Müziğin kurtarılmış bölgesi; Sahte Rakı

Memleketin en eğlenceli ve samimi gruplarından Sahte Rakı, maddi kaygı gütmeden, kalplerden kalplere müzik köprüleri kurabilmek adına müzik yapıyor…

30 Haziran 2016 - 15:08
GÖKÇE UYGUN
Blues yapıyorlar. Adlarını, zamanında köle olarak çalışan Amerika’nın siyahi halklarının parasızlıktan kendi içkilerini yapıp kör olmalarından alıyorlar. Sahnede inanılmaz enerjik ve eğlenceliler. Türkiye’nin en güzide blues gruplarından Sahte Rakı’dan söz ediyorum.
 Korhan Kodaman (vokal),  Uluç Büyükbeşe - Tolga Can Şişman (gitar), Eren Mutlu (bass), Can Turfan (davul), Emir Erünsal - Fırat Avcı (saksofon),  Atakan Fatih Taş (trombon) ve Dinçer Tuğmaner’den oluşan (mızıka) grup, Avrupa’nın önemli festivallerinden olan Split Uluslararası Blues Festivali’nde sahne almaya hazırlanıyor bugünlerde. Sahte Rakı’yı, grubun en eski üyeleri Dinçer Tuğmaner ve Korkan Kodaman’dan dinledik.

Sahte Rakı, 2005 Mart’ta kuruldu. Epey zaman geçti o zamandan bu vakte. Geçen yılları özetlemeniz gerekse, neler söylersiniz?
Dinçer: Dostlardan oluşan bir arkadaş grubunun sahnede sevdiği müziği yaparken seyirciyi de unutmadığı interaktif performanslar silsilesi… Çok güzel anı ve dostlar biriktirdik ve gittiği yere kadar da gideceğiz.
Korhan: Hem sahnede hem sahne dışında bir arada olmaktan mutluluk duyan can dostların, bir hedef ve varılacak yer kaygısı taşımadan, sadece bu keyifli yolculuğun tadını çıkarmaya çalıştıkları, kurtarılmış bir bölge Sahte Rakı… Seyircilerimizle bir aile olduğumuza inandık ve gittiğimiz her şehirde, çaldığımız her konserde bu aileye yeni bireyler ekledik. Pek çoğumuz için hayatımızın en güzel anlarının birçoğunu birlikte yaşadık sanırım. Herhangi bir maddi kaygı gütmeden, sadece daha fazla insanı bu müzikle buluşturmak ve kalplerden kalplere o köprüleri kurabilmek adına çaldık senelerce. Takipçilerimizle olan samimi ilişkilerimiz ve güzel anılar her şeyin sonunda bize kalan en güzel şeyler.
Teknede çaldık, tramvayda çaldık, sokaklarda çaldık, televizyonda, ilkokullarda, liselerde, üniversitelerde, halk konserlerinde, uluslararası yurtiçi ve yurtdışı festivallerde… Sürekli çaldık. 
Sanırım ilk EP albümümüzü henüz çıkarmamıza rağmen bu kadar takipçimizin olmasının ve üniversite ve televizyonlardan ödüller almamızın asıl sebebi bu.
2005’ten 2016’ya grupta kaç kişi değişti? Ve neden oldu bu değişiklikler?
Dinçer: Çok fazla. Ama bu kötü anlamda anlaşılmasın. Biz diğer grupların aksine şanslı insanlarız. Çünkü insanlar bizden, elde olmayan nedenlerden ayrıldılar. Biz zaten kolay kolay bırakmıyoruz insanları. Çağırsak yine gelirler ki geliyorlar da. Korhan da söyler ki biz gruba “eleman”dan ziyade dost arıyoruz. Bu yüzden Sahte Rakı bir okul gibi.
Korhan: Kadrodaki değişikliklerin hepsi iş değiştirme, şehir değiştirme gibi zorunlu sebeplerden kaynaklandı. Bizim için gruba katılan her bireyin müzikalitesinden önce dostluk bağlarının gücü önemli olduğu için kendi isteğinin dışında gruptan ayrılan kimse olmadı. Hala konserimize gelen eski üyelerimizi sahnede ağırlıyoruz, konserler dışında da görüşüyoruz.
Bugüne dek çok kere sorulmuştur ama, adınız niye Sahte Rakı?
