"Tahammül bir anlama biçimi"

Kalbimizi titreten şarkıların, ayağa kaldıran taraftar marşının ve dizi müziklerinin yaratıcısı Erdal Güney “Bizim yaptığımız hayatın sıkıştırıldığı bir sürü alanda tahammül etme arayışı ama asla katlanma, kabullenme, boyun eğme hali değil” diyor

15 Kasım 2019 - 10:47

 “Saklımdasın”, “Rüyamsın”, “Ölmedi Aşklar” gibi kalbimizi titreten şarkıları hafızalara kazıyan, “Asi Ruh” diye bir taraftar marşı yapan, “Hatırla Sevgili”, “Elveda Rumeli”, “Bu Kalp Seni Unutur Mu?” gibi bir döneme damgasını vuran dizi müziklerinin yaratıcılarından biri Erdal Güney… Bazıları “hüzünlü şarkıların sesi” diyor, bazıları “özgün müziğin sevilen sesi”. Şimdilerde hem bir albüm hazırlığında olan (Yağmuru Bekle) hem de bir filmin senaryosunu yazan Erdal Güney ile Moda Kitap’ta buluşup müzik, diziler, sinema, Kadıköy ve hayata dair söyleştik.

Sizi albümlerinizin yanı sıra birçok sinema filmine, dizi ve belgesele yaptığınız müziklerle tanıyoruz, hakkınızda “özgün müziğin sevilen sanatçısı” deniyor. Siz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?  

Aslında iki açıdan bakmak mümkün olabilir. Birincisi müziğin kendi gelişimiyle kavramsal olarak ad bulması. Bir de popüler unsurlarla beraber endüstrinin ad vermesi. Özgün müzik diye tarif etmek aslında müziğin içinden değil dışından yapılan bir tarif. Ben ona hep itiraz ettim. Aslında kendimi müzikal olarak bir yere konumlandırmaya çalışmıyorum. Sözün kısası kardeşimle Mustafa Güney’le birlikte beste yapıyoruz ve beste bizi nereye taşıyorsa onu ifade ediyoruz. Kendi müziğini yazan demek daha doğru bir tarif.

Albümler tamam, peki film ve dizi müziği yapma fikri nereden doğdu?

Yurtdışına yüksek lisans yapmak üzere gitmiştim. Orada uzun süre halk müziği ve bağlama eğitimciliği yaptım. Türkiye’ye döndükten sonra Kemal Sahir Gürel’in bir daveti üzerine, Hüseyin Yıldız’la birlikte üç kişi bu alanda çalışmaya başladık.

“NEYE MÜZİK YAPTIĞIMI ANLAMAM GEREKİYOR”

Görüntüye müzik yapmak zor değil mi?

Zordu. Biz biraz o dönemde kendi arayışlarımızla yürüdük.  Bunun zorluğunu yaşadığım için, bir şeyin yanlış olduğunu, eksik olduğunu çözümledikten sonra Marmara Üniversitesi Sinema Televizyon Film Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Kararım şuydu ki, müzik yapacaksam neye müzik yaptığımı anlamam gerekiyor. Sinema üzerine yoğunlaştım. Şu anda da Maltepe Üniversite’sinde doktora yapıyorum.

Sizce sinema, belgesel ve dizilerde müziğin nasıl bir işlevi var?

Müzik hem hafıza yaratan bir şey hem de pazarlama stratejisinde önemli bir enstrüman. Bunlardan kaynaklı müziğin yoğun kullanılma durumu oluyor. Oysa müziği yapısal olarak ne için kullanacağınızı belirlemeniz lazım. Müzik sadece müzisyenin yapacağı bir iş değil. Müziği alıyorsunuz ve bir başka sanat disiplininde kullanıyorsunuz. Burada ortaya çıkartacağınız anlamı, müzik ciddi anlamda yok edebilir, sorunlu hale getirebilir, yanlış bilgi aktarabilir. Ya da o kadar kötü oyunculuk ve çekimler oluyor ki ama siz bir müzik koyup olağanüstü atmosfer yaratıp seyirciyi inandırabilirsiniz.

Müziğin sinemada ciddi bir bilinç parametresi olarak yer alması gerektiğini ön görüyorum.

