Sinema sektörünün yapı taşlarından biridir film eleştirmenliği. Sinema Yazarları Derneği de (SİYAD) sinema kültürünü yaygınlaştırmak için çaba gösteren oluşumlardan. 100 üyesi bulunan, 45 yıllık bir yapılanma olan SİYAD’ın başkanlığını üç yıllığına yürütecek olan Esin Küçüktepepınar ile konuştuk.
(SİYAD Yönetim Kurulu Müge Turan, Esin Küçüktepepınar, Olkan Özyurt (ön sıra), Burak Göral ve Şenay Aydemir’den (arka sıra) oluşuyor)
Olağan Genel Kurul’unuzu Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi’nde yaptınız. Neden burayı seçtiniz?
Bizim için harika bir mekan. Kapısından içeri girince daha iyi bir dünya ihtimaline inancınız güçleniyor. Bizi bekleyen filmler sayesinde de tabii. Genel kurulumuz için daha ideal bir yer düşünemezdik. Başta Senem Erdine olmak üzere herkese minnettarız.
Lafı gelmişken; Sinematek’i nasıl buluyorsunuz? Bir ilçe belediyesinin böyle bir hizmet vermesini sinema yazarı olarak nasıl yorumlarsınız?
Çok büyük bir katkı! Eksikliği müthiş hissedilen ama bugüne kadar bir şekilde yeniden açılamayan bir kültür merkezini desteklemek çok kıymetli. Sinematek'in politikalardan, yani seçim ve idari değişikliklerinden bağımsız olup olmadığını bilmiyorum ama umarım öyledir. Kadıköy Belediyesi kutsal bir hizmet veriyor ve Sinematek'in kalıcılığı buna bağlı. Bağımsız bir yapıda sürekliliği garantilemiş olur.
100 ÜYELİ, 45 YILLIK YAPI
SİYAD’ın merkezi nerede? Kaç üyesi var?
Sonunda biz de Kadıköy tarafına geçtik. Şu an 100 üyemiz var. Son dönem genç yazarların da katılımıyla bu sayı biraz daha artacak.
45 yıllık köklü bir oluşumun başkanı olmak size nasıl hissettiriyor?
Biz de Sinematek gibi kesintilere uğradık. Yani ülkedeki çalkantılardan etkilendik maalesef. Kapandık ve neyse ki yeniden açıldık. Onat Kutlar da kurucularımız arasında, onların sayesinde varız. Zor işi onlar başarmış, bana ve yönetim kurulundaki arkadaşlarıma sadece devam ettirmek düşüyor.
Görev süreniz içinde rutin işler dışında yapmak istedikleriniz neler?
Bildik vizyonun dışına çıkmak gerek. Sinema kültürünü yaygınlaştırmak için üzerimize düşenden fazlasını yapmayı hedefliyoruz. İstanbul devasa bir kent ve İBB'nin kültür ve sanatı desteklemesi sayesinde sayısız mekan var. Uygun salonlarında özel programlarla film gösterimleri ve paneller yapmak isteriz. Sinema kitapları da çıkarmak istiyoruz. AVM'lerdeki salonlarda gösterilen eğlencelik filmlerle yetinmeyen sinemaseverlere ulaşmak, uzak semtlere uzanmak gerek. Bizi davet ederlerse diğer şehirlere de sohbet ve filmlerle gitmeye gönüllüyüz.
Genel kurulda derneğin genel durumu ve sinema yazarlığının geldiği aşama ele alındı. Neler söylersiniz?
Gezegende zor zamanlar yaşanıyor. Türkiye gibi ülkelerde biraz daha zor. Kültür sanat her zaman gözden çıkarılan ilk şeylerden birisi maalesef. Gazetelerdeki toplu işten çıkarmalar da bu bölümden olur. Yazacak çizecek yerler azaldı epey. Düşünce özgürlüğü ve emek sömürüsü mevzuları ise sonsuz. Yapabileceğimiz tek şey ise tüm engellere karşı işimizi yapmak.
SİYAD’ın gündeminde neler var bugünlerde?
İnternet sitemizi yeniden devreye sokabilmek, yenilemek ve burayı üyelerimize yazacak alan gibi de kullanmak niyetindeyiz.
Bağımsız bir eleştiri kültürü var mı sizce sinema sektöründe?
Elbette var ancak bunu duyuracak ana akım medyada görünürlüğü azaldı. Bu nedenle yok gibi anlaşılabilir. Neyse ki başka platformlar var, sadece ana akımla sınırlı değiliz.
Sinema eleştirmeni olmak için ne yapılmalı? Bu işin okulu var mı? Malum, özellikle sosyal medyada kafasına esen kendini ‘film eleştirmeni’ diye tanımlıyor.
