“Müzik, ruhumun parçası…”

Yeni kuşağın genç müzisyenlerinden Yelda Altunal, “Müzikle birlikte şu an olduğum kişiyim. Yelda, en uzun gece demek Farsça. En uzun gece, müziksiz epey eksik olmaz mıydı?” diyor…

10 Aralık 2020 - 10:45

Müzisyen bir aileye doğdu. Okulda ne zaman sıkılsa müziğe kaçtı. Enstrüman çalıp, beste yapmaya lisede başladı, üniversitede çeşitli gruplarda yer aldı. Şimdi de kendi ayrılığını anlattığı ilk şarkısı ‘Kördüğüm’ü yayınladı.

Kadıköylü müzisyen Yelda Altunal ile tanışmaya davet ediyoruz sizi

  • Marmara Kalkınma İktisadı yüksek lisans mezunusunuz ve aynı okulda İktisat Politikası doktorası yapıyorsunuz. Bu kadar ‘sıkıcı’ konu arasında neden müzik?

Biliyor musunuz aslında o kadar uzak değiller, tabi benim durumumda birisi için. Çünkü şöyle anlatmaya çalışayım; pek naçizane akademik kariyerimle müziğim, bugüne kadar hep birbirini desteklediler. Yalnızca 1 yıllık, akademiden uzak bir iş hayatım oldu. Bir sivil toplum kuruluşunda çalıştım ve ilk yılın sonunda istifa ettim. Kendimi var edebildiğim, gönlümce üretebildiğim bu iki şeyin farkına iyice vardıktan sonra başka şeylerin peşinden gitmek olmazdı. Hem sanırım insan takdir gördüğü, onaylandığı işleri yapmakta daha bir istekli oluyor. Ben evvelden beri araştırma, yazma ve müzik yapma konusunda teşvik edilen biri oldum. Çocukluğumdan beri ailem tarafından, sonra arkadaşlarımca. Ne zaman okulda işler yolunda gitmez müziğe sarılırım, ne zaman kendime yetmez olurum okuyup yazmaya sarılırım. Birbirlerinden bağımsız değiller, beni hayran bırakan bir diyalektikle müdahil oluyorlar hayatıma. 

  • “Müzik, ailemin müzisyen olması sebebiyle okul öncesi günlerden beri hayatımda… Fakat bir enstrüman çalıp, beste yapmaya çalışmalarım lise yıllarıma denk geliyor. Sonrasında üniversitede çeşitli gruplarda yer aldım. İçime sinen ilk bestelerim bu dönemde ortaya çıktı.” diyorsunuz. Müzik, ruhunuzun bir parçası gibi düşündüm, öyle mi?

Sahiden öyle. Onunla birlikte şuan olduğum kişiyim. Yelda en uzun gece demek Farsça. Düşünüyorum da en uzun gece, müziksiz epey eksik olmaz mıydı? 

  • “Evde hep müzik olurdu, babam da annem de enstrüman çalan, türkü söyleyen insanlardı. “ diyorsunuz. “aile ancak bir gaz odası kadar havadardır” sözü geldi aklıma. Sizinkisi pek güzel ve müzikliymiş, ne mutlu size. Şanslı mısınız?

Elbette gaz odası kadar havadar olduğu olmuştur ama evet, pek güzel ve şenlikliydi de aynı zamanda. Babam şairdi, duygusal biriydi. Bunun yanına bir de inandıkları için daima mücadele eden biri olduğu gerçeği eklenince, kırılganlık kaçınılmaz oluyordu. O sebeple, memleketin beğenmediği halleri ya da kişisel bunalım dönemlerinde zor biri oluyordu. Ama mücadelesi gibi şiirlerinden de, sazından da ömrü boyunca hiç vazgeçmedi. Bugün, özgün müzik türünde severek dinlenen pek çok şarkının söz yazarıdır. Diğer yandan annem de enstrüman çalan, neşeli biridir. Evde hep bir sazlı sözlü eğlence, emek dolu masalar, gülen, türkü söyleyen insanlar olurdu. Bizimkiler arada bana pas atar, önce birkaç türkü sonra da pek azının anladığı İngilizce şarkılar söyletirlerdi. Güzel günlerdi. Evet şanslıyım sanırım. Haksızlık gibi geliyor böyle söyleyince bana ama, öyle. Bugüne kadar güzel insanlarla, güzel bir ömür yaşadım. 