Hafızalarımıza yer eden Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli, Bu Kalp Seni Unutur Mu gibi dizilerin müziklerini yaptınız ama son yıllarda dizi müziği yapmıyorsunuz…

Ben yapmıyorum. Ekonomik sorunlar, dizinin devam edip etmeyeceğinin belli olmaması, kurulan ilişkiler, pek çok sorun var.  Dünyada diziyi bitiriyorlar sonra yayınlıyorlar. Bizde ise her hafta çekiliyor, yayınlanıyor. Şimdi iki yönetmenle çalışmaya başlandı. Bizim buna yetişme şansımız yok. 

Kapitalist üretim ilişkilerinde olan biten her şey sanatın içinde. Artık yapmıyorum ama kendimi ifade edebileceğim işlerle buluşursam o işe kendimi bedbaht bir şekilde veriyorum.

YENİ ALBÜM YOLDA

Yolda yeni bir albüm var. Biraz ondan bahsedelim.

Benim solo albümlerim dört yıllık aralarla çıkıyor. Bu biraz uzun sürdü. Yapımcılığını ve düzenlemelerini Kurtuluş Cengiz’in yaptığı albüm Viya Müzik’ten çıkıyor. Hüseyin Turan, Jülide Özçelik, İlkay Akkaya, Mazlum Çimen, Yasemin Göksu, Servet Kocakaya, Soner Akalın, Volkan Uzunhasanoğlu ile birlikte okuduğumuz şarkılar var. Sebahattin Atik de Yasemin Göksu ile söylediğimiz şarkının ara bölümündeki gazeli seslendirdi. İlk defa çok sevdiğim, dinlemekten keyif aldığım ve yakın dostum olan insanlarla birlikte okuma fırsatımız oldu.  Onlarla aynı şarkıyı okuyabilmek benim için olağanüstü bir güzellik.

Söz ve besteler yine size ve kardeşinize mi ait?

Albümde Pir Sultan, Kalenderi ve Nesimi’nin bir araya geldiği bir blok var, onun dışında hepsi benim kardeşimle yaptığımız besteler. CD’ye basılan son albümüm olacak. Biz de 1000 tane bastıracağız.  Arzu eden arkadaşlara imzalayıp kendilerine kargo ile göndereceğiz.

Dijital müzik platformları albüm işini bitirdi. Müzik dünyasına başka ne gibi etkisi oldu?

Olumlu ve olumsuz diye bakılabilecek şey aslında pragmatik sonuçlar. Ben postmodern dünyanın insan hayatına bir katkısı olduğunu sanmıyorum. Örneğin her şeye fazlasıyla kolay ulaşmanızı sağladı fakat bir şeyden çok fazla uzaklaşmanızı sağladı.

Nasıl?

Spotify’a girdiğinizde binlerce, milyonlarca albüme ulaşmanız çok mümkün. Fakat bir albüme yakınlaşmanızı bir o kadar uzaklaştırdı. Kim yazmış, kim çalmış elinize almıyorsunuz bir arkadaşınızla paylaşmıyorsunuz. Kitaplığınıza koymuyorsunuz, sözlere bakmıyorsunuz. Mesela beni albümde en çok heyecanlandıran şeylerden biri kapakla uğraşmaktı. Bunların hepsi kalktı. Eskiden endüstri çok yetenekli olanlarla değil popüler olanlarla yapılıyordu. Birçok insan kendini ifade edebilme olanağı bulmuyordu. Şimdi bu olanaklarla evinde yapıyor, paylaşıyor ve insanlar o müzisyenin üretimleriyle buluşabiliyor.

“TAHAMMÜL BİR ANLAMA BİÇİMİ”

Kalbimizi titreten bazılarının “üzgün ya da duygusal” dediği şarkılar yapıyorsunuz? Üzgün bir insan mısınız?

Değilim. Aslında o sözler, enstrümanlar bir duygu yaratıyor. Kardeşimle beraber yapıyoruz. Bir şeyin hali üzerine yazmaya çalışıyoruz. Mesela aşk. Bana “bu kadar aşk mı yaşadın, kime yazdın bu şarkıyı” diye soruyorlar. Hayır, kimse için şarkı yazmadım. Aslında hikâye şu; siz bir cümle bulursunuz onun müzikal işçiliğini yaparsınız.

