Çoraptan kukla Naif Bey ve Gökhan’ın öyküsü

Kukla tiyatrosu geleneğinin yeni kuşak temsilcilerinden Gökhan Yılmazer, “Naif Bey ve yaveri Gökhan” adlı bir gösteri yapıyor. Tahta bavulundaki kuklası Naif bey ile her mekanı kendine tiyatro sahnesi eyleyen Yılmazer’in gösterisi her yaştan izleyiciye hitap ediyor

22 Ocak 2020 - 13:54

Naif Bey, birçok kuklacı ile çalıştıktan sonra emekliye ayrılmış, kendi köşesinde sakince yaşayan aksi bir kukladır. Günün birinde komedyen olmak isteyen Gökhan ile yolları kesişir. Gökhan’ın hevesine ve samimiyetine karşılık onu öğrencisi olarak kabul eder. Oyunun metnini Gökhan yazacaktır ve daha önemlisi her gösteriden önce kendi başına sahneye çıkacak ve beş dakikalık bir performans yapacaktır. Bu Gökhan’ın kendini geliştirmesi için bir fırsat ve ödev olacaktır. Beraber sahneye çıkmaya başlarlar ve seyirci onları çok sever.

‎İşte böyle bir hikayeyi anlatıyor “Naif Bey ve yaveri Gökhan” adlı gösteri. Oyuncu Gökhan Yılmazer‎’den sosyal medyadaki bir dayanışma sayfasına yazdığı ileti vasıtasıyla haberdar oldum. Mesajında, oldukça hoş bir dille kendini ve gösterisini tanıtıyor, gruptan gösteriye gelmek isteyenleri bila bedel misafir edeceğini müjdeliyordu. Hemen mesaj attım, akabinde gazeteci davetlisi olarak gösterisini izledim Kadıköy’de. Şimdiye dek izlediklerime pek benzemeyen, işin için de kukla olduğu için biraz önyargıyla gittiğim gösteriden gülmekten karnıma ağrılar girmiş, Naif Bey ve Gökhan’ın tatlı dünyasına dahil olmanın verdiği hoşnutlukla ayrıldım. Ve derhal bir röportaj organize edip sizleri de onlardan haberdar etmek istedim.

31 Ocak Cuma akşamı saat 20.00’de Kadıköy Bahane Kültür’de sahneye çıkacak olan Naif Bey ve Gökhan’ın dünyasına buyurun…

  • Gökhan kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz; kuklacı? Tiyatrocu? Oyuncu? Ya da...?

Kukla oynatabilen ve tiyatroda, kamera önünde olduğundan daha deneyimli bir oyuncu diyebiliriz.

  • Biraz hayat yolcuğunuzdan bahsedin lütfen.

İzmit'te doğdum, büyük oranda orada yaşadım sayılır. Okulla aramız pek iyi olmadı, üniversitemi bitirmedim. Tiyatroya İzmit'te, lisede okurken başladım. 10 yıl önce bir turne tiyatrosuyla epey şehir gezdim. Şimdi de Naif Bey ile geziyoruz. Başka yerleri görmeyi, başka başka insanları her ne kadar tanımayı sevsem de sanırım konforlu alanımı gözden çıkarmak istemem. Yani İzmit'i seviyorum.

“NAİF BEY İÇİMDE DOĞDU”

  • Sizin tanımınızla “1960 örümlü bir çorap” olan Naif Bey’i,  2014’te siz yarattınız. Neden? Çamaşır makinesinin dehlizlerinde en sevdiğiniz çorabınızın tekinin kaybolması üzerine filan mı?

Naif Bey benim içimde doğdu diyebilirim. 14 Aralık 2014'te ilk kez seyirciyle buluştuk ama kafamın içinde konuşması 3 ay kadar öncesinde gerçekleşti. Böyle, elle tutulur bir olay sonrasında gerçekleşmedi aslında. Sadece çok sıkılıyordum ve biraz depresyondaydım. Sahneye çıkmayı çok seviyordum ve bunu yapamıyor olmak beni iyiden iyiye dibe götürüyordu. Bunu trajik bir hikaye gibi anlatmak da istemiyorum. Of, bu soru çok zorluyor beni! Çünkü 5 sene sonra bile halen Naif Bey'in neye tepki olarak doğduğunu ve hayatıma nasıl dokunduğunu yeniden keşfedebiliyorum. Bir sürü şeyden etkilenmişim, bir sürü insan, bir sürü olay. Veysel hocamın (Veysel Sami Berikan) söylediği gibi bitirmek istiyorum; basit olan güzeldir.

  • Naif Bey cidden çorap mı?