  • Bestelerinizi daha büyük kitlelerle paylaşma, stüdyoda kayıt alma ve yayınlama fikri bu yılın başında şekillenmiş sizde. Neden beklediniz? Neyi beklediniz?

Koşulların gelişmesi zaman aldı, öyle söylemek lazım belki. Çünkü toplumun mevcut örgütleniş tarzında, eğer bir şey üretmek istiyorsanız ve onun üretim araçlarına sahip değilseniz, ona sahip olmak için paranızın olması gerekir. Müzik üretimi için de öyle elbette. Ya da mevcut düzenin içinde küçük dayanışma gruplarında, iyi ilişkileriniz neticesinde de yapabilirsiniz bunu. Kördüğüm dijital platformlarda dinlenebilir hale gelene kadar pek çok aşamadan geçti ve her bir aşama belirli bir fiyata tekabül ediyor. Belki biraz bundan. Diğer yandan, 30 yaşıma girdiğimde, yeni yaşımda kendimde aklımdaki pek çok şeyi yapma gücü bulacağıma dair kuvvetli bir inancım vardı. Tüm bunlar güzel insanlara denk gelmelerimle birleşince, artık harekete geçme zamanı zaten çoktan gelmişti.

  • İlk  şarkınız Kördüğüm'ü 18 Kasım'da yayınladınız. Nasıl bir his bu?

Heyecan verici elbette. İçinizden çıkan bir şeyi, işin ustalarıyla birlikte güzelce bezeyip sonrasında bir bilinmezliğe yolluyorsunuz. Daha sonra da beklemeye başlıyorsunuz. Duygu dolu olduğunu düşündüğünüz bir şarkıyı, başkalarının da sizin kadar duygulu bulmasını bekliyorsunuz içten içe. Karşı tarafın, dinleyenin aktif; müzisyenin pasif olduğu bir hal bu. Yani karşının tepkisi doğrudan belirliyor hissiyatınızı. O yüzden şanslı hissediyorum bugüne kadar şarkımla ilgili güzel yorumlar duyduğum için.

KADIKÖY’DEN ÇIKAN ŞARKI

  • “Ayrılık şarkısı, kendi ayrılığımın şarkısı…”diyorsunuz. İnsanlara özelinizi müzik yoluyla açmak nasıl bir his?

Çok ferahlatıcı, inanın öyle. Onu yayınlayıp, kendimden azıcık olsun uzaklaşmasını, başkalarının diline dolanmasını duymayı çok istedim sanırım. Uzun zaman önceydi ama ona rağmen bana yüktü yaşadığım. Şimdi dinleyen herkese pay oluyor. Diğer taraftan, belki yaşanış biçimiyle değil ama o veya bu şekilde ayrılığı pek çoğumuz deneyimledik. Özgün ayrılık tecrübelerimizde, aslında benzer iç sıkıntıları hissettik. O yüzden evet, Kördüğüm ve hikayesi benim özelim ama bir yandan da şarkıdaki hissiyata aslında herkes çok aşina.

  • Kördüğüm'ün hikayesi, Kadıköy sokaklarından geliyor. Bize o günü tarifleyebilir misiniz?

