‘Raf’ın buğulu sesinden ‘Yineleme’

Bir sene önceki yaz mevsimin hit şarkısı ‘Raf’ın sesi ve bestecisi olan müzisyen Jabbar, ilk solo albümü ‘Yineleme’yi yayınladı

28 Kasım 2018 - 13:06

Gerçek adı Mücahit Turan. Jabbar diye biliniyor müzik dünyasında. Mesut Yılmaz, namı diğer Deeperise’la yaptıkları ‘Raf’ şarkısıyla tanındı. Şimdilerde ise Universal Müzik Türkiye etiketiyle yayınlanan ilk solo albümü “Yineleme’nin heyecanında. ‘Raf’ ve ‘Geçmiş Değişmez’in akustik versiyonlarının da bulunduğu “Yineleme”deki 10 şarkının tümünün tüm şarkıların söz ve bestesi Jabbar’a ait. Albümün ilk videosu olan ‘Gel Desem’ de Youtube üzerinden yayında.

GQ Türkiye dergisinin bu yıl altıncısı yapılan GQ Men Of The Year Ödülleri’nde ‘ En İyi Çıkış Yapan Müzisyen’ seçilen Jabbar’la söyleştik.

Filoloji mezunusunuz. Mesleğinizi yaptınız mı/yapmakta mısınız?

Mesleğini hayatına çevirmeyi başarmaya çalışan insanlardan olduğumu düşünürüm hep. Müzik ve kelimelerin dağılımı bu hikayede temel taşları oluşturuyor. Okuduğum bölüm bana dünya edebiyatına daha farklı açılardan bakabilme yetisini kazandırdı diyebilirim. Dil bilimi hayatın tam da orta yerinde bence. Dil çok dinamik bir şey ve hep değişiyor. Bunu şarkılarda gözlemleyebiliyoruz. Üretirken daha ince eleyip sık dokuma alışkanlığını kazandırdığını da söyleyebilirim.

Müziğe geçişiniz nasıl oldu? Müzik eğitimi aldınız mı?

Müzik için bence en önemli eğitmen en başta bir çift meraklı kulak. Benim kulaklarım hep meraklıydı. Müzik eğitimi almadım. Arkadaşlarla grup kurma, beraber çalma hevesleriyle gitar çalmayı öğrendim. Sonrası farklı gruplarda cover çalarak kendi şarkılarını bestelemeye çalışarak geçti. Yelkenlilerde çalışma fırsatım oldu ve dünyanın farklı noktalarında müzisyenlerle çalışabilme fırsatı buldum. Yani müzik hep hayatımın bir yerinde oldu.

Jabbar ne demek? Grubunuzun ismiymiş. Nasıl bir gruptu o? Ne kadar birlikte ürettiniz, neler yaptınız? Neden dağıldınız?

Jabbar aslında benim Marmaris’te kurduğum grubun ismiydi. Ben biraz Kareem Abdul Jabbar (efsanevi bir basketbolcu) hayranıydım. Jabbar kelime anlamı olarak da güçlü, kuvvetli demek. Jabbar’ın daha uygun olacağını düşündük.

Grup elemanları farklı yollara ayrılınca ben biraz Jabbar ismiyle tek başıma kaldım diyebilirim akabinde gelişen sound arayışında bu isimle ile ilerlemek mantıklı geldi.   Ekip olarak çok farklı kombinasyonlar denedik. Onur Şanlı; gitar, Tolga Torunlar; bas gitar, Mehmet Ali Günüç; davul ve ben de akustik gitar ve vokallerle grubu oluşturuyorduk. Yeni şeyler denemekten hiç vazgeçmedik. Benim yazdığım şarkıların yanı sıra geçmişten günümüze bize keyif veren yerli yabancı eserleri bir potada eritmeye çalıştık. Elektronik elementleri de dahil ederek hep inovatif hikayeler yaratarak ilerledik ve Marmaris’te olduğumuz için de müziğimizi çok uluslu kitlelere dinletebilme şansı bulduk. Sonrası herkes başka hikayeler yazdı kendine ama hala çok iyi arkadaşız.

Grup bitti, siz yola tek başınıza mı devam kararı aldınız? Mesela başka bir grupta olmayı düşünmediniz mi?

O aralar tek başına kalmak aslında biraz iyi geldi bana. İç dünyama daha derinlemesine bakabilme, bir nevi kendimi yeniden tanıyabilme fırsatı oldu diyebilirim. Üretim sürecimi de hızlandırdığını söyleyebilirim.

Neden müzik yapıyorsunuz? Nasıl bir ihtiyaç? Müzik ne demek sizin için?

En kolay soru bu. Çok seviyorum çünkü. Su gibi hava gibi lazım müzik. Ruhun gıdası diye klişeleşmiş bir laf vardır ya. En güzel o anlatır bence. Ambiyansı değiştirir müzik -1’i de 0’a çeker +1’i de. Nötralize eder, eşitler bizi müzik. Dinlemek olsun, yapmak olsun hep lazım müzik.