Dinçer: Gökçe’cim bunu sorarak bizi zor duruma sokuyorsun! (gülüşmeler) Şaka bir yana bu soruya iki cevap verebiliriz. Bir tanesi benden gelsin ki asıl hikaye bu; Grup kurulduğunun hemen ertesinde konser teklifi gelmiş. Dostlar o acele ile de 2005’in gündeminden yararlanıp “Sahte Rakı” demişler. Sonra değişecekti ama iyi ki değişmemiz biz çok memnunuz çünkü.
Korhan: Efendim çaldığımız müziğin kökleri Amerika’da siyahi halkın köle olarak çalıştırıldığı döneme denk geliyor. Bu insanlar paraları pulları olmadığından sürekli kendi içkilerini kendileri yaparlarmış, pek çoğu da bu yüzden ya kör olmuş ya da hayatını kaybetmiş. İşte biz de bu hikayenin yerli versiyonu seçtik ismimiz olarak.

Sahte Rakı açısından 2010 yılı bir milatmış. Neden?
Dinçer: Çok doğru. Çünkü 2010’dan sonra biz sevgili dostumuz Barış Aksoy’dan grubu devraldık.  O sağ olsun her şeyine koşuyordu grubun. Bizden sonra grup her anlamda oldukça değişti. Daha popüler daha da eğlenceli ve başka yine aynı türe ait şarkılar ekledik mesela. Sahte Rakı V2 diyebiliriz aslında.
Korhan: 2010 öncesinde Elvis dışında pek popüler olmayan blues, rockn’roll eserleri repertuvarımızı oluşturuyordu. Popüler parçalar özellikle listeye eklenmiyordu. 2010’da ben askerden döndüğümde grubun eski kadrosundan Dinçer, Fırat, Atakan ve ben kalmıştık. Dinçer ile kafa kafaya verip grubu repertuvar, sahne gösterileri, kıyafetler dahil her anlamda yeniden oluşturduk.
Şarkıları konuşalım biraz. Çok güzel şarkıları çok güzel çalıp söylüyorsunuz. Nasıl, kaç şarkılık bi repertuvarınız var?
Dinçer: Aslında çok fazla ekleyip daha sonra çalmadığımız ya da unuttuğumuz şarkılar da var ama sayı 40 civarı ki besteler hariç. Biraz yavaş da olsa daha da gelişiyor.
Bu repertuarı yenilerken, şarkıları nasıl seçip, nasıl yorumluyorsunuz?
Dinçer: İlk kriterimiz blues, soul,funk, twist vb türlerinde olması ve seyircinin de hem dans ederken hem de söylerken eşlik edebileceği, gruptan herkesi de çalarken tatmin edecek şarkılar olması. Popüler olması o kadar mühim değil. Şanslı olduğumuz bir diğer konu da çaldığımız şarkıların hem müzisyen tarafımızı hem de seyirciyi doyuruyor olması. İşte Blues ve Rock’n Roll’un büyüsü.
Korhan: Genellikle şarkı ya takipçilerimiz ya da grup üyeleri tarafından öneriliyor. İlk çalımda aşı tutarsa sürekli çalmaya devam ediyoruz. Dinçer’in dediği gibi çaldıktan sonra aşının tutmadığı, içimize sinmediği için de çalmadığımız onlarca parça var.
Sahte Rakı çok eğlenceli bir grup. Ama blues’un kökeni acı’dır ya, bünyenizde bu zıtlıkları nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Korhan: Blues müzik acıyı, hüznü neşeli bir tavırla, majör akorlarla işleyen yegâne müziktir. Aslında bu zıtlık bu müziğin doğasında var. Parçanın sözlerinde adam kendisini aldattığı için karısını vurduğunu anlatabilir ama sizin müzikal olarak duyduğunuz pozitif bir tınıdır. Bizim memlekette de böyle değil mi Gökçe bu işler?  
Dinçer: Kesinlikle kökenleri çok daha acıya hüzüne dayalı hatta zaman zaman da protest sözler içeren bir  müzik türü blues  velakin zamanla bu tavrından yine köklere bağlı kalarak sıyrıldı da. Bir diğer perspektif ile de acı içeren konuyu daha eğlenceli bir şekilde bize sundu. Beni blues müzikte en çok çeken şey bu tezatlık. Şu da var ki zaten bizim sahnede ki bu coşkumuz ve eğlencemiz, yaşamın tüm yönleriyle bize yaşattığı sıkıntılarımızın  pozitif bir  yansımasıdır.  
