Ela gözleri, beyaz teni ve açık renk dalgalı saçlarıyla çocukluğunda mahallelinin ‘Sabah Yıldızı’ dediği usta yazar Sabahattin Ali, 41 yıllık kısa ömrünün bir özetiyle Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’ne konuk oldu. Fotoğrafı çok seven Sabahattin Ali’nin objektifinden ‘an’ların da yer aldığı ‘Bir Fotoğraf Camı’ adlı sergi, gözlüğünden, cüzdanına, beyaz takım elbisesinden, dolmakalemine, daktilosundan mektuplarına, gazete kupürlerinden, kitaplarının ilk baskılarına kadar tüm özel eşyalarıyla, Türkiye edebi ve siyasi yaşamının bir dönemine ilişkin önemli bir tanıklık niteliğinde…
Sabahattin Ali’nin ‘ruhum’ dediği biricik kızı Prof. Dr. Filiz Ali, bu serginin şimdiye kadar açılan en kapsamlı Sabahattin Ali Sergisi olduğuna dikkat çekiyor ve 1900’lerin ilk 40 yılına tanıklık eden yazarı bir kez daha hatırlamaya ve görmeye tüm Kadıköylüleri davet ediyor.
“Beni kim hatırlarsa gülümseyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da sevdiklerim arasında hayattan korkan, yeis içinde olanlar bulunursa, onlara elimden geldiği kadar teselli ve cesaret vereceğim, onları felaketime karşı gülmeye sevk edeceğim ve hiç kimse benim dünyada en çok gözyaşı dökenlerden, cesaret ve neşesi az olanlardan biri olduğumu tahmin etmeyecektir.”
Dostu Ayşe Sıtkı İlhan’a Sinop Cezaevi’nden yazdığı 23 Ağustos 1933 tarihli mektupta böyle diyordu Sabahattin Ali. O sebeptendir ki, dudağının kenarında sigarasıyla hep tebessüm eden fotoğraflar çektirdi ömrü boyunca “sevdiklerini gülmeye sevketmek, cesaretinin ve neşesinin aslında ne kadar az olduğunu gizlemek için”. Şimdi o fotoğraflar, Kadıköy Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat’ın işbirliğiyle Caddebostan Kültür Merkezi’nde sergileniyor. 3 Şubat Cuma günü, ustanın “ruhum” dediği biricik kızı Prof. Dr. Filiz Ali ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ‘ün de katıldığı bir buluşmayla açıldı “Bir Fotoğraf Camı” adlı sergi. Kadıköylülerin de yoğun katılım gösterdiği ve 3 Mart’a kadar açık kalacak Sabahattin Ali sergisi, şimdiye kadar açılanların en kapsamlısı olma özelliğini taşıyor. Filiz Ali, bu sergide, 1997 ve 2007 yılında açılan sergilerden çok daha fazla fotoğraf ve eşyanın kullanıldığına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Fotoğraflar da eşyalar da benim senelerden beri sakladığım babama ait hatıralar. Binlerce fotoğraf var esasında. Buradakiler, evdeki fotoğrafların yarısından azı. Çünkü gerçekten babam bütün hayatı boyunca bir gazeteci gibi, sürekli fotoğraf çekti. Kendi kendini de çekerdi. Otomatik bir Kodak makinesi vardı, tripodu kurar, koşa koşa gelir objektifin karşısında poz verirdi. Burada gördüğünüz bi takım portreleri de kendisi çekmiştir. Bir turist gibi gittiği her yerde fotoğraf çekerdi, ailenin, dostlarının fotoğraflarını çekerdi sürekli. Bu yüzden evde binlerce fotoğraf var.”