Bunu anlatırken muhtemelen yine ağlayacağım ama başlayayım. O gün, Kadıköy’de her zaman neşe içinde yürüdüğümüz sokaklarda yürürken, üç yıldan fazladır birlikte olduğum sevgilim değildi yanımdaki. Duyacaklarıma dair endişeliydim, aslında oturup konuşmaktan kaçıyordum içten içe ama yürürken el ele olmayışımız da bir o kadar kırıcı geliyordu. Birlikteliğimiz boyunca bırakın kötü söz söylemeyi, birbirimize sesimizi dahi yükseltmemiştik. Ama sonu gelmişti işte, oturduğumuz vakit anlattı bir bir aklındakileri. Hayatının genel olarak yolunda gitmeyişi ile ilgiliydi söyledikleri. Üzülüyordum çok, karşımda aşık olduğum adam, yolunda gitmeyen pek çok şey neticesinde, çaresizce hayatında belki de en yolunda giden şeyden vazgeçecek hale gelmişti. Elinden tutup onu çekmek istiyordum ama sanırım ben de öyle bir kudreti bulamadım kendimde. Çantamda sevdiği yazar Andrey Platonov’un, ona hediye etmek için aldığım “ Muhteşem Vahşi Dünya” kitabı vardı o gün. Onu uzattım ve sonra yollarımıza devam ettik. Çok kötü hissediyorum, tarif edemem sanırım o iç sıkıntısını şimdi kelimelerle. Ama devamı var. Evde biraz zaman geçirdikten sonra aileme gittim, rahatlarım düşüncesiyle. Beni bekleyen manzarayı size çok kısa tarif edeyim. Yıllar önce, ilişkimizin başında bana hediye ettiği ufacık kaktüs, zaman içinde iki ayrı koldan büyümeye başlamıştı. Ama o hafta iki ayrı kolun da ağırlaşmasından ötürü kaktüs ikiye ayrılmış ve annem de yeni bir saksıya almadan bana sormak istediği için gelmemi beklemiş. Karşılaştığım manzara tam olarak bu. İki ayrı yana düşmüş ve artık eskisi gibi canlı görünmeyen kollar.  

"İnsan ne düşünür, ne yapar böyle bir halde?”, ben şarkı yaptım işte, Kördüğüm’ü. 

  • İlk sahnesine 5 yaşında çıkan biri, şimdi binlerce kişiye şarkılarını söylerken ne hissediyor?

5 yaşımda utanma nedir bilmeyen, özgüvenli bir çocuktum. Sahnenin tozunu attırmıştım Hacel Obası türküsüyle, “Ayda doğdun göremedim yar seni” diye. Sahiden de “Ayda doğdun” diyordum, öyle bir özgüven =)) Bakınca şimdi nereden nereye =))  Şaka bir tarafa, şimdilerde, yüzünü bilmediğim, tanımadığım insanlar dinliyor beni. Onların anonim, benimse orta yerde olmam, yani aramızdaki bu tür bir ilişki, henüz alışık olmadığım bir ilişki biçimi olduğundan azıcık tuhaf hissettiriyor. Ama paylaşım içinde olduğumuz için çok mutluyum bir yandan. Hele bir de şarkımı söyleyen, cover yapan insanları duymaya başladığımda daha çok mutlu olacağım. 

SARILMALARI ÖZLEDİ…

  • “Yüksek lisans ve içinde bulunduğum doktora dönemi ise müzikal anlamda üretimim manasında olmasa da ne yazık ki bunları sunmak konusunda geri durduğum bir dönem oldu” diyorsunuz. Ruhani bişi olan müziği, akademinin soğuk dünyasında dünyada kayıp mı ettiniz?

Değil aslında. Akademinin soğuk dünyası derken kasdettiğinizi anlıyorum ve katılıyorum da. Ama benim geri durma sebebim o anlık geçim ve gelecek telaşemle ilgiliydi. Yoksa müzik koşup hemen sarılabileceğim bir mesafedeydi hala. 

Bu aralar da sarılamıyoruz hiç birbirimize, o geldi aklıma şimdi. Pandemi gündeminden ötürü. Ben çok severim sarılmayı. Şu günler bir geçsin, doya doya sarılalım!

