Fotoğrafçı Fatih Yıldırım, “Kadıköy’ün mahallelerini, sokaklarını gezmek, mutlu insan yüzlerini fotoğraflamak beni mutlu ediyor” diyor…
Aysel KILIÇ
Fatih Yıldırım hem doğa hem de sokak fotoğrafçısı. Yıldırım, her ne kadar “fotoğraf sanatçısı değilim” dese de, onun her bir fotoğrafı sanatsal bir belge niteliğinde. Objektifini yok olmaya mahkûm edilen tarihe çeviren Yıldırım’ın kadrajına en çok Kadıköy – Yeldeğirmeni düşüyor.
Eskimeye yüz tutmuş cumbalı evler, daracık sokaklar, semtin sevgilisi olan sokak hayvanları, Yıldırım’ın gözüyle yeniden resmediliyor.
Fatih Yıldırım 60 yaşında. Fotoğrafa olan sevdası çocukluktan kalma. Çevresine olan ilgi ve merakı, her şeyi belgelendirme isteği, onu “doğal” bir fotoğrafçı yapmış. Asıl mesleği İngilizce öğretmenliği olan Yıldırım için fotoğrafçılık tamamen hobi. Yanından ayırmadığı fotoğraf makinesi onun yaşam biçimi olmuş. Her şeyin zamanla birlikte yok olmaya yüz tuttuğunu anımsatan Yıldırım, “Zamanı durduran tek şey fotoğraf” diyor.
“Geçmişi özlediğinde dönüp bakmak, o günleri anmak güzel bir duygu. Fotoğraf biraz da bu…” diyen Yıldırım, şöyle devam ediyor: “Ben sadece gördüğüm güzellikleri insanlarla paylaşmayı seviyorum.”
FİLMDEN DİJİTALE YOLCULUK…
Fatih Yıldırım, fotoğrafla tanışmasını ise şöyle anlatıyor: “Çocukluğum Mersin’de geçti. Ağabeyim bir fotoğrafçının yanında çalışıyordu. Makinesine 36 pozluk film takar, siyah beyaz fotoğraflar çekerdi. Hayran kalırdım… Zaman zaman onun fotoğraf makinesini alır, annem ve babamdan başlar herkesi çekerdim. Sonra kompakt - dijital makineler çıktı, onlarla da tanıştım. Bugün teknoloji daha bir ilerledi, herkesin elinde görüntü çekecek telefonlar, cihazlar var. Bu imkân doğru kullanılırsa, geleceğe bir miras bırakılır. Geleceğe bir tarih bırakma sorumluluğumuz olmalı diye düşünüyorum.”
‘KADIKÖY’DE İNSANLARIN YÜZÜ GÜLÜYOR’
Fatih Yıldırım’ın en çok sevdiği şey ise sokaklar. Sokakların havasını teneffüs etmek, sokakları resmetmek... Kadıköy’ün Yeldeğirmeni semti Yıldırım’ın vazgeçilmez yerlerinden biri olmuş. Fatih Yıldırım, Yeldeğirmeni’yle tanışmasınıysa şöyle anlatıyor:
“Kalabalık bir fotoğrafçı grubumuz var. 82 yaşında olan değerli fotoğraf sanatçısı Ömer Kuloğlu da grubumuzda. Fotoğrafa aşık olan bu insanlar bir gün Kadıköy’e gezi kararı aldı. Kadıköy’de nereyi çekebiliriz ki diye düşünürken, kendimi Yeldeğirmeni’nde buldum. Karşıma kocaman bir tarih çıktı. Cumbalı rengarenk evler, bitişik, dar ve yüksek binalar… İlk apartmanlaşmanın olduğu yerlerden biri Yeldeğirmeni. Bu açıdan da çok önemli bir semt. Burayla tanıştıktan sonra bir daha da kopamadım. Hem fotoğraf çekmeye geliyorum, hem de buralarda yeni dostluklar ediniyorum. İnsanların burada güvende, özgür olduklarını hissediyorum. Kadıköy’ün genelinde insanlar daha mutlu ve güler yüzlü. Bu güzelliği fotoğraflamak beni mutlu ediyor. “
ATIKLARDAN ANTİK MOBİLYA
Fatih Yıldırım, sanatsal yönü hayli geniş olan bir insan. Yıldırım el sanatlarında da usta. Ahşap, eskitilmiş, diğer bir adıyla antik mobilya üretiyor. Çocukluğunda kendi oyuncağını yapan Yıldırım, şimdi de kendi ev mobilyasını yapıyor. Yıldırım bu yeteneğin ise şöyle açıklıyor:
“Mersin’de çocukluğum ahşapların arasında geçti. Babam kestiği odunlarla evi ısıtırdı. Ardıç ağacı kokusu sarardı tüm odayı. Her şeyi ahşaptan yapardık. İlk oyuncaklarım olan araba ve otobüsü de ahşaptan yapmıştım. Sonra evin sandalyelerini, masasını, dolabını yaptım. İlgim zamanla daha çok arttı. Hayal gücümle yeni modeller üretmeye başladım. Tamamen doğaçlama olan ve bana ait mobilyalar, eşyalar üretiyorum. Gece yapacağım şeyi düşünürüm canlandırırım, sabah kalkar imalata geçerim. Bunları yaparken ne bir ölçü kullanıyorum ne de profesyonel makineler. Bir atölyem de yok, balkonda testere ve basit araçlarla yapıyorum. Bence asıl güzellik de burada. Yani kısıtlı imkanlarla bir şeyler var etmek. Sokağa atılmış atık telleri, tahtaları, kırılmış şemsiyeleri malzeme olarak değerlendiriyorum. Tüketime yol açmadan üretiyorum…”