Elbette çorap! Oyun boyunca yalan konuşmuyoruz sayılır. Naif Bey'in dünyasının gerçekleri ile tanışıyor seyirci ve bunu sade şekilde anlatmaya çalışıyoruz. Naif Bey aslen bir çorap ve bir dönem kardeşi ile birlikte çoraplık yapmış. Ancak hikayede de bahsettiğimiz gibi kardeşi çoraplıktan istifa ettikten sonra eşya mahkemesi tarafından mesleğinden zorla emekli edilmiş. Bu onun halen bir çorap olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece artık ayaklarda çalışmıyor.

  • Sahneye tek başınıza çıkmak yerine neden Naif Bey’in yaveri olmayı seçtiniz? 

Çünkü hikayelerimizi böyle anlatmayı daha iyi beceriyoruz. Herkesin içinde kulak ardı ettiği bir ses vardır. Bunun sebeplerini akademik bir dille açıklayamam ama bunu biliyoruz. Kuklanın bir eğitim ve tedavi yöntemi olarak kullanıldığını da biliyoruz. Ben kimseye bir ders vermek için çıkmadım yola. Naif Bey kendime anlatmayı sevdiğim bir hikayenin kahramanı. Sanırım o beni seçti.

  • Naif bey adı gibi naif ve bir o kadar da komik bir gösteri bence. Metin size mi ait?

Metin bana mı ait? Benim derlediğim bir metin ama gerçekten kelime kelime yazdığım bir şey değil. Bir kanava (taslak) var. Dinlediklerim, izlediklerim, okuduklarım ve yaşadıklarım hikayeme zamanı gelince renk katıyor. Naif Bey ile şu sıralar 124. gösterimizi yaptık ve ilk gösteriden bu yana birbirimizi daha iyi tanıyor, ilişkimizi geliştiriyoruz. Bu da anlattıklarımıza yansıyor. Şimdi bunun üzerine şunu diyebilirim; metin bana mı ait bilmiyorum ama ben derliyorum diyebilirim. Derlerken zaman zaman bana yardımcı olan biri var. Naif Bey'in bir diğer yaveri de diyebiliriz ona. Murat Eren Bakır. Hem çok eski bir arkadaşım hem de meslektaşım. Uzun zamandır beraber çalışamadığımız için az kalsın ismini anmayı unutuyordum. Ah beni ah...

  • Bu çocuksu, naif dünyayı nasıl kurdunuz?

Nasıl kurduğumu bilmiyorum. Belki de, halen bu çocuksu ve naif dünyada yaşamayı nasıl beceriyorsun diye sormalıyız. Çocuklarla aram iyidir. Onlarla oyun oynamayı severim. Onları güldürmeyi de çok severim. Yetişkinlerin güldüğü her şeye çocukların gülmediğini ama çocukların güldüğü her şeye yetişkinlerin de bir zamanlar güldüğünü düşünüyorum. Bu yüzden her yaştan insanın birlikte izleyip keyif alabilecekleri bir dünyayı anlatıyorum. Tabi belli yaş grupları ya da özel insanlar için farklı şartlar gerekebiliyor ama 13 yaşındaki biri ile 80 yaşındaki birinin aynı gösteriden keyif aldıklarını görmek mutluluk verici.

  • Evet, kukla denilince insanların aklına hep çocuk seyirci gelir ama siz kukla gösterisinin yetişkinlere de hitap edebileceğinin güzel bir örneğisiniz. Ne söylemek istersiniz bu konuda?

E zaten siz söylemişsiniz söylenecek şeyi. “Lütfen bu gösteriyi izleyin, bu her yaşa hitap ediyor” diye pankart açacak değilim. (gülüşmeler) Ama, ‘gerçek deneyimlere biraz daha açık olsanız iyi olur’ diye duvarlara yazasım geliyor. Ben çaba gösteriyorum. E çalışan kazanır, elması kızarır!

  • Sesinizi inanılmaz harika kullanıyorsunuz. Ama anladığım kadarıyla vantrolog olma gibi bir çabanız yok, açıkça oynatıyorsunuz ağzınızı. Neden?

Çok teşekkür ederim. Çünkü ben de oynuyorum. Naif Bey'i seslendirmek benim görevim. Bunu gizlemek istemedik. Böyle bir yanılsamaya ihtiyacımız yok. Bu bir reji tercihi diyebiliriz.

ATIKLARIN SÖZCÜSÜ NAİF BEY

  • Bu gösteri didaktik ve kör gözüne olmadan, atık, doğa vb konulara da değiniyor şakayla. Ki buradan hareketler çocuklarla yaptığınız atık atölyelerine getiriyorum konuyu.