‘BABAM ÇOK İYİ BİR ARŞİVCİYDİ’
Sabahattin Ali Sergisi, ustanın hayatındaki önemli durakları farklı duvarlarda resmediyor. Kronolojik Yaşam Öyküsü bölümünde anne ve babasının fotoğrafları da dâhil doğduğu şehir Gümülcine’deki akrabalarına dair birçok fotoğrafla birlikte Nâzım Hikmet’in çalıştığı Resimli Ay dergisinde yayımlanan ilk toplumsal gerçekçi öyküsü “Bir Orman Hikâyesi”ni orijinal haliyle görmek mümkün. Tabii aldığı hapis cezalarını gösteren evraklar ve gazete kupürleri ile birlikte… Sabahattin Ali’nin kişisel eşyaları ise; piposu, gözlüğü ve gözlük kabı, stampası, cüzdanı, tabakası… Cam bölmelerde neşrediliyor. Sergi; Ailesi, Çocukluğu, Gençliği, Okuduğu Yıllar, Almanya, Öğretmenlik, Evlilik ve Babalık, Askerlik, Dostlarla, Markopaşa ve Diğerleri, Kamyon ve Son Yolculuk ile Sabahattin Ali’nin Objektifinden bölümlerinden oluşuyor. Bu bölümlerde fotoğraflara, Ali’nin sakladığı belgeler, evraklar, mektuplar ve kitaplar eşlik ediyor.
Sergiyi gezerken 1900’lerin başından beri yani 100 yılı aşkın bir süredir bütün bu eşyaların saklanmış ve hatta bu kadar iyi korunmuş olmasına şaşmamak mümkün değil. Bu durumu Filiz Ali şöyle anlatıyor: “Babam her şeyi saklamış. Kendi arşivini kendisi yapmış bir insan. Mesela bütün askerlik evraklarını saklamış. Hâlbuki normalde insanlar ‘askerlik bitti artık atayım şunları’ diye düşünür. Babam, 3 kere askerlik yaptı. Her üç askerliğinden de belgeleri saklamış. Babam gerçekten çok iyi bir arşivciydi. Bütün bu belgeler bir sandıktaydı. Fotoğrafların dışında da kitapları, müsveddeleri, mektupları her şey o sandıktaydı. Annem ve o yaşamını yitirdikten sonra da ben, o sandığa hep gözümüz gibi baktık.”
‘ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE YANINDA BULUNAN EŞYALAR BİZE VERİLMEDİ’
“A’dan Z’ye Sabahattin Ali” kitabını hazırlayan ve yazarın kitaplarının yeni baskılarının editörlüğünü üstlenen YKY’den Sevengül Sönmez ile Filiz Ali’nin titiz çalışması sonucu ortaya çıkan sergi, kurgusal olarak da çok başarılı. Sergiyi gezerken Sabahattin Ali’nin yaşamını bir film perdesinde izler gibi keyif alarak ve o dünyaya girerek yaşıyorsunuz. Serginin en üzücü kısmı ise ustanın “son yolculuğunu” anlatan bölüm. İçinizi kaplayan hüzne, Sabahattin Ali’nin kendi objektifinden çekilmiş fotoğrafları eşlik ediyor. Özellikle bu bölümde insan sormadan edemiyor: “Ustanın çok sevdiği ve hep yanında taşıdığı fotoğraf makinesi nerede?” Sorumuzun cevabını Filiz Ali veriyor: “Maalesef babam öldürüldükten sonra kendisine ait olan eşyalar bize geri verilmediği için pek çok şeyi yok. O çok sevdiği fotoğraf makinesi de bunlardan biri. Öldükten sonra poliste çekilmiş bir fotoğraf var; masanın üzerine eşyaları konmuş. O eşyalar hiçbir zaman bize gelmedi. O yüzden eksiktir babamın eşyaları…” Neden bu eşyaların verilmediğini ise şöyle yanıtlıyor Ali: “Bu eşyaları istediğimizde ‘Devlete olan borçlarına mahsuben eşyalarına icra el koymuştur’ diye bir cevap verildi bize. Markopaşa ile ilgili borçları vardı, daha doğrusu öldükten sonra bir de borçlu çıkarıldı ve öldüğü sırada üzerinde olan ceketine, gözlüğüne haciz kondu. Aslında bu bahaneydi, el koydular eşyalarına. Deri ceketi, kitapları, gözlüğü, manevi değerinin dışında ne kadar eder ki?..”
