“Bir hayalim var isteğin de ötesinde… Dünyanın hemen her yerinde, her köşesinde, her toprağında şarkı söylemek…”
Böyle diyor gezgin müzisyen Barış Ayhan. Fransa’daki evinden, Anadolu enstrümanı cura ile ‘barış’ için yola çıkan Ayhan, dünyayı gezip barışa ses veriyor. Ayhan ile Kadıköy konseri öncesi Kadıköy’de görüştük.
Aslen Orduluyuz. Ailem 40 senedir Fransa’nın Strazburg kentinde yaşıyor. Biz kardeşlerimle beraber orada büyüdük. Müzikoloji eğitimi aldım. 2015 yılına dek müzik öğretmenliği yaptım okullarda. Tura çıkmanı sağlayan hem içimdeki duygular hem de Angelo Branduardi’nin Va où le vent te mène (Git rüzgârın seni götürdüğü yere) adlı şarkısı… Bu şarkıyı dinlerken içimdeki tutkunun beni bu yöne doğru sürüklediğini hissettim, bu şarkı hayatımın pusulası oldu. Çevremde çok gezgin insan var, onlardan esinlendim.
İlk başta bu proje bir barış projesi değil, daha kişiseldi. Fakat sonra bunu bir projeye çevirirsem, bana eşik eden başka müzisyenlerin de olabileceğini, daha çok insana temas edebileceğimi fark ettim. Aklımda her zaman barışı yayma düşüncesi vardı ve bunu da en iyi şekilde müzikle yapabileceğimi düşündüm. Turuma “Barış için Müzik - Music for Peace - Musique pour la Paix” adını verdim.
Açıkçası ismimin önemini geç farkına vardım. Barış’ın anlamını elbette biliyorsun ama zamanla alışıyorsun. Bu isimle ne yapabileceğini pek algılayamıyorsun. Bu tura ismimi vermek çok anlamlı oldu.
Barış, barışı isteyen kişilerle sağlanabilir. Müzik sadece bir aracı olabilir.
Görev konusu değil bu- ki benim bu yaptığım da bir görev değil. Sadece paylaşımda, etkileşimde olmak. Bence samimiyetle yapılan şey güzeldir, güzel olan her şeyin de barışa katkısı oluyordur. Bahsettiğim güzellikleri iyi insanlarla paylaşıyorum. Ama öte yandan kötü insanlarla nasıl yaşayabilirim diye de düşünüyorum. Ben de bilmiyorum, onun arayışındayım. Ama emin olduğum bir şey var; ben bir bulutun üstünde gibiyim, kendi dengemi buldum ve elimden geldiğince bu dengeyi saygı ve sevgiyle karşımdaki kişilere yansıtmak istiyorum.
Azerbaycan, İsrail, Balkan ve Kafkas ülkeleri, Almanya, Avusturya, Slovenya, Bulgaristan, İstanbul… İnsanlarla tanışıyorum, müzisyenlerle konserler veriyorum, Fransızca dersleri veriyorum, festivallere katılıyorum, yerel şarkıları öğreniyorum. Temas ettiğim herkesin müzisyen olması şart değil, birbirimizin hayatına bir şekilde dokunmamız önemli.
Sponsorum yok. Olsa da beni sınırlamasını istemem. Evimdeki eşyalarımı satmıştım, biraz birikimim vardı. Bazı gittiğim yerlerde harçlığımı çıkarmak için bazı işlerde alıştım, gitar dersleri verdim. Herkes bir şekilde destek oluyor zaten.
En samimi hissettiğim enstrüman. Dedem de babam de cura, bağlama çalardı. Ben de bu enstrümanla küçük yaşta tanışmıştım. Şu an bendeki cura 25 yıllık. Böyle bir anlamı var.
Evet… Farklı coğrafyalarda benzer ezgiler duydum. Mesela Erivan’da 8 Mart Kadınlar Günü’nde duyduğum bir şarkı, tipik bir Türk halk ezgisi gibiydi. Repertuarımda Arap, Azeri, Ermeni, Fransız, Gürcü, İbrani, Kürt, Ladino, Rum, Türk, Yidiş, Yunan ezgileri var. Bunları birbirlerinden ayırt etmiyorum. Her dil, her ezgi, her kültür, her gelenek ve her insan birbirinden değerli.
15 Nisan’da GitarCafe’de çalacağım. Zazaca ve Bulgarca şarkılar söyleyecek iki vokal olacak. Sahnede 10-11 kişi olacağız. Şimdiye kadarki en büyük kadro...
İzmir, Eskişehir, Ankara, Trabzon etkinlikleri var, ardından Gürcistan, Ermenistan’a tekrar gideceğim.
Hiç bilmiyorum… En iyi rüzgârı bulmaya çalışıyorum ve o rüzgârın bana eşlik etmesi için sürekli samimi dostluklara ve güzel insanlarla paylaşımda bulunmaya özen gösteriyorum. Yolculuk esnasında öğrendiğim eserleri ve deneyimlerimi paylaşmak bu projeye çok büyük bir önem kazandırıyor. Ve Barış rüzgârı estiği sürece müzik yolculuğum devam edecek.