“Bir Osmanlı kadını, yıkılmakta olan bir imparatorluğun başkentinde bir fotoğrafhane açar. Bunu ancak kendisine biçilen kalıplara sığmayan, toplumsal tabulara aldırmayan, sorumluluk alabilen savaşçı bir ruh başarabilirdi. Naciye Hanım da işte böyle bir karakterdi.”
Gülderen Bölük’ün yirmi yılı aşkın çalışmasının ürünü olan “Cicim – Naciye Hanım ve Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi'nin Hikâyesi” okurla buluştu. Everest Yayınları etiketiyle çıkan kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşamış öncü kadınlardan biri olan Naciye Hanım’ın sıra dışı yaşamını gözler önüne seriyor. Kitap, İstanbul’da kendi fotoğrafhanesini açarak tarihe geçen Naciye Hanım’ın ilham verici hayatını ve sanatını gün yüzüne çıkarıyor.
Üzerinde “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi – Naciye” damgası bulunan üç fotoğrafın peşine düşen Gülderen Bölük, önce Naciye Hanım’ın kızı Nedret Ekşigil, ardından torunu Sevgi Divitçioğlu ile iletişime geçerek uzun uğraşlar ve arşiv taramalarıyla bu kitabı kaleme almış.
Aile üyeleriyle yapılan görüşmeler ve Naciye Hanım’ın bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış fotoğraflarıyla zenginleşen Cicim, Naciye Hanım’ın yaşam öyküsünü ve sanatsal mirasını kalıcı hale getirirken, Türkiye’nin kadın tarihi ve kültürel belleği açısından da önemli bir boşluğu dolduruyor.
TOPLUMSAL KALIPLARI YIKAN KADIN
1918’de açtığı fotoğrafhane ile sadece ailesinin değil, bir toplumun kaderini de kadrajına alan Naciye Hanım, 1881 yılında Üsküp’te dünyaya gelir. Yirmi iki yaşında babası gibi bir asker olan İsmail Hakkı ile evlenir. Nusret, Fikret ve Nedret adında üç çocukları olur. İstanbul’a göç ederler. İsmail Hakkı bir savaştan ötekine gitmektedir. Osmanlı’nın son dönemleridir. Çocukları ve Naciye Hanım onu ancak yaralandığı vakitler görürler.
Maddi zorluklar onu önce evdeki bir gümüş tepsiyi satmaya zorlar ve “Ayol ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, ben çocuklarıma bakamaz mıyım, illaki bunları satarak mı yaşayacağız? Ben fotoğrafhane açacağım.” der. Ve o güne kadar tamamen erkeklerin yaptığı fotoğrafçılığa profesyonel olarak başlayan ilk Müslüman kadın olur. Tarihler 1918 yılını göstermektedir. Bölük kitabında Naciye Hanımın bu kararı ve girişimini şu sözlerle anlatıyor:
“Naciye Hanım Türk romanlarına yansımış mirasyediler gibi yapabilirdi pekala… Fakat o, eşya satarak yaşamayı onuruna yediremez ve toplumsal beklentiler karşısında yılmaz, belirlediği yolda ilerler.
Tatlı hayallerin yeşermediği, umut dolu bir geleceğin görünmediği; ölümün, yılgınlığın ve yokluğun tüm ülkeye çöktüğü bu karanlık yıllarda çelik gibi bir irade koyar ortaya. Önce kendisi ve ailesi rahat bir yaşama kavuşur; sonra da ülke, kaderindeki güzel günlere...
Naciye Hanım'ın nasıl da isabetli bir karar verdiğini kızı Nedret Ekşigil'in aktardıkları açıklıkla ortaya serer.
“Fotoğrafhaneyi açtığında kapıya levha astı. Yıldız Bahçe Caddesi'ne; Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi Naciye... İlk günü on tane müşteri geldi, hiç unutmuyorum. Bir liraya fotoğraf çekiyor. Altı tane fotoğraf, bir lira... Biz öyle bir paraya bulandık, öyle bir rahata bulandık ki annem sayesinde…”
(…)
Aslında Naciye Hanım'ın para kazanmak için başka bir meslek değil de fotoğrafçılığı seçmesi doğal bir sürecin sonucuydu çünkü eşi İsmail Hakkı Bey sanatın birçok alanına ilgi duyan, entelektüel biriydi. Viyana'da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılıkla daha fazla ilgilenme fırsatı yakalamıştı. İstanbul'a döneceği vakitte de fotoğraf makinesinden fon perdesine, banyo malzemelerinden Fransızca fotoğraf kitaplarına kadar tüm gereçleri yanında getirerek çatı katını, bir fotoğrafhane nasıl olması gerekiyorsa o şekilde düzenlemişti.
Böylece burası tüm aile üyelerinin neşeli vakit geçirdikleri eğlenceli bir mekâna dönüşmüş ve Naciye Hanım da fotoğraf çekmeyi bu sürede öğrenmişti. Dolayısıyla bir yol ayrımına gelip de para kazandıracak bir iş yapmayı düşündüğünde, aklına gelecek ilk iş, elbette ki bir fotoğrafhane açmak olmuştu.”
Verdiği ilanlarda kadınların ve çocukların fotoğrafçısı olduğunu belirtse de Naciye Hanım’ın müşterileri arasında erkekler de vardır. Cephedeki eşlerine kendilerinin ve çocuklarının fotoğraflarını göndermek isteyen kadınlar için Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi büyük bir boşluğu doldurur. Beşiktaş Yeni Mahalle Fırın Sokak 53 numarada başlayan fotoğrafhane Beyazıt’a taşınır. Naciye Hanım sadece fotoğrafçılık yapmakla da kalmaz aynı zamanda fotoğrafçılık dersleri de verir. Ders verdikleri arasında Sultan Reşat’ın torunları da vardır.
KURBAĞALIDERE KÖPRÜSÜNÜN MÜHENDİSİ
Cepheden ağır yaralı dönen İsmail Hakkı da Naciye Hanım’ın karanlık odadaki yardımcısı olur. Aldığı ağır yaralar İsmail Hakkı Bey’in depresyona girmesine neden olur ve ailede sorunlar başlar. Bir süre sonra Naciye Hanım ile İsmail Hakkı Bey boşanır. Kızı Nedret Hanım babası İsmail Hakkı Bey’in savaştan sonra sınava girip mühendis olduğunu ve Kadıköy Belediyesi’nde mühendis olarak çalıştığını anlatıyor. Bugün hala kullanılmakta olan Kurbağalıdere üzerindeki köprü İsmail Hakkı tarafından yapılmış.