Eğlenceli afişleriniz de dillere destan.  Kim yapıyor onları?
Korhan: Dinçer Bey’ciğim?
Dinçer: Oley işte en sevdiğim soru bu! (kahkahalar) Ben yapıyorum. Grupta en sevdiğim tavırlardan biri kendi kendi ile dalga geçmeyi sevmesi. Bu da o afişlerin çıkış noktası oldu. Gruptaki herkes bu afişlerden nasibini aldı. Hatta çaldığımız çoğu mekanın sahipleri bile. Türkiye’de ya da dünyada Blues müziğin yansıması çok belli. İlk akla gelenler Blues Brothers tarzı giyim en iyi örneklerden. Ben bu çizginin dışında bir durum yaratalım istedim. Zaten normal hayatta çok cool adamlar değiliz. Ne isek o’nu yansıtmaktır derdimiz.
‘’Enerjisi fazlasıyla yüksek, tam bir canlı performans grubudur. Konserlerinden birinde eğlenmekten ölebilirsiniz’’ demiş bir dinleyiciniz. Nasıl bu kadar eğlenceli olabiliyorsunuz?
Korhan: Grupta hepimiz gerçekten zor mesleklerde çalışıyoruz, ARGE mühendisinden psikolog doktoruna, insan kaynakları müdüründen grafik tasarımcısına, öğretmenden şantiya şefine dek geniş bir yelpaze var. Zaten İstanbul’da yaşamanın başlı başına getirdiği bir psikolojik durum da var.  Hal böyleyken Sahte Rakı bizim kurtarılmış bölgemiz oluyor. Sahnede seyirci ile bütünleştiğimiz anda gündelik hayatımızda olamadığımız kadar rahat, huzurlu ve mutlu hissediyoruz ve bu enerji konser sonuna kadar seyirci ile aramızda büyüyerek devam ediyor.
Dinçer: Sanırım bu, konsere çıktığımızda sahnede olmanın verdiği şansı en iyi şekilde kullanmak ile alakalı. Bu bir lütuf ve bunun tadını çıkarmak, hayatın koşturmacasından uzaklaşmaktır o anlarda ki derdimiz.  Biz eğlendiğimiz için ve bunu sınırlamadan yaşadığımız için seyirci de bundan etkileniyor. Az biraz seyircinin katılımını da sağlarsanız tadına doyulmaz bir show çıkıyor ortaya. Samimiyetin içerdiği hiçbir işe kötü olmuyor zaten.
Sizin için biri ekşi’de ‘’canlı müzik piyasasındaki en underrated gruplardan biridir’’ demiş. Katılır mısınız bu yoruma?
Korhan: Katılmakla birlikte durumdan rahatsız olduğumuzu söyleyemem. Şu kadar takipçimiz olsun, albümümüz şu kadar satsın, videolarımız şu kadar tıklansın gibi bir kaygımız hiç olmadı. Biz yalnızca sevdiğimiz şeyi yapıyoruz. Bu insanlar tarafından değer görürse ne ala. Görmezse de biz sevdiğimiz şeyi yapmaya devam edeceğiz.
Dinçer: Ben şahsen biraz underground kalmaktan, bu kalabalık piyasa içinde bir alternatif olmaktan mutluyum. Çünkü popüler kültürün çarkı bazen muhteşem yetenekleri kendince şekillendirip, hunharca kullanıp daha sonra tükürüp atıyor. Bu tabi o grubun ya da müzisyenin, sanatçının bir seçimidir. Bizim amacımız en başından beri farklı. Maddi beklentilerimiz yok. Biz kendi bizim ki gibi ekipler arasında zaten olmak istediğimiz yerdeyiz. ‘Daha çok insana çalmak istemez misiniz?’ diye sorsan, kesinlikle evet derdim ki zaten grubun amacı bu. Mümkünse bu müziği seven herkese bir şekilde ulaşabilmek. Bu da zamanla oluyor ve bu süreç ilerliyor.

Korhan; repertuarınızda size ait birkaç şarkı da var.
Dinçer: Hepsi Korhan’ın eserleri sağolsun.