Evet, Naif Bey'in atık haldeyken bu mesleği tercih etmesinin sebebi zaten yeterince şey ifade ettiği için didaktik bir mesaja ihtiyaç duymadık. Çocuklarla da deneysel bir atölye gerçekleştiriyoruz. İsmi “Atıklardan Öyküler”. Çocuklar, aileleri ve atıkları ile beraber geliyorlar. Önce Naif Bey ile tanışıp hikayesini dinliyorlar. Sonra hep beraber ortadaki atıkların hikayelerini bulmaya çalışıyor. Bu inanılmaz eğlenceli bir iş çünkü başta aileler sadece çocukların katılacağı bir etkinlik sanıyorlar ama sonra herkesin gözleri ışıldıyor ve ekipçe, oldukça keyifli kuklalar çıkıyor ortaya.

Bu, atölyenin kabaca senaryosu sayılabilir ama hazır sizi bulmuşken biraz da işin alt metninden bahsetmek isterim. Eskiden oyuncaklar günümüzde olduğu gibi servis edilmiyordu. Her şey oyuncak olabilirdi ki aslında halen olabilir. Fakat biz bir ambalajın içinde olması gerektiğini sanıyoruz. Çok mu eskide kaldı halının kenarlarındaki şeritlerde arabaya benzer bir nesneyi hevesle sürdüğümüz günler ya da siz söyleyin işte. Her şey oyuncak ve her yer oyun alanı olabilir, bir çocuk ya da içindeki çocuğu kaybetmemiş biri için.

  • Aralık 2014’ten beri sahnelerdesiniz. Önce İzmit, sonra İstanbul değil mi? ‘İstanbul’a açılmanız’ nasıl oldu?

2018-19 arasında askerdeydim. Ondan önce de çeşitli illerde ve İstanbul'da oyun oynuyordum. İzmit, İstanbul'a o kadar da uzak bir şehir sayılmaz ve ben de sahneye Naif Bey'den önce de çıktığım için zaten bu şehirde bir çevrem vardı. Bunun sayesinde bir başlangıç yapabildim. Daha çabuk gelişebilirdi ama ben temkinli adımlar atmayı tercih ettim. Şimdi ise daha sağlam ilerliyoruz. Artık İstanbul'da yaşadığım için Türkiye'ye bu şehirden açılmaya başlayabiliriz.

  • Tiyatronun halkın içinde yapılan bir şey olduğunu ısrarla söylüyorsunuz. Seyirciyle aranız nasıl?

Seyirci ile aram güzel. Tabi seyircisine göre değişir. Benim durduğum yerden bakınca insanlar ile aramızda yaptığım iş yüzünden gelişen bir ayrılık yok. İnsanlarla iletişim halinde olmayı seviyorum. Tabi önceliğim yaşam standartlarım ve ilişkilerimi de buna göre düzenlerim. Önceliklerimi aksatacak bir yoğunluğun içinde mecburen kalmayı istemezdim doğrusu. Bu sorunun cevabı çok uzayabilir. Burada bırakmak istiyorum. Sadece hiçbir oyuncu arkadaşıma halktan kopmayın demeye çalışmadığımın altını çizmek isterim.

  • 2015’te Yetenek Sizsiniz’e katılıp, ilk elemeyi geçmişsiniz. Sonra ne oldu?

Sonra ikinci elemeye katıldım ve elendim. Sonra 1 Alp 3 Çocuk programına davet edildik ve orada sanırım 17 bölüm kadar rol aldık. Merak edenler Naif Bey Kumpanyası yazarak sosyal medyalarımıza ulaşabilir ve görüntüleri izleyebilirler.

  • Bundan sonrasına dair hayalleriniz neler?

Mutlu olduğum işi yapmaya devam etmek istiyorum. Günümüzün şartlarına göre şekillenerek daha fazla insanla buluşmak istiyorum. Oyunculuğumu da sürdürmek istiyorum. Tiyatroya olduğu kadar kısa filmlere de tutkunum. Kamera önünde olmayı da çok seviyorum. Elbette özenerek çalışabileceğim işlerde olmak istiyorum. Kendimi şu an iyi hissediyorum, mutluyum ve böyle devam etsin istiyorum.

Son olarak bana inanan ve destek olan aileme, arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bize harika bir afiş tasarlayan Selen Çelik Şeysane'ye teşekkür ediyorum. Bu deneyimi bizimle birlikte ilk kez ve bazen tekrar tekrar yaşamak isteyen tüm seyircilerime ve Gazete Kadıköy ailesine teşekkür ediyorum.


ARŞİV