Operaya adanmış bir ömür

Yaşamını opera sanatına adayan bariton Prof. Dr. Mesut İktu, “Okyanusta bir damla olduğumu bile bile, bu ülke sanatına katkı sunmaya devam edeceğim’’ diyor

26 Kasım 2015 - 13:31
Gökçe UYGUN
Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası, önümüzdeki günlerde özel bir konsere ev sahipliği yapacak. Zira usta opera sanatçısı Mesut İktu, 45. sanat yılını burada kutlamaya hazırlanıyor. Devlet bursu ile Almanya’da eğitim gören, pek çok ülkede sahneye çıkan, binlerce öğrenci yetiştiren, çok sayıda ödülün sahibi İktu ile sanat yaşamını ve Türkiye’de operayı konuştuk.
Kutlama konserinizle başlayalım. Programda neler olacak?
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda çok iyi bir eğitim aldım. Yalnız opera sanatçısı olmayı değil müziği öğrettiler bize. Bazı eserleri, kendim bir besteci gibi oda orkestrasına adapte ettim. Bu konserde de Rus ezgileri, Çaykovski eserleri ve Türk eserlerinden oluşan karma bir programımız olacak.
Neredeyse yarım asırlık sanat yaşamınız dopdolu. Bu sanat yolculuğuna nasıl başlamıştınız?
Annem, güzel sesli, müziği seven bir hanımdı. Ortaokul yıllarımda operadan çıkmazdım. Rahmetli ağabeyim de opera sanatçısıydı. O 1962’de mezun oldu konservatuvardan, ardından da ben girdim.
Sonra Berlin’de eğitim aldınız. Orada kalmayarak Türkiye’ye dönmeyi neden tercih ettiniz?
Orada inanılmaz bir kapı açıldı önümde, çok iyi bir eğitim aldım, çok konser izledim. Frankfurt Operası’ndan davet almıştım. Ya kalacaktım ya dönecektim. Çok düşünmeden döndüm. Amacım orada öğrendiklerimi öğrencilere aktarmak ve sahneye çıkıp örnek bir sanatçı olmaktı…
Opera, hayatınızdan hiç çıkmadı değil mi?
Şöyle bir anımı anlatayım; büyük devlet adamı İnönü’yü bir öğrenci konserine davet etmiştik. Ben de sahne alıyordum. Konser sonrası bana, ‘Seni bu sanata çok hevesli gördüm. Bu ömür boyu devam edecek mi?’ diye sordu, ‘Evet paşam’ diye yanıtladım. Kendisine verdiğim bu söz beni çok motive etti ve o sözü tuttum.

“BELEDİYE’YE MİNNETTARIM”
Uzun süre İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Müdür ve Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde de bulundunuz. Bir sanatçının yöneticilik yapması zor muydu?
Schubert bir bestesinde ‘yıllardır başımın üstünde bir karga dolaşıyor’ der. Benim de sanat hayatıma başladığım günden bu yana hep bir ‘yöneticilik kargası’ dolaştı kafamda. Karga diyorum çünkü ben istemiyordum aslında. Benim dönemim, siyasilere ‘operanın ne olduğunu anlatmakla’ geçti.
Hem yönetici hem sanatçı olarak yıllarca görev yaptığınız Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) şu anki hali hakkında neler söylersiniz?
Taksim Karakolu gibi bir görüntü içinde olması çok hüzünlü. 7 yıldır bir çivi bile çakılmadı. Türkiye’nin geri kalmışlığı ve boş vermişliğinin göstergesi bir yer haline geldi. Bazı Avrupa şehirlerinde birden fazla opera varken, İstanbul’da sadece bir tane! Tanrı, Kadıköy Belediyesi’nden razı olsun ki; Süreyya Operası, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne kucak açtı. Yoksa İstanbul’da opera olmazdı.
Umarız ki 50. Sanat yılınızı AKM’de kutlarsınız…
Çok mutlu olurdum! Bırakın AKM’de sahneye çıkmayı, seyirci koltuğunda oturup bir eser izlemek bile bir ömre bedel…
Türkiye’deki opera sanatının bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok iyimser bakarsanız; ülkenin 6 ilinde opera olması güzel bir şey. Ama repertuvar açısından tasvip etmediğim çok şey var. Sanatçılar daha çok çalışmalı, Türk eserlerine daha fazla yer verilmeli. Biz 68 kuşağı yöneticileri, kendimizi değil kurumu öne çıkarırdık. Şimdiki yönetici arkadaşlar daha ön plana çıkıyor gibi geliyor bana. Batı’ya açılan penceremiz olan opera ve bale sanatını, tekrar yapılandırma adı altında yasa ve yönetmeliklerle yok etmeye doğru götürmek düşüncesinde olanlara karşı mücadeleye devam edeceğim.

“KADIKÖY’ÜN OKSİJENİ BİLE FARKLI”
Ankara doğumluyum ama kendimi Kadıköylü sayıyorum. Ailem 64’te Kızıltoprak’a yerleşti. Ben şu an Göztepe’de yaşıyorum. Köprüden bu tarafa arabayla gelirken hemen camları açarım, Kadıköy’ün oksijeni bile farklıdır sanki. Buradaki sanat etkinliklerini çok beğeniyor, ilgiyle takip ediyorum. Türkiye’nin kültür başkenti Kadıköy oldu artık. 

ARŞİV