Tahammül bir anlama biçimi bence. Bizim yaptığımız hayatın sıkıştırıldığı bir sürü alanda tahammül etme arayışı ama asla katlanma, kabullenme, boyun eğme hali değil. Belki de şarkı yazarak yaşıyorum bunu. Şarkılar sadece bir insana duyulan aşkı değil, yurda, insana duyulan, kendi dışımızdaki var olan farklılıklara, özelliklere, doğaya dramatik talihsizliklere, kötülüklere duyulan düşünce ve duyguları ifade etme çabası... Böyle bir yerden kendimizi ifade etme hikayesi kuruyoruz.

Ayrıca hüznü severim. Çok kişiseldir. İçe dönüktür. Yaşadığınız hayal kırıklıklarının muhatabını aramama çabasıdır. Sakinliktir, olgunlaşma hikâyesidir.

Bu arada “hep aşk şarkısı yapıyorsun” dediler, protest mizahi şarkı yaptık hapis cezası verdiler (Gülüyor).

22 KASIM’DA KADIKÖY KONSERİ

Yakında Kadıköy’de konseriniz de var.

Evet, 22 Kasım’da Kadıköy Sahne’de konserimiz var. İlkay Akkaya, Hüseyin Turan, Yasemin Göksu gelecek, albümde birlikte okuduğumuz şarkıları okuyacağız.

Gelecek planlarında başka ne var?

Bir önceki enstrümantal albümüm Perihel’di. Perihel dünyanın güneş etrafında dönerken en yakın olduğu an, yani “gün beri” demek. Gün öte de “Afel”. Yapabilirsem onunla ilgili de enstrümantal bir çalışma yapmak istiyorum.

Bir de doktorada bitirme projem olarak çalıştığım bir senaryom var. 12 Eylül döneminde dört çocuk üzerinden bir kadın hikâyesi. Türkiye’de demokrasi mücadelesi çok erkek tarifi üzerinden gelişen bir şey. Bir kadın üzerinden ifadelendirmeye çalışıyorum. Bir Akdeniz öykülemesi yazdım. Onu çekebilecek hale getirmeye çalışıyorum. Bir yapımcı bulmam çok zor, kendi olanaklarımızla çözmeye çalışacağız. Destek, bir kolektif paylaşım nasıl üretilebilir bilmiyorum ama o filmi çekmek istiyorum.

Ne aşamada?

Senaryo bitti. Revizyonlar biraz daha sürer. Mekânları tespit ettik. Oyuncu seçimine ihtiyaç var.

İsmi ne?

İsmi “Horozlu”. Horozlu aslında o yıllarda ceplerde taşınan aynanın adı. Ayna senaryoda çok dramatik bir yer tutuyor.

Geçen yıla kadar Marmara Üniversitesinde Film Müziği dersleri veriyordunuz. Bu yıl YÖK yetenek sınavını kaldırma kararı aldı. Buna ne diyorsunuz?

Bu çok politik bir tercihtir. Bu politik tercihe verilecek olan yanıt; Yaşasın sanattır. Yoksa benim için üzerine kurulacak hiçbir sohbet içeriği yok. Tarih sorgular diyorlar da tarih buna güler.

“KADIKÖY’ÜN ARA SOKAKLARINI BİLİYORUM”

Erdal Güney’in Kadıköy’le arası nasıl?

 Atakent’te oturuyorum fakat hep Kadıköy’e geliyorum. İnanılmaz keyif alıyorum. Provaları burada yapıyoruz, arkadaşlarla burada buluşuyoruz, bazı yerlerde müzik yapıyoruz. Müdavimlik inanılmaz bir kavram. Bir kent size müdavim olacak olanaklar sağlıyorsa oralı oluyorsunuz. Bir de oralı olma hikâyesi çıkmaz sokakları, kestirme yollarını bilmekle ilgili. Ve ben Kadıköy’ün ara sokaklarını, kestirme yollarını biliyorum. İstanbul dönüşüm yaşarken Kadıköy bana çok daha naif, uyumlu dengeli bir yer olarak geliyor.


ARŞİV