Korhan: Estağfurullah kardeşim, onlar artık hepimizin çocukları. (gülümsüyorlar)
Grubun bir kısmının esas işi müzisyenlik değil, bir kısmı yaşamını müzikten idame ettiriyor. Bu, grup dinamiğine, üretimlerinize, konserlere vb nasıl yansıyor?
Dinçer: E tahmin edersin ki grup ekonomik beklentileri olmadan öncelikle eğlenmek daha sonrasında eğlendirmek için sahneye çıktığı için büyük bir fark yaratıyor. Üretim işi biraz geç girdiğimiz süreçlerden ama bu pozitif durum kayıtlarımız da dahil gayet güzel yansıyor. OnAir Records’un sahibi Burak Demirsaran yeni çıkan EP’imde ki kayıtlara sahne enerjimizin de yansıdığını söylemişti mesela. Bu, eşine az rastlanan çok değerli bir durum bizim için.
Korhan: Şükürler olsun 11. senemizdeyiz. Eğer hayatımızı idame ettirmek için yaptığımız müziğe bel bağlasaydık maalesef şu an ortada konuşulacak bir Sahte Rakı olmayacaktı. Memleketimizin şartları belli, bunu yapabilen şanslı insanların sayısı çok az. Onların da bir çoğu maalesef prodüktörlerin ellerinde çoğunluğun beğeni ve isteklerine doğru itiliyorlar.
Bunca yıl sektörde olan bir grup olarak müzik dünyasına bakışınız, bu ülkede müzik yapmaya dair hissiyatınız nedir?
Dinçer: Dünyanın müzikal açıdan büyük bir çıkmaz içinde olduğu eleştirisi var ama bunu nasıl yorumladığın ile alakalı. Bir dönemin ikon isimler, efsaneler, krallar vb  furyası bitti. . Artık daha az ömürlü belki yetenekli belki değil “balon” insanlar ve şarkıları var. One Hit Wonder bir dönem yaşıyoruz. Bence oyunun kuralı değişti. Algılamakta güçlük çekiliyor ki müzik denilen şey her zaman endüstri tarafından yönetilen, idare edilen bir piyasa olsa da her zaman öngörülemez sürprizlere de açık. Yine nasıl yorumladığımız ile alakalı başka bir örnek vermek gerekirse şu an için öldü denilen bir çok müzik türü dalgalanıp budaklanarak hala yaşamaya, popülerden uzak olarak şekillenmeye yaşamaya devam ediyor. Ama kaliteli olan X-Files dizisinde söylendiği gibi oralarda bir yerde. Bunu keşfetmek isteği seninle alakalı. Bu memleket çok zor bir memleket. Çocuk da olsan yaşlı da olsan hayatın her dönemi çetin ceviz. Müzisyenlik de keza öyle. Ben şahsen meslek olarak müzisyenlik seçen tüm dostlara büyük hayranlık duyuyorum. Büyük cesaret. Ama şu da var ki bizim ki gibi 3. Dünya ülkelerinin müzikleri her zaman diğer ülkelere göre çok daha iyi olmuştur. Büyük bir yelpazenin içinde yaşıyor olmamızda büyük şans. Konu bu şansı ne kadar değerlendirdiğin. İşin içine maddi problemler ve idealist yönlendirmeler girince işin tadı kaçıyor. Çok uzun ve yönlü bir konu. Ayrıca, özellikle Blues müzik bizim ki gibi bir memleket için çok uygun bir müzik çünkü maşallah sorunsuz acısız kedersiz hiçbir şeyimiz yok…
Korhan: Keşke yurtta barış cihanda barış olsaydı, ülkemizde her vatandaşımızın ekonomik rahatlığı olsaydı, sanat hak ettiği değeri görseydi, biz de oturup sürekli söz yazıp, beste yapsaydık. İnşallah çocuklarımız daha güzel bir Türkiye’de müzik yaparlar.
İlk ep’niz ‘Mostar Kayıtları’ çıktı. Tebrik ederim. Fakat bu kadar eski bir grup, albüm için neden bu kadar bekledi/beklemek zorunda kaldı?
