi müziğimi yapmaya yönlendirdi. Bu yolculuk sonunda, daha lisedeyken caz piyanisti olarak profesyonel hayata atıldım. Tiyatro müziği, film müzikleri gibi alanlarda; baroktan serbest doğaçlamaya, çeşitli topluluklarda da yer aldım. Sahneden kopmadan akademiye geçtim. Yaklaşık otuz yıldır üniversitelerde bildiklerimi paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bu süreç, sadece müzikle değil, aynı zamanda insanlarla olan etkileşimimle de şekillendi.

  • Bu yolculukta sizi etkileyen bir müzikal akım veya bir besteci oldu mu?

Orta Çağ müziği çok erken yaşlardan itibaren ilgimi çekti. Genellikle müzik eğitimi, klasik müzik üzerinden şekilleniyor ve romantizmle sınırlı kalıyor—öncesi ve sonrası es geçiliyor. Ben bu algoritmayı reddettim ve önce avangart müziğe yöneldim. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa avangardı ve elektronik müziğe yoğunlaştım. Bu dönemde Karlheinz Stockhausen, İlhan Mimaroğlu gibi isimler benim için ilham kaynağı oldu. Yüksek lisans dönemimde, eski çalgılar için yeni müzik konulu bir tez hazırlarken başına Kristof Kolomb'un “Ne kadar batıya gidersen o kadar doğuya varırsın” sözünü koymuştum; yani, en yeninin peşinde merkezden uzaklaştıkça, bir turu tamamlayıp tekrar en eskiyle buluşulabileceği düşüncesi beni çok besledi. Caz müziği de bu yolculukta çok önemli bir yer tuttu. Özellikle Türkiye'deki serbest doğaçlama sahnesinde yer almaktan onur duyuyor oldum. 

  • Profesyonel hayatınızda sizi motive eden şey nedir?

Profesyonel hayatımda beni motive eden en önemli şey, müziği varoluşsal bir zorunluluk olarak görmemdir. Amatörlüğün keyfiliğini bir kenara bırakıp müziğe, mesleğe olan sorumluluğumu benimsedim. Lise yıllarımda, bu yolda geri dönüşsüz bir adım attım. Hayatımı müziğe adamak ve bu alanda ne gerekiyorsa yapmak benim için kaçınılmaz oldu. Bu nedenle, profesyonellik anlayışımı bir yaşam biçimi olarak benimsedim. Herhangi bir müzikal projeye yaklaşırken, onun sadece kendi işim değil, başka paydaşların da ortaklığında tamamlanan bir bütünlük olduğu bilinciyle müziğimi her türlü egodan arındırmaya özen gösterdim. 

  • Aslında en çok merak edilenlerden biri de eserin yaratım süreci… Nasıl ilham geliyor?

Uzun yıllar tiyatro müziği ve müzikaller üzerinde çalıştım. Bu süreçte, ilhamın çoğu zaman dışsal kaynaklardan geldiğini öğrendim. Cole Porter’ın dediği gibi, “benim için ilham, prodüktörümün çaldırdığı telefondur,” yani profesyonel bir müzisyen olarak ilhamı beklemek yerine gereklilikler doğrultusunda çalışmak önemlidir. İşin özü, ego ve kişisel arzuları bir kenara bırakıp, eserin bütünlüğüne hizmet etmek için çalışmaktır. 

“AKM’NİN ÖZEL BİR YERİ VAR”

  • Müzikal kariyerinizdeki en unutamadığınız anı nedir?

Müzikal kariyerimde, Atatürk Kültür Merkezi'nin çok özel bir yeri var. 70'li yıllardan beri mabedimiz olan o mekânda 90’lı yılların başında bir konserde çalma fırsatım oldu. O gün koskoca piyanonun başında çalıp alkış aldıktan hemen sonra, son gemiye yetişmek için yokuş aşağı koşarken, toplumdaki konumumu, müziğin yanı sıra hayatın gerçeklerini çok daha iyi idrak ettim. 

  • Kariyerinizde bir dönüm noktası var mı?

Farklı kültürlerden çok önemli sanatçılarla işbirlikleri yapma fırsatı bulduğum anlar oldu. Meraklı bir insan olarak iletişime önem veriyorum. Genelde mesleğimizde ego merkezli bir yaklaşım yaygınken, ben birlikte çalışmanın değerini biliyorum. Örneğin sevgili dostum Erhan Altan ile birlikte yaptığımız etkinlik tek başıma bir şey yapmaktan çok daha değerli. Bu tür işbirlikleri daha geniş bir perspektif kazandırıyor ve birlikte çalışmanın getirdiği zenginliği sunuyor. Ayrıca rahmetli hocalarım, Ahmet Yürür ve Leyla Pınar gibi isimler, farklı müzik kültürleriyle bağ kurmamı sağladı. Dolayısıyla attığım her bir adım bir dönüm noktası olma potansiyeli taşıyor oldu.