  • Tekli yayınlamaya karar verme sürecinizde, üniversiteden arkadaşınız Ulaş size vesile olmuş. Ne mutlu ki böyle bir dostunuz var. Ulaş’a minnettar mısınız?

Ulaş bunu okuyunca gülecek ve sevinecek bence çok =) Ama evet, başka müzisyenler sürece dahil olsa da ilerleyen zamanlarda, o benim ilk itici gücüm oldu diyebilirim. Daha önce birlikte evde kayıt denemelerimiz olan bir arkadaşımdır. “Yelda neden albüm yapmıyoruz sana?” dedi sohbet ettiğimiz bir gün. İlk defa, ciddi ciddi o zaman düşündüm albüm üzerine. Birlikte yapacaktık, ev kaydı olacaktı ilkin. Ama sonrasında, hayatıma giren başka güzel insanlar neticesinde, iyi bir stüdyoda, harika müzisyenlerle profesyonel bir kayıtta buldum kendimi.

Esasında tekli olarak düşünmemiştim. Belirli bir konseptte, üç şarkılık bir EP(Extended Play) olarak tasarlamıştım süreci ama akademik zorunluluklarım dolayısıyla, üç şarkının kaydına yeterli zamanı bulamadım. O sebeple ilkin bir tekli ile yola çıkalım, sonrasında diğer şarkıları da zamanla ekleriz dedik.

 (Fotoğraf: Ahmet Kerem Yıldız)

  • “İlkin bir tekli ile yola çıkalım, sonrasında diğer şarkıları da zamanla ekleriz dedik. “ diyorsunuz. Umarım hayatınız da müziğiniz de uzun sürer lakin bilemiyoruz. Diğer şarkıları da eklemediğiniz için pişmanlık duymaktan endişe ediyor musunuz?

Endişe etmiyorum diyebilirim bu sorunuza. Çünkü hayatımda çok büyük değişiklikler, aksilikler olmadığı sürece paylaşmaya devam edeceğim şarkılarımı. Önümüzdeki aylarda ikinci şarkıyı da eklemiş olacağız. Bir kavuşma şarkısı bu, yavaş yavaş içe işleyen bir sevginin hikayesi. Şimdiden sabırsızlanıyorum hem sürecin kendisi hem de sonuçlarıyla ilgili olarak. Bu heyecanı duymaya devam etmek benim istediğim. 

  • Şarkının aranjörü Eray Polat ile yolların kesişmesi sizin için büyük şans olmuş, öyle diyorsunuz. Eray’a ne söylemek istersiniz?

Hayatımda gördüğüm en tatlı insanlardan birisin Eray!! Ama tabiki sadece bu kadar değil. Eray, bu süreçteki en büyük şanslarımdan diyebilirim. Onunla yolumuz, bir süredir birlikte çalıp söylediğimiz müzisyen arkadaşım Nail vesilesiyle kesişti. Onlar epey zamandır arkadaşlardı. Eray, sevilen alternatif rock grubu Pinhani’nin gitaristidir bu arada aranjör olmasının yanında. Konserlerden fırsat bulduğu her vakit, şarkımın düzenlemesiyle titizlikle ilgilendi. Yayınlanan ilk bestem olması sebebiyle fazla fazla olan heyecanımı paylaştı. Demo sürecinden, mixing ve mastering süreçlerine, her bir aşamada, şarkımın içime sinmesi konusunda büyük hassasiyet gösterdi. Ona Kördüğüm’ün ikinci yaratıcısıdır diyebilirim. Çünkü ben şarkıyı bestelerken, akustik bir düzenleme yapmıştım. Sizin şimdi dinlediğiniz Kördüğüm ise sil baştan düzenlenmiş bir şarkı ve bu haliyle de içime çok sinen bir düzenleme oldu. Şarkıma kendi imzasını atan değerli müzisyenler Hakan Gürbüz, Akın Eldes, Balkan Tüysüz, Gencay Kıymaz ve Tolga Bedir ile birlikte Eray’ın bunda payı çok büyüktür. 

