PEYGAMBER VİTESİNDE GELEN ŞARKILAR...

İstanbul bağımsız müzik sahnesinin öne çıkan genç gruplarından Peygamber Vitesi’nin yeni albümü “Ulu”, dinleyicisiyle buluşmak için gün sayıyor. Tematik üretimler peşinde olan grubun kurucusu Kutay Soyocak, “Yeni albümde bir hayvan olarak ayı’nın, insanoğlu karşısında verdiği unvan mücadelesine odaklanıyoruz” diyor Kutay Soyacak, ‘Kadıköy müziği’ aidiyatından imtina etse de, semtin rahat yapısının müziğine katkı sunduğunu söylüyor

26 Eylül 2014 - 11:55
RÖPORTAJ: Gökçe UYGUN
Güncel fotoğraflar: Berivan TANRIVERDİ

Geçen hafta Can Gox ile başlayan yazı dizimizde bu kez Peygamber Vitesi’ni (PV) ağırlıyoruz. Grubun kurucusu Kutay Soyocak’un “proje” olarak tanımladığı PV aslında oldukça yeni, henüz 2 yıllık bir müzikal geçmişleri var. Soyocak ile hem PV’yi hem de olup olmadığı tartışılan “Kadıköy müziği”ni, şarkı sözlerindeki “samimiyet” gibi konuları konuştuk. Kemerlerinizi bağlayın, Peygamber Vitesi’yle müziğe yolculuk başlıyor…

Taze bir grupsunuz, sizi biraz tanımak isteriz.
2012’den beri bu projeye devam ediyorum, grup formatında başladık ama ben biraz daha fazla zaman ayırdığım, üstüne düştüğüm için proje biraz benim haline geldi. 4 kişiydik başta, yollar ayrıldı.

Şu an PV grup mu, kişi mi peki?
Bana eşlik eden arkadaşlar var ama format olarak tek başıma yürüttüğüm bir proje diyelim.  Grup müziği dinamiklerinden farklı olarak, daha çok benim yönlendirmemle ilerliyor.

Ama müzik yaparken, birileri illa eşlik ediyordur size, değil mi?
Evet. Ben vokaldeyim, davulda Can Kalyoncu, çelloda Yaren Eren Budak ve basta Baran Ökmen eşlik ediyor. Her sene albüm yapan, klasik grup reaksiyonlarını gösteren bir gruptan öte, belli konseptler etrafında şarkılar üreten bir tarz söz konusu.  

O zaman biraz daha size yoğunlaşmamız gerek. Kimsiniz, müzikal geçmişiniz ne?
2012 öncesi çok aktif bir müzikal yaşamım yoktu, çok konser vermiyorduk. Aslında Marmara Güzel Sanatlar’da heykel okuyorum. Okula başlamadan önceki heykel hevesim artık pek yok. Alaylı da olsam müzikle ilgilenmek eni daha çok heyecanlandırıyor.

Peygamber Vitesi, sürücülükle ilgili bir terim değil mi? Ehliyetim olmadığı için pek bilmiyorum ben. Bunu müzikle nasıl birleştirdiniz?
Benim de araçlarla pek ilgim yok da (gülüyor). Peygamber Vitesi, jargonda araçla yokuş aşağı giderken benzin kalmazsa bile vitesi boşa alıp, kendi kendinize gidebilmeniz. Bir nevi teslimiyet… Ama bunu proje isim olarak seçmemdeki asıl nokta şu; peygamber eski bir imaj, vites de çok yeni. Bu ilgimi çekiyor. Modernizm ne kadar yükselse de insanın odak noktaya her zaman kendini koyup, kendini yüceltmesi. Kimi zaman sanki peygambermişcesine acı çekmesi…

Son dönemde grupların kendilerine epey dikkat çekici isimler seçiyorlar. Neden sizce?
Bu akım, Büyük Ev Ablukada’nın, kendinden sonraki jenerasyonlara yarattığı serbest alanla alakâlı. Müzik yapan gençler, artık eskiye oranla sözlerde daha rahatlar. Bu, ‘daha iyi/ kötü’ demiyorum.  2000’ler Türkçe rock’unda daha popa hitap eden, bayağı sözler varken, o kalıp kırılmaya başlandı.  

‘İNTERNET BAĞIMSIZ MÜZİĞİ YARATTI’

Bu yeni bağımsız akımın şarkı sözleri daha içsel, az nakaratlı. Konserde sözlere eşlik edilmesi ne derece önemli?
Hiç tanımadığım insanların şarkı sözlerini benimsemesi hoş bir duygu evet ama olmazsa olmaz da değil bence. Çünkü şarkılara eşlik durumu, bir popüler kültür eğilimi gibi geliyor. Bunun talep edilmesi, beklenmesi, bunun bir seviye olarak görülmesi filan. ‘Hadi arkadaşlar, hep beraber söyleyelim’ halleri gereksiz çaba.
Zaten bu yeni akım, bağımsız müzikte hoşlanmadığım taraflardan biri de bu. Her şey birden saydamlaştı, insanlar samimiyet kavramını çarpıtmaya başladılar.  Kendi müziğini yapmaya çalışanlar için ‘Bu adamlar zaten para kazanmıyorlar, kazanamazlar. O yüzden samimiler’ gibi garip bir algı oluştu.  Kimseyi suçlamıyorum, bu da bir geçiş dönemdir belki.