Zor bir soru(gülümsüyor). Sevmek gerek, bir de büyük bir merak yani çoğu şeyde olduğu gibi. Okumak, gezmek, izlemek. Küçükken Bond filmleri hayranıydım. Annem bu saçma ve 'eğlenceli' filmleri anlamak için önce dış haberleri okumam gerektiğini söylemişti. Aldığım ilk önemli tavsiyedir.
“ŞEKERCİ DÜKKANINDAKİ ÇOCUK GİBİ”
SİYAD, Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (Fipresci) üyesi. Yurtdışındaki önemli festivallerde temsilciniz oluyor değil mi?
Evet, Cannes, Berlin, Venedik gibi önemli festivallerdeki Fipresci jürilerinde yer alıyoruz. Farklı ülkelerden eleştirmenlerin bir araya gelmesi eğlenceli ve yaratıcı bir süreç, hele ki kafa dengi bir jürideyseniz. Sinemamızın son dönem yükselişi sayesinde buralarda yönetmenlerimizi görmek ayrıca şahane. Şekerci dükkanındaki çocuk gibi filmlere koşuyoruz. Küçük festivaller en sevdiğim, çünkü koşuşturmadan daha rahat film izleniyor.
Kurak Günler'e bakanlıkça verilen desteğin iadesi, Boğaziçi Film Festivali'nin kendi yarışmacısını kınaması gibi olaylar yaşandı. Sinema gibi özgür olması gereken bir sektörde bunların olmasını nasıl okumak lazım?
Tuhaf bir bölünmüşlük hali ve manasız bir kutuplaşma her yerde. Sinema yapmak sonuçta yaratıcı bir süreç ve yönetmenin de bağımsız olması gerek. Festivaller de, ana akımda yer bulamayan filmlere kucak açmasıyla önemli organizasyonlar. Sinemacılarına sahip çıkması gerek.
Pandemide zarar gören sektörlerin başında da sinemacılar, sinema salonları vardı. Şimdilerde ise online platformların sinema salonlarına savaşı yaşanıyor adeta. Siz bir sinema yazarı olarak evde mi salonda mı izlemeyi tercih edersiniz?
Elbette önce sinema salonu. Devasa salon, kalabalık, sinema çıkışı… Bu benzersiz bir ritüel. Bir yolculuk nasıl ki uçağa binmeden, bilet almadan ve hatta gitme kararı aldığınız anda başlarsa benim için de filmin daha ilk yapım notlarını okurken heyecan başlıyor. Ama tabi ki artık tüplü televizyonlar değil filmleri şahane kalitede izleyeceğimiz olanaklar var evde. Onun keyfi de ayrı.
Ben de sinema salonuna gidip o kocaman ekrandan büyülenmeyi çok severim lakin yılların çözemediği patlamış mısır sorunu sinir bozucu. Siz de rahatsız oluyor musunuz?
Hem de çok! Patlamış mısırı çok sevmeme rağmen.
Salonda film izlemenin adabını izleyiciye hatırlatmak/öğretmek mi gerek?
Evet, ortak alanlarda davranışlarımız üzerine sürekli eğitim şart. Eski TRT spotları görüyoruz bazen, telefonu açtığınızda alo deyiniz gibi, pek komik ve nostaljik geliyor ama güncellenmiş haliyle bence devam etmeli.
Online platformların filmlere ulaşmayı kolaylaştırdığı bir gerçek. Bu durumun olumlu ve olumsuz yönleri neler sizce?
Olumlu tarafı hem dağıtım meselesi çözülmüş oluyor kolayca, hem de ev konforu sağlıyor. Gelgelelim içeriklerde tuhaf bir standart var sanki. Farklı yemeklerde hep benzer tadı almak gibi. Ve leziz değil çoğunlukla, gayet vasat. Sanki görünmez kurallar yazılmış. İspanya'dan gelen polisiye de Japonya'daki de birbirlerinden pek farklı değil. En büyük felaket bu olsa gerek. Hollywood’un gişe kaygılı formül filmleri yerini bu tür bir vasatlığın alması tatsız ve tehlikeli.
Kadıköylü değilim ama üniversiteyi orada okudum. Hep istemişimdir Kadıköy’de yaşamayı. Avrupa yakasının koşuşturmasından uzak, ağaçlı sokaklar ve yüksek olmayan binalar... Maalesef Rexx sineması gözlerimizin önünde kayboldu, gitti. Kentteki, ülkedeki bir çok sinema gibi.
Kadıköy’de daha çok sinema salonu açılmalı mı?
Elbette. Vizyonda layıkıyla salon bulamayan şahane filmlere yer açılmalı.
Burada pek çok yönetmen, oyuncu, eleştirmen yaşıyor. Neden sizce?
Sanırım daha özgür bir ortam sağlaması nedeniyle. 'Kurtarılmış bölge' gibi bir hissiyat olsa gerek.