“BU ŞARKI BENİ YUMUŞATTI”

  • Kördüğüm sonrası geri dönüşler hakkında “Şarkılarıma misafir olanlarla birbirimizi anlayalım, dertlerimizi, sevinçlerimizi paylaşalım istiyorum. Ortak pek çok şeyimiz var kişisel olduğunu düşündüğümüz. Bunları ortaya serelim, hem memleket hem dünya ahvalinin gitgide sertleştirdiği benliğimizi, zihnimizi bir anlığına yumuşatalım istiyorum.” diyorsunuz. Dinleyenleriniz yumuşadı mı? Ve ya siz?

Ah, işte zorlanacağım bir soru. Çünkü epey iddialı bir istekte bulunmuşum ve henüz yalnızca bir şarkım yayınlandı. O da hüzünlü bir ayrılık şarkısı =) Ama şunu söyleyebilirim belki. Ben yumuşadım orada anlatmak istediğim manada. Yani benim için travmatik olan bir durumu normalleştirmiş vaziyetteyim şuan. Ama kişisel bir iyileşme bu ve paylaşmış olmaktan kaynaklanıyor. Eğer karşılıklı olarak böyle bir paylaşım içinde olabilirsek dinleyenlerle, belki pek çoğunun kendi özgün hikayeleriyle tanışıp onların da yumuşamalarına vesile olurum. Şimdilik daha fazlası değil. Bu soruyu, diğer şarkılarımı paylaştıktan sonra cevaplamayı dilerdim. 

(Fotoğraf:Erol Kara)

  • “Henüz yolun başındayım ve paylaşmak istediğim çok duygu, düşünce var insanlarla.” Bu paylaşma arzusu neden?

Paylaşmak hayatımda öngöremediğim güzelliklere sebep olan bir şey olmuştur hep. Çok seviyorum. Mülkiyetle sorunlu bir ilişkim var. Hem ideolojik olarak hem de muhtemelen yine bununla bağlantılı olarak geliştirdiğim karakterimle ilgili olarak. Koşullarını çoğu zaman kendimizin belirleyemediği pek çok şeyi yaşıyoruz. Nerede, nasıl bir aileye doğacağımıza karar veremiyoruz en basiti. Böyle olunca, verili koşullarda yaşadığımız hayatlar sonucunda elde ettiklerimizi, bu kadar kendi hak ettiğimiz gibi sahiplenmemiz adil gelmiyor bana. Kendi hayatımı ve isteklerimi yok saymayacak şekilde, ne varsa paylaşmayı istiyorum, sevdiğim pek çok şeyi. Sevdiğim bir kitabı, bir filmi de.  O an ki duygu ve düşüncelerimi de elbette. Hem tüm o düşünceleri, duyguları etrafımızdaki insanlardan soyutlayabilir miyiz? Onların bunda payı yok diyebilir miyiz? Ben diyemem. Tüm bunlardan sanıyorum bu paylaşma arzusu. Bunların sadece benim olmadığına inandığımdan. 

  • “İkinci şarkı için Eray’la Şubat gibi çalışmaya başlayacağız. Yeni şarkı, üçlünün ikinci şarkısı olacak. Esasında planda, Kördüğüm ikinci şarkıydı ve ayrılığı temsil ediyordu. Yeni çıkacak şarkı ise kavuşmayı temsil ettiği için ilk şarkı olacaktı. Zamansal bir aksaklık olmuş oldu işin özü. Ama bunu henüz ilk şarkısını yayınlamış, çiçeği burnunda bir müzisyenin bilinçli bir tercihi olarak, samimiyetle kabul edeceğinize hiç şüphem yok. Sonrasında ise üçüncü şarkı gelecek. “  Kariyer planınızı bu kadar samimi sözlerle tariflemek.. Sorum yok, ne demek istersiniz?