“ELEKTROAKUSTİK GERÇEKLİĞİ ARTIRIR”

  • Elektroakustik müziğin geleneksel müzik formlarına kıyasla avantajları neler?

Elektroakustik müziğin en önemli avantajı, yapıtları tamamlanmış olarak sunmasıdır. Bu yönüyle sorumluluk tamamen tasarımcısındadır. Geleneksel müzikte, icracının performansı eseri etkileyebilirken elektroakustik müzikte eser kayıtta tamamlandığı için bu durum söz konusu değildir. Ayrıca elektroakustik müzik gerek doğadaki sesleri oldukları gibi kullanma gerekse de duyulmadık sesler tasarlama ve manipüle etme imkanı sunar. Bu dinleyiciyle daha doğrudan bir ilişki kurma fırsatı sağlar. Örneğin bir opera eserinde krala şarkı söyletirken elektroakustik müzikte bir diktatörün sesini olduğu gibi kullanabilirsiniz. Bu tür bir yaklaşım müziğin gerçekliğini artırır ve dinleyiciye daha derin bir deneyim sunar. Elektroakustik müzik aynı zamanda dinleyicilerin müziği algılama biçimlerini de değiştirebilir. Seslerin mekânsal yerleşimi ve hareketliliği, değişken tınıların doku ve yeğinliği dinleyicinin deneyimini zenginleştirir.

  • Caz müzikten sahne ve film müzikleri üretmeye nasıl geçtiniz?

Caz müzikten sahne ve film müziklerine bir geçişten ziyade birbirini besleyen eş zamanlı bir etkileşim sürecinden söz etmek daha doğru olur. Caz, doğaçlama yönüyle benim için çok çekici bir müzik türü. Bu doğaçlama özelliği film müziği ve tiyatro müziği gibi alanlara da taşındı. Film müziği üretirken standart besteleme tekniklerinden farklı bir yaklaşım benimsiyorum. Genellikle bir eseri tek bir oturuşta, ilgili görüntü ya da sahnenin akış sürecinde tamamlamaya çalışırım. Bu da müziği daha hayata dair kılar. Çok önemsediğim kendiliğindenlik öğesi de müziğin dramatik etkisini artırıyor ve izleyicinin deneyimini zenginleştiriyor.

  • Akademisyenlik yönünüzle sürekli gençlerle birliktesiniz. Ancak henüz sizinle tanışmamış genç müzisyenlere ne önerirsiniz?

Genç müzisyenlere önerim meraklı olmaları, dahası, disiplinlerarası bir bakış açısına sahip olmalarıdır. Farklı müzik kültürlerini öğrenmeleri ve kendilerini birçok alanda geliştirmeleri gerekiyor. Yalnızca kendi tarzlarına odaklanmak yerine farklı müzik türlerini öğrenmeleri, denemeleri ve bu türlerden beslenmeleri çok önemli. Ayrıca işbirlikleri yaparak farklı bakış açıları kazanabilirler. Müzik sadece bireysel bir ifade biçimi değil aynı zamanda bir topluluk deneyimidir, insanı toplumsallaştırır. En önemlisi de kendilerini dinletmeye girişmeden önce başkalarını saygıyla dinlemeyi öğrenmeleri olacaktır.

MÜZİK VE ŞİİRLE ORTA ÇAĞ’IN NABZINI TUTMAK

Yeldeğirmeni Sanat'ın yeni söyleşi dizisi 12 Ocak Pazar günü başladı. Prof. Dr. Alper Maral ile Orta Çağ’ın nabzını tutan yazar ve şiir eleştirmeni Erhan Altan Arap şiirinin tarihsel etkilerine ve müzikle kurduğu ilişkiye değindi. Şiirdeki hüzün ve nostalji temasının hem divan şiirini hem de modern Türk şiirini şekillendirdiğini belirten Altan, “Bu şiir geleneği İberya şarkılarıyla buluşunca nostalji dünyevi bir şiir anlayışına dönüştü. Şiirle müziğin beklenmedik birlikteliklerinin neler yarattığını görmek, çok geniş bir coğrafyayı keşfetmek anlamına geliyor.” dedi. Edebiyat ve şiirin tarihsel önemine de değinen Altan, Orta Çağ'ın kültürel mirasının günümüze etkilerini anlattı. Söyleşide konuşmacılar Orta Çağ’ın “Karanlık Çağ” olarak adlandırılması hakkında da konuştu. Alper Maral bu algıyı sorgulayarak “Bu çağ adının kötüye çıkarılmasından fazlasını hak ediyor. Kültürel zenginlikleriyle bugünkü sanat ve edebiyatın temellerinin atıldığı dönemlerden biridir.” diye konuştu.

Söyleşi serisinin bir sonraki oturumu 16 Şubat Pazar günü saat 15.00’te gerçekleşecek ve “Orta Çağ’da Avrupa Perspektifinden Şiir ve Müzik” konusu ele alınacak.

 


ARŞİV