‘ADALETE BİR BÜTÜN OLARAK ULAŞMAYA ÇALIŞIYORUZ’
16 Haziran 1948’de Kırklareli’nin Sazara köyü yakınlarında cesedi bulunan Sabahattin Ali’nin nasıl ve kimler tarafından ölüme gönderildiği hiçbir zaman açıklanmadı. Tetikçi Ali Ertekin, milli duygularla işlediğini söylediği cinayet için sadece 4 yıl ceza aldı ve aynı yıl çıkan aftan yararlanarak salıverildi. Usta edebiyatçı Sabahattin Ali’nin henüz 41 yaşındayken öldürülmesi, bilinen ilk faili meçhul cinayet olarak Türkiye siyasi tarihindeki yerini aldı. Prof. Dr. Filiz Ali, adalete ulaşmak için diğer faili meçhul cinayet kurbanlarının aileleriyle bir araya geldiklerini ve bu mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söylüyor: “Biz Sabahattin Ali’nin ölümünü, bir faili meçhul olarak görüyoruz ki nitekim öyle. Tetikçisi olan ama gerçekten nerede öldürüldüğü bile belli olmayan bir cinayet. Çünkü Sabahattin Ali’ye ait olduğu söylenen ceset ölümünden tam 6 ay sonra bulundu. Onun için bu bir faili meçhuldür. Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü tarih olan 1948’den 1960’a kadar onun hakkında konuşmak bile çok sakıncalıydı. Ailesi, dostları, onu seven herkes için çok tehlikeliydi. Tabi unutturuldu birçok şey. Biz hiç unutmadık, 1960’tan sonra annem de ben de çeşitli dönemlerde avukat dostlarımızla dosyaya ulaşmaya çalıştık. Hep mazeretlerle karşı karşıya kaldık; ya yangında yanmış ya selde kaybolmuş… Ve her seferinde bu dosyaya ulaşmaya kalkışmamızın çok da parlak bir fikir olmadığı bize bir şekilde belirtildi. Şimdi Toplumsal Bellek Platformu diye bir platformumuz var. Sabahattin Ali bu platform ailesi içerisindeki ilk faili meçhul cinayete kurban giden kişidir. Onun için biz şimdi adalete bir bütünsellik içerisinde ulaşmaya çalışıyoruz.”
‘KADIKÖYLÜLERİN BU SERGİYİ GÖRMESİ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ’
Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali, yazları Ayvalık’ta kışları da Nişantaşı’nda yaşıyor ama Kadıköy onun ve babasının hayatında önemli bir yer tutuyor. Zira Sabahattin Ali, eşi, Filiz’in annesi, en büyük aşkı Aliye Hanım’ı 1933’te Erenköy’de Salih Başotaç’ların evinde misafirken görüp beğenmiş. Ayrıca Sabahattin Ali ile Aliye Hanım 16 Mayıs 1935’te Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde nikâhlanmışlar. Kadıköy’de başlayan bir aşın filizi olan Filiz Ali, tüm Kadıköylüleri bu sergiye davet ediyor: “Bu serginin Kadıköy’de açılması beni çok çok mutlu etti. İstanbul artık o kadar büyük bir şehir ki hatta memleket ki Kadıköy de bu memleketin bir başka şehri gibi. Kadıköylülerin böyle bir sergiyi görmeleri benim için çok çok önemli. Pek çok dostum var bu tarafta yaşıayan, onlar gelecektir. Gençler inşallah gelip görürler. Çok güzel bir sergi düzenlemesi olmuş. Sabahattin Ali’nin tekrardan hatırlanması çok güzel. Zaten hep hatırlanıyor ama hayatıyla ilgili bu kadar çok belge olan fazla yazar yok. Yalnız kendisiyle ilgili değil, bir dönemin tanığı Sabahattin Ali, 30’ların 40’ların tanığı. O bakımdan Kadıköylülerin hoşuna gideceğini umuyorum.”
Semra ÇELEBİ
Fotoğraflar: Gürbüz ENGİN