Naçizane bir dilek, ne diyeyim, umarım kabul ederler. Bazen olması gerektiğini düşündüğünüzle, yaptığınız böyle ayrı yollara gidebiliyor. Ama sahiden çok istedim artık Kördüğüm’e biraz mesafe almayı, olabilecek en çabuk şekilde. Neyse ki yakında diğer şarkılar için çalışmaya başlayacağız, benim diğer taraftaki işleri kolayladıktan sonra. Önemli bir sınavım var da önümüzdeki aylarda, doktora derecesi ile aramdaki engellerden ilki. Onu kaldırınca, şarkılarım da akışta yolunu bulacaklar. Başta da söyledim ya hani, hayran olduğum bir diyalektik bu.  

“SEVGİ, UMUT, HEYECAN”

  • “Müzik, hayatımın önemli bir parçası ve beslendiğim kaynaklar kurumadığı sürece öyle olmaya devam edeceğini söyleyebilirim. Yani çalışmalarım elimden geldiğince hızlı ama bir yandan da sindirerek, öğrenerek, paylaşarak, çoğalarak devam edecek.” diyorsunuz. Beslendiğiniz kaynaklar neler ki?

Sevgi ilk önce. İflah olmaz bir romantik değilim ama sevmek, seviliyor olmak bataryam gibi. Azıcık eksikliğini hissettiğim an koşup sarılıyorum en yakınımdakine. Ailem bir gün gelip kuruyacağını asla aklımdan bile geçiremediğim, en coşkun kaynağım bu manada. 

Umut bir diğeri. Dünyada olup bitenin, ülkede yaşananların, acıların, felaketlerin, şiddetin pek tabi farkındayım. Tüm bunlara rağmen, bazı zamanlar güçleşse de sevgiyi ve umudu korumaya çalışıyorum kendimce. Diğer yandan, daha somut olmak lazımsa yaşadığım yerden, Kadıköy’den, özellikle Yeldeğirmeni’nden besleniyorum. Aa besleniyorum derken, sahiden de her hafta gittiğim bir tatlıcı var orada, iyi arkadaşımdır. Yunus adı, ona da çokça sevgi buradan. Harika tatlıları vardır ama acıyı da güzel yapıyor. Antep’lidir =) 

Heyecan duymak bir de. Güzel bir şarkıya, meşe ağacına, güzel bir insana, bir kediye, dalından düşüp kurumuş bir nara. Vallahi de o kadar romantik değilim. Şanslıyım belki, heyecanı koruyabildiğim için bugüne dek. Bu kendimi daha da yaşadığımın farkında ve genç hissettiriyor. 

(Fotoğraf:Ahmet Kerem Yıldız)

“KADIKÖY BİR EV”

  • Kadıköy size ne ifade ediyor ve müziğinize nasıl yansıyor?

Kadıköy bir ev. Kendimi rahat ve güvende hissettiğim, paylaşacak pek çok şey bulabileceğim insanlarla yaşadığımız koca bir ev. Burada yaşıyorum, burada sosyalleşiyorum uzun süredir ve çoğu zaman sınırından çıkmaya bile ihtiyaç duymuyorum. Arada bir annem ve büyük ailem için şehrin öteki ucuna gitmemiz gerekiyor ama onun dışında sevdiğim herkes çoğunlukla burada, yakınımda yaşıyor. Yeldeğirmeni, Moda, Bahariye yollarını eskittik artık, sanki çok sevdiğimiz bir giysimizmiş gibi. Yaşanmış pek çok güzel anı var her bir yerinde, hüzünle birlikte. Şarkılarıma, müziğime yansıyor elbette. Müzik üretim sürecinin mekanı olarak en başta. Müziğime, düşüncelerime, sözlerime konu olan insanlarıyla diğer yandan, sokak müzisyenleriyle, kafeleriyle. Bir gün, olabildiğince sade, samimi bir klibim olsun istiyorum Kadıköy’de. Belki bir sonraki şarkıda!  


ARŞİV