Bağımsız müzik tanımı ile kastınız ne tam olarak?
Popüler kültür kriterlerinden farklı eğilimleri olanların müziği, dönemin eğilimlerine yanıt vermektense kendi müziğini yapan müzisyenler… Eskiden bu tür müzik yapanlar işe nereden başlayacaklarını bilemiyorlardı, bir güce muhtaç olma durumu vardı. Şimdi kayıt yapıp, internete yüklemek çok kolay. İnternetin iyi taraflarından biri bu bağımsızlığı yaratması.

“AYI” TEMALI ALBÜM…
 
Peygamber Vitesi’ne dönecek olursak, ilk albüm geçen sene yayınlandı.
‘Evet, grubun kendi adını taşıyan ilk albümü’ klişesi… (gülüyor). Aslında 2012’de ‘İzlenmemiş Filmlere Şarkılar’ adında bir EP (Extended Play: ortalama bir albümden daha kısa, genellikle 4-5 şarkı içeren kayıtlar) yapmıştım kendi başıma. 7 şarkılık bir ev kaydı. Yani bana eşlik edecek müzisyene derdimi anlatabilecek kadar kendi şarkılarımı yapmaya başlamıştım cahil cesaretiyle. Kafamdakileri anlatmaya başlayınca albüm biraz şekillendi ve ortaya çıktı. Ancak gruptaki 4 kişi de kendi kafasındaki müziğin peşinde, bu zor. Ortak noktayı bulmam zor, grup olmak bir ülkeyi yönetmek gibi…

Yeni çıkacak olan albüm nasıl olacak peki?
Adı “Ulu”. Daha rahat bir albüm oldu. Aklıma gelenleri, başka eleklerden geçirmeden yaptım. Bu albümde eskiden beri yapmak istediğim şeyi yaptım; kayıt cihazıyla sokağa çıkıp sesler kaydettim, bankamatik sesi gibi. İlk albüme göre daha elektronik ve öznel oldu. Kutu grubundan Utku Öğüt’ün, Yaren Eren Budak’ın katkısı çok.

Ulu’nun teması ayı olacak diye biliyorum. İlginç bir tema seçmişsiniz…
Evet ayı, ama net olarak ayıdan bahsetmiyorum. Ayının verdiği unvan mücadelesi ilgimi çekiyor.  Günümüzde uyuşuk, tembel bilinen, hor görülen bir hayvan ama mitolojide kutsallık atfedilmiş. Bundan hareketle; iyi-kötü-güzel-çirkin arasındaki o değişkenlik, her an çizginin diğer tarafına geçebilme ihtimali ulu geliyor. Ayının albüme fikir veren yönü buydu.

“EVET, AMATÖRÜM ÇÜNKÜ…”

Albümler Müzik Hayvanı’ndan çıkıyor. MH bildiğimiz plak şirketi gibi değil, bağımsız işlere el veren bir müzik ortamı. Albümlerin de belli bir satış fiyatı olmuyor, ücreti dinleyici belirliyor. Yani birisi albümünüzü 5 lira verip alabilirken, bir diğeri 50 lira verebilir ve siz bun u hiç bilemiyorsunuz. Bu, bir müzisyen olarak size ne hissettiriyor?
Bağımsız müziğin yayılmasında, bu işin bağışla yürümesi bana çok mantıklı geliyor. Bazen istismar da oluyor tabi… Albüm yapmak ve albümleri bağış usulü sunmak, insanlara fiziksel arşivleme imkanı veriyor. Bu dönemi belgelemek adına değerli. Gerçi kimi zaman önyargı da olmuyor değil. Albüm bandrollü olmayınca amatör kategorisine konuluyor.

Sizce amatörlük-profesyonellik nedir? PV hangi kategoride?
İkisi de değil… Bu tanımlar o işten ne beklediğinle alakalı. Profesyonellik kliplerinin televizyonda yayınlanması, albümlerinin çok satması mı? Ancak oradaki ince nokta şu; amatörlükte o işi kotaramama gibi bir algı var. Bundan rahatsızım. Amatör, müziğine istediği gibi yöne verense, amatörüm evet…

Peki ilk albümün geliri, ikincisini yapabilecek kadar gelir getirdi mi?
Yok ya, para kazanmadık (gülüyor). Aslında para beklentim yok. Gerçi ‘para beklentisi olmaması’ da şu an popüler bir algı. Kendi müziğimizi götürecek kadar kazanmak dileğimiz. Neticede ABD’deki garaj çocukları değiliz, müzik yapacak garajlarımız yok! Albüm için kayıt yapmak gerek, kayıt için stüdyo yani para gerek.


“KADIKÖY MÜZİĞİ’ DİYE BİR MÜZİK YOK…”
Bence ‘Kadıköy müziği’ diye bir şey yok. Kaç yıldır Kadıköy’deyim görmedim öyle bir müzik. Gerçi 4 yıl oldu ama (gülüyor). Şaka bir yana çok eski değilim, mahallenin muhtarı gibi konuşmayayım ama. 90’lı yılların Kadıköy’ünde müzik yapan insanlarla konuştuğumda da içinde bulunduğumu dönemi düşündüğümde de şu kanıya varıyorum; ‘Kadıköy müziği’ diye bir müzik türü yok. Elbette ki Kadıköy’ün geçmişten gelen bir rahatlığı, farklı düşünce yapısı, hamurundan gelen bir duygusal havası var ama bunun müzikal bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. 
Kadıköy müzisyenliği kafamı karıştıran bir tanım, o aidiyatçılıktan kaçınmaya çalışıyorum. Ama Kadıköy’ün hakkını da yememek lazım. Buranın rahatlığı, yaşantı biçimi ve insan profili, elbette ki müziğime katkı sağlıyor. 

ARŞİV