Dinçer: Bu grubun neredeyse albüm çıkarmak dışında yapmadığı hiçbir şey yok. Bizim en başından beri albüm ya da EP çıkarmak gibi bir derdimiz olmadı. Her zaman konser vermeye, daha çok insana ulaşmaya odaklı idik. Herkes “yahu kitleniz var neden albüm çıkarmıyorsunuz” diyip duruyordu. Sonra Mostar’a festivale gittiğimizde orada kaldığımız stüdyodan çok etkilendik. Bir sene sonra tekrar gidip kayıt yaptık. Korhan daha bir güzel anlatır bunu.
Korhan: Daha önce de dediğim gibi Sahte Rakı ile hep yolun tadını çıkarmaya baktık, gideceğimiz yeri çok önemsemedik. İşte albüm de bizim için bir hedef değildi. Etrafımızda sevdiğimiz insanların, saygı gördüğümüz müzisyen büyüklerimizin ve takipçilerimizin ısrarıyla oldu bu iş.
Albümü anlatır mısınız?
Korhan: 2012’de 10. Mostar Blues Festivali’nde sahne aldık. Muhteşem bir organizasyondu. Organizasyonu yapan müzik okulu “Pavorotti Music Center”, savaştan sonra Pavorotti’nin bağışlarıyla kurulmuş bir okul, hatta misafirhaneleri derslikleri ve stüdyolarıyla tam teşekküllü bir müzik kompleksi. Konserden sonra tüm okulu gezdik ve arkadaşlar bizi stüdyoda kayıta davet ettiler. Stüdyonun şimdiye kadar gördüğümüz en donanımlı stüdyo olmasının dışında mikserinin ikinci el olarak İngiltere’deki önemli bir kayıt stüdyosundan gelmesi ve aynı mikserde daha önce Joe Cocker, Bob Marley, U2 gibi müzik devlerinin kayıtlarının yapıldığını öğrenmek, burada kayıt yapma hevesimizi çok daha körükledi. Kafamıza koyduğumuzu yaptık ve 2013’te Split Blues Festivali sonrasında kiraladığımız bir minibüsle Mostar’a gelip “Mostar Kayıtları”nı tamamladık.
Adını da oraya ithafla Mostar koydunuz herhalde.
Korhan: Oraları, oranın insanını çok sevdik, çok keyifli zaman geçirdik. Bu sebeple ismi böyle koymak bu güzel şehrin hatırasına da bir selam çakmak gibi oldu.
Dinçer: İsim bulmak çok dertli bir iş. Basitinden gittik diyelim. (gülüyor)
Temmuz’da Hırvatistan’da, 3. Split Uluslararası Blues Festivali’ne gidiyorsunuz. Böyle bir uluslararası festivalde yer almak nasıl hissettiriyor?
Korhan: Kesinlikle muhteşem! Bu aslında Split’teki ikinci konserimiz ve bu sefer bir turne şeklinde olacak. 21 Temmuz Split, 22 Temmuz Sibenik ve 23 Temmuz’da Zadar’da çalıyor olacağız. Hem daha önceki Split Blues Festivali hem de Mostar Blues Festival’inden sonra yerel medyada büyük haber olduk. Onlar bizim gibi aşırı şen şakrak gruplara çok alışık değiller, bu gibi festivallerde daha çok “cool” abiler boy gösteriyorlar. (gülüyor)  Bu sebeple dikkatlerini çekmeyi başardık. Ülkemizi böyle organizasyonlarda hakkıyla temsil edebilmek adına elimizden gelenin en iyisini yaptık, yapacağız. Bu da bize ayrı bir sorumluluk ve mutluluk veriyor.
Dinçer: Kendi adıma bu gibi uluslararası ve bize yakın müzik gruplarının içine bulunduğu bir festivalde olmak aslında büyük bir sınav. İşinin ehli isim yapmış değerli adamların arasında olmak biraz stresli ama bir o kadar da tadına doyulmaz bir durum. Müzisyen ahalisi (hepsi olmasa da) farklı bakış açılarına sahip özel insanlardır. Hele hele farklı memleketten ise onlarla yapılan sohbetin tadı çok az şeyde vardır. Bunu müzisyen kimliğinle her zaman yaşamazsın. Bir diğer gururlandığımız konu başka bir memleketin müziğini yine bambaşka bir memlekette uluslararası bir kitleye çalmak. Bu çok başka bir durum.

‘’KADIKÖY’E HAYRANIM’’
Biraz da Kadıköy’ü konuşalım. Grupta kimler Kadıköylü? Buraya dair hisleriniz/düşünceleriniz neler?