Marmaris’ta yaşamışsınız uzun süre. Hala orada mısınız? Bir ayağınız da İstanbul’dadır herhalde. Soracağım şu ki; İstanbul müzik piyasasına nispeten ve fiziken uzak bir bölgeden, sesinizi duyurmayı ve hatta Türkiye’ye yaymayı nasıl başardınız?

Günümüzde bilgisayarın müzik endüstrisine üretim ve yayınlama konusunda ne kadar etki ettiğini hepimiz biliyoruz. Ableton, Pro Tools, Logic gibi yazılımlar ve Soundcloud vb gibi yayınlama çözümleri sayesinde artık evde ürettiğiniz müziği dünyayla paylaşmanız çok basit. Müzikte fikrin kendisi önem arz ediyor bence. Onun kayıt edilmesi ve yayınlanması başka bir süreç olarak karşımıza çıkıyor hep. Raf’ın erken bir versiyonunu yayınlamamla başladı aslında hikaye. Mesut Yılmaz (Deeperise) ile buluşmamız ortak bir arkadaşımız olan Tolga sayesinde oldu. Tolga bu versiyonu Soundcloud da dinleyip Mesut’a iletiyor ve şarkı Universal Müzik Türkiye etiketiyle yayımlanıp çok kısa bir sürede bugün bildiğimiz şekline geliyor.

Meşhur Raf şarkısının bu kadar popüler olacağını öngörmüş müydünüz? Size neler hissettirdi?

Raf benim için çok özel bir şarkı. Deeperise ile ona baktığımız bu açıdan, birçok insan bakabildi diye düşünüyorum. Bir nevi ortak noktalar ve samimiyet buldu insanlar. Kimi bir gitar melodisini sevdi, kimi introsunu kimi sözleri kimi arkadaki kuş seslerini kimi de ritmini. Hepimizin oldu. Çok mutluyuz.

Aynı zamanda omuzlarınıza, sonrası için bi sorumluluk da yüklemiş olmalı?

Öyle bakarsak üretime negatif bir etki olur diye düşünüyorum. Bu heyecanlar aslında bizi hayata bağlayan şeyler. Meraklı kulaklardan bahsetmiştim ya. Onlar hep lazım hep yeniyi daha başkayı keşfetmeye çalışmak kafanın içinde dönen seslerin dışarı çıkmasına izin vermek gerekiyor. Hep söylediğim bir şey var kendime; ‘Kuşlar düşmekten korkarak uçmazlar’ diye. Hikayelerin başladığı ve bittiği yerleri bilmek ve onları ne kaçmak ne kovalamak yan yana olmak hayata dair elzem bence.

Şimdi kariyerinizdeki ilk solo albümü yaptınız. Artık tek başınıza mı müzik üretmek istiyorsunuz?

Böyle bir şey söylemem çok yanlış olur bence çünkü müzik doğası gereği beraberliği gerektiren bir olgu. Arkadaşlarımla beraber uzun saatler oturup müzik yapıyor notlar alıyorum. Günler bazen böyle geçiyor ve bu beraberliklerden besleniyor çoğu müzisyen. Müzik daha değerli bence. Yollar farklı olsa da taşınan yük aynı hep galiba.    

Yineleme nasıl bir albüm? Tarzı, duruşu, içeriği…

Yineleme kucaklayan bir albüm oldu bence. Farklı sound yapılarını adapte etmeye çalıştığımız denemekten korkmadığımız bir sürecin hikayesi diyebilirim.

Şahane bir ekiple çalışma fırsatı bulduk. Kayıtları Ses Sanayii’nde yaptık. Safa Hendem ile beraber prodüksiyonu üstlendik. Gitarları Safa Hendem, basları Alp Ersönmez, klavye ve pianoları Emin İnal, vurmalıları Memduh Akatay, yaylıları İstanbul Strings çaldı. Mix, Mehmet cem Ünal ve Mastering Çağlar Türkmen tarafından yapıldı.

Şarkılarınızda tuhaf bişi var, bağımlılık yaratıyor. Daha doğru ‘yeniden yeniden dinleme isteği’ diye tanımlasam daha doğru olacak. Raf da öyle idi, Gel Desem  de öyle.  Bu gözlemime katılır mısınız? Bunu nasıl yapıyorsunuz?

Ben her kelimenin farklı bir ağırlığının olduğunu düşünüyorum. Cümlelerle meydana gelen toplam ağırlığı eşit şekilde dağıtabilme mücadelesi de diyebiliriz. Bunun üzerine yaşanmışlıkları da ekleyince en azından benim bisiklete binerken dilime dolanan melodi ve söz bütünleri çıkıyor ortaya. Onları da şarkılara dönüştürmeye çalışıyorum

Raf’ı kime yazdığınız söylemiyorsunuz, peki yeni albümün çıkış parçasında kime gel diyorsunuz?

Aynı desem. (gülümsüyor)

Müzik türünüze ‘elektronik’, ‘ Türkçe deep house’ desek doğru olur mu? Bu tür ülkemiz müzik dünyasında nasıl bir konumda sizce?

Ben kendi yaptığı müziği tanımlamaya çalışmayanlardanım aslında biraz. Elektronik elementleri akustik elementlerle birleştirmek ve yeni açılardan bakabilmeye çalışmak hep çok ilgimi çekmiştir

Nerelerde, ne tür etkinliklerde/mekanlarda sahne alıyorsunuz?

Ben dinleyiciyle buluşmayı çok seviyorum. Çünkü kendi ürettiğin müziğin duygulara dönüştüğünü görebilmek çok mutlu ediyor beni. Canlı performans çok geliştiren bir şey ve enstrümana hakimiyet ve kondisyon gibi birçok şeyi de beraberinde size hediye ediyor.

Festivallerde farklı izleyici kapasitesindeki venue’lerde devamlı olarak performanslarımız oluyor.

Değişik, buğulu, derinlerden gelen bir ses tonunuz var şarkı söylerken. Bununla ilgili ne sorsam bilemedim ama sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Konuşma tonum hep muhabbetlerde konu olmuştur. Biraz farklı olduğunu arkadaşlarım da söyler hep…

‘’Biz müzisyen olarak iletkeniz. Hissettiğimiz şeyleri insanlara ne kadar geçirebilirsek o kadar başarılı oluyoruz. Misyonumuzun bu olduğunu düşünüyorum’’ demişsiniz bir röportajda. Siz hangi duyguları dinleyicinize iletmek istiyorsunuz?

Ben saklamaktan, gizlemekten yana olmadım hiç bu konularda. Müzik özgür bırakılması gereken duyguları açığa çıkarıyor bir nevi. Spontane ve samimi olmakta büyük fayda var.

Müzisyen olmanın iki yönü var aslında değil mi; bir taraftan siz müziğinizi yapıyorsunuz, dinleyiciler de dinliyor. Dinleyici ile iletişiminiz nasıl?

Canlı performanslardan bahsettiğimiz konu gibi aslında yine orada o hevesi heyecanı hissedebilmek zincirleme bir reaksiyona sebep oluyor ve daha iyisini yapmak istiyorsun. O yüzden dinleyici çok önemli. Biraz tenis maçı gibi. Karşı taraf ne kadar iyi oynuyorsa sen de hızını ona göre ayarlıyorsun bir nevi.

Sizce sizin müziğinizi dinleyen insanlara ne oluyor? Yani nasıl bir değişim mesela..?

Ben müziğin anlarla bütünleştiğinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. Herkes bambaşka bir anısına yerleştiriyor şarkıları. Başka başka yaşıyor hikayeleri ama hisler çok uzağa düşmüyor gibi.

‘’Marmaris'te bisiklete binip tek başına kalmanın verdiği özgürlükle o cümleleri yazabiliyorum’’ demişsiniz. Hayatınızda müzik kadar yelken, bisiklet, spor ve doğa da önemli yer tutuyor anladığım kadarıyla. Bunlar nasıl yansıyor müziğinize?

En başında dinç kalmak önemli. Vücudumuzu dinlemek isteklerine cevap vermek önemli. Sağlıklı beslenmek spor yapmak daha iyi bir düşünce yapısına da beraberinde getiriyor. Stresten uzaklaştırıyor insanı. Kendinize ve üretiminize tam anlamıyla odaklanabilmenizi sağlıyor bence Sürekli tekrar yapmak hataları daha net görebilmeyi de sağlıyor. Bunu hayata uygulamaya çalıştım hep.

Dinlediğiniz başka şarkılardan siz nasıl etkileniyorsunuz?  

Ben çok tekrarcılardanım. Bazen tek bir şarkıyı bir ay dinlediğim oluyor.Örnek; Drake - Passionfruit. Albüm dinlemeyi seviyorum. Canlı performans videoları izlemeye bayılıyorum.

Müzikal yolculuğunuzda başka hangi duraklarda soluklanmak ve (eğer varsa böyle bir amacınız) nihai olarak hangi noktaya varmak istiyorsunuz?

Sağlıklı olduğum ve iyi hissettiğim sürece müzik üretmek ve performanslar yapmak istiyorum. Bu bağlamda belki de beni sınırlayabilecek bir hedef koymadım kendime. En iyi bildiğim şeyi kendimce en iyi şekilde aktarmaya devam edeceğim ondan eminim

2000’lerin başında bir süre Acıbadem’de yaşamışsınız. Burası hakkında duygu ve düşünceleriniz neler?

Ben Kadıköy’ü hep çok huzurlu bulmuşumdur. Haydarpaşa garının o heybeti Moda sahilinin o eşsiz güzelliğine hayran olmamak ne mümkün. İyi hissettirir bana hep Kadıköy.

Moda Hilton ve Dorock XL’da sahneye çıkmışlığınız var. Başka Kadıköy mekanlarında sahne aldınız/alacak mısınız?

Önümüzdeki dönem performans planlamalarımızda Kadıköy kesinlikle olacak. Dinleyicilerin takipte kalmalarını öneririm.

Size böyle bir röportajda hangi sorunun sorulmasını isterdiniz ve yanıtınız ne olurdu?

Bence tüm noktalara dokunduk. Sorular için ayrıca çok teşekkür ederim. Herkese Selamlar…


ARŞİV