Dinçer:
En köklüleri Can ve Tolga Can (Kuzen). Daha sonra Fırat, Emir ve ben. Ama aramızda en büyük Kadıköy hayranı Korhan sanırım. Kadıköy her şeyiyle koca bir semt büyüklüğünde bir okul. Her konuda ki birikimime büyük katkısı var. Gerek müzik gerek sosyal hayat ve kültürel konularda en büyük kaynağım. Grubumuzun çevresinde de esinlendiğimiz ve dostumuz olan Kadıköy kültürü almış müzisyen dostlarımızın sayısı çok fazla. Mesela hayatımda ilk gittiğimin film Süreyya Sineması’nda idi. Filmin bir sahnesinde Fatma Girik’in kafası sepetten çıkıyordu da, aklım çıkmıştı. (gülüyor)
Korhan: Kadıköy İstanbul’un en sevdiğim yeri tartışmasız.  Kadıköy sevgim hayranlık seviyesinde. Hem coğrafi, hem sosyal anlamda kendimi İstanbul’da en huzurlu, rahat ve güvende hissettiğim yer burası. Kadıköy’lü daha çok okuyor, daha çok dinliyor, daha çok paylaşıyor, daha çok saygı duyuyor, daha çok seviyor.
Kadıköy’ün müzikal ortamını, dinleyicisini nasıl buluyorsunuz?
Korhan: Kadıköy’ün seyircisi bana “tüketici” değil, “destekçi” olarak geliyor her zaman. İnsanlar doğru sınırlar içerisinde birlikte eğlenebilmeyi biliyorlar.
Dinçer: Sahne aldığımız Shaft’ı kriter olarak alırsak eskiye saygılı iyi müzikten anlayan çekirdek ve sadık bir kitle var. Yıllarca aynı mekanda aynı gün çoğunlukla aynı şarkıları çalan Kadıköy grupları hala çaldıkları mekanı dolduruyorlar. Bu muhteşem bir şey. Bu tabi “yeniye” kapalı olarak değerlendirilebilir ama kesinlikle alakası yok. Çünkü bu ahali dışında yeniyi takip eden açık bir kitle de mevcut. Çok doyurucu, dışarıyı aratmayacak kalitede mekanlar var bu insanlar için. Rock ve Rap adına Kadıköy’ün memlekete kazandırdıkları zaten yabana atılır cinsten değil.  Kadıköy için kilometre taşı desek yanlış olmaz.
9 Temmuz Shaft konseriniz öncesi, dinleyiciye mesajınız var mı?
Dinçer: Bu röportajı okurken “Car car konuşurken iyi bakalım dedikleri kadar var mıymış?” diye düşünen arkadaşlar için çok  iyi bir fırsat. Tüm Blues & Rock’n Roll severleri bekleriz efendim. Bu arada aynı gün bizden sonra muhteşem adamlar Acil Servis var. Kaçmaz!
Korhan: Gelmeden önce yüksek kalorili besinler tüketsinler ve çok iyi dinlensinler. (kahkahalar)
Size hangi sorunun sorulmasını isterdiniz?
Dinçer: Görseller ve afişlerle alakalı zaten sordun, benden mutlusu yok. Bir de bizi seven dinleyen destek olan dostlarımızın isimlerini kullandığımız afişler oluyor. Çok eğlenceli işler. ‘Afişimizde yer almak ister misiniz?’ Diye duyuru yapıp ardından o isimleri afişlerimizde kullanıyoruz. Bir kere at yarışı fikstürü içeren bir afiş yapmıştık. Jokey isimleri için bu isimleri kullandık. Çok eğlenceli oluyor.
Sorularım dışında söylemek istedikleriniz var ise buyurunuz…
Dinçer: Efendim herkesi bir konserimize mutlaka bekliyoruz. Bizi lütfen sosyal medyadan takip edin. Yorumlarınızı bizimle paylaşın. İstanbul dışı şehirlerde yaşayan dostlarımızın ve mekan sahiplerinin tekliflerine de açığız. Yeter ki bize ulaşsınlar. Ayrıca sana ve Gazete Kadıköy’e bize bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederiz.
Korhan: Gazete Kadıköy’de yer almak bizim için büyük onur. Herkese kucak dolusu sevgi ve selamlar…

Etiketler; sahte